klavye başında geçen saatler, samimi sıcak bir hava, günün her saati kendini atabileceğin derdini, sevincini paylaşabileceğin bir dost kapısı. sanaldan yalnızlığını paylaşmak ve böyle de mutlu olabilmek olurdu.
kürt- türk melezi, solcu aynı zamanda ülkücü, bir yanı komünist bir yanı cemaatçi bir adamın, kızlık zarını araştırırken rastladığı din kültürü kitabında okuduğu risale bölümünden etkilenip ateist oluşunun hikayesi.
"ülkeme b*k atmayı seviyorum" adlı bir film olurdu.
film sahipsiz bir kaç tane çocuğun çıkıp "ulan biz sahipsiziz siz ise değilsiniz o zaman sizde şerefsiz olun" demesiyle başlayan olaylar silsilesini konu alır.
çok da güzel olur hea. oscarı alan ilk türk filmi olarak da tarihe geçer.
Atamızla saçma bir şekilde uğraşan, hakkında olur olmadık asılsız iddialarda bulunup saçmalayan densiz birkaç insan ile yine aynı şekilde sürekli cinsel içerikli şeyler söyleyen, aklı fikri zar muhabbetinde, bakirelikte olan birkaç manyağın el ele tutuşup normal, işinde gücünde, sözlüğü insan gibi kullanan insanların nasıl huzurunu kaçırdığını anlatan trajikomik bir film olurdu.