Tum yazarlarin ortaklasa yazacagi hikaye. Hayat her zamanki hiziyla bitmeye devam ediyordu. Buna ragmen damarlardan akip şakaklara ilerleyen nabiz, bir turlu yavaslamak bilmiyordu. Bunun sebebi ise gayet acikti. Hersey dort gun oncesinin gece vaktinde baslamisti.
demeye başladım. şaşkındım. bugüne kadar aynı anda 2 zenci kadın tarafından hiç tecavüze uğramamıştım. tek zenci tarafından da uğramamıştım. tecavüze de uğramamıştım. şaşakaldım.
gelişmeye devam ederken bir yandan da ruhumu ele geçiren varlığı tasvir etmeye çalışıyordum. bunca yıl sağda solda it gibi sürtmüş, hoyrat, durduk yere hakeme küfür edip ikinci sarıdan kırmızı görmüş futbolcu rahatlığında ki bu eşsiz sandığım ruhum; nasıl olmuştu da bu varlığın eline birdenbire geçmişti? ruhuma karaktersizliğinden dolayı üç beş okkasız küfür ettikten sonraöğle yemeğinde ne yiyeceğimi düşündüm.
... fakat ölünce kazanmış mı olacaktım? savaştığım onca şeye meydan bırakıp gitmek miydi istediğim. hayır bunu kaybedemezdim kendim için böyle bir bencillik yapamaz o sese tepkisiz kalamazdım. tüm bu düşünceleri biranda kafamdan silip kokuşmuş çöplüğün kenarından bana güven verecek metal bir boru buldum ve sese doğru hızlıca yürümeye başladım. ses güçsüzleşip umutsuzluğa kapıldıkça adımlarımı hızlandırdım. karşıma çıkan kişiye iğrenerek baktım ölecek miyim öldürecek miyim o kız buna değer miydi bunu düşündüm. keşke sigaramı atmadan bir fırt daha çekebilseydim diye düşündüm. ellerim terlemeye başladığında metal barı düşürmemek için iyice sıktım korkup gider diye umarken ilk hamleyi o yaptı...
havaların sıcak olduğu bir yaz ayıydı. çocukken sokakta top oynarken düşerek dizimde oluşan yara iltihap kapmıştı ve şişmişti. dizim ağrıyordu. cuma günü bir tanıdıkla bildiği eczaneye gittik bize bir antibiyotikli bir krem tavsiye etsin diye yara için. eczacı adam yaraya baktı ve hastaneye gitmelisiniz çünkü bayağa iltihap var yarada, kremle tedavi edilecek gibi değil diye söyledi. ardından bu durumu duyan babam o zaman pazartesi günü vizite kağıdı alırım, gidersiniz hastaneye annen ile dedi. ertesi gün telefon çaldı. bizi arayan bir akraba pazar için uludağ'da dombay çukuru taraflarında yapacakları bir piknik için davet ediyordu. dizim problemliydi ama piknik fikri sevinciyle diz ağrısı falan kalmamıştı bende. ardından pazar sabahı tanıdıkların arabasıyla uludağ'a çıktık ve arabayla bir yolculuk sonrası dombay çukuru denilen yere geldik. sadece yeşil ve ağaçlıklı bir alan beklerken orada buz gibi soğuk su akan bir dere de karşımıza çıktı. altıma dizime kumaş değmesin diye şort giydiğimden hemen terlikleri çıkarıp dereye girip akrabanın çocuğuyla suların içinden yürümeye başladım. akan su boldu ve bazı yerlerde su dizlerimizin üzerine geliyordu. dizimin ağrısını suyun soğuğu nedeniyle pek hissetmiyordum. çok eğlenmiştik o gün, akrabanın çocuğuyla o sudan yemek yemek dışında hiç çıkmadık. hayatımda yaptığım en iyi piknikti. derken hava kararmaya yakın toplandık ve eve döndük. eve geldiğimizde dizime bakınca bir anda dona kalmıştım. dizimdeki ağrı gitmiş, şişlik inmiş ve iltihap bayağa azalmıştı. evdekiler de bu duruma hayret ettiler. hastaneye gitmeye gerek kalmamıştı o dombay çukuru'ndaki dere sayesinde. resmen o dere dizimdeki iltihabı emip dizimdeki yarayı iyileştirmişti. ardından iltihap kaybolunca dizimdeki yara da hızlıca kapanmıştı.