Monica'nın aletine attı. Kendi aletinden büyük olduğunu anlayan albırt sinir krizine girdi. Eşcinselli gay olan monica'nın aleti nasıl olurdu da kendi aletinden büyük olurdu?
üzerine iyi çalışılırsa sağlam hikayeler çıkar burdan. ekşide bir ara ardışık şekilde yazıyorduk. sonra moderasyon bok etti tabii. belki uludağ moderasyonu daha farklı bir tavır takınır.
rüyalarındaki şeylerin gerçekleştiğini hatırladı gerçekten bu sefer kendine inanmayı seçti hem ne kaybedebilirdi ki. bu düşünceyle çatı katına açılan havalandırmadan üste çıktı ve olacakları izleyip sessiz olma kararı aldı . kalbi adeta onu ele verecek kadar güçlü atıyordu. yumruk sesleri artmıştı bir kaç bağırma sesi de eklenmişti .
Derken kapıdan bir ses duyuldu ama bu ses o kadarda hafif değildi alacaklı gibi çalıyordu. Aman tanrım dedi bu neydi böyle. Aklımı kullanmalıyım hemen açmamalıyım dedi. Bir ihtimal kapı deliğinden baktı bir de ne görsün..
gözünü nude ifşasından ayıramıyordu. mutfaktan gelen demli çayın fokurdamasını duymaz olmuştu. ekmek kızartma makinasının içine koyduğu sokak simidinin yanık kokusunu da es geçti.
Hey dostum diyen insanları sevmeyen bir köpekti kendisi. Amerikan kültürüyle yetişmiş bir köpek değildi çünkü alman kurduydu ve hitler düsturuyla yahudi avlıyordu. bir tanesini kokusundan bulup arabasına işerken yahudi yakaladı ve hey dostum senin sorunun ne derken yüzünden ısırmaya başladı. Kanlar içerisinde yerde kalan jewish dayıyı ölüme terkeden alman kurdu yeni avını bulmak için freedom street'e doğru yol almaya başladı.
Cenifer o güne yorgun başlamıştı. Kalktı, kapının yanında duran telefonu izledi bir süre duvara dayalı. Sahi kimi arayacaktı? O gece gördüğü rüyasını kime anlatacaktı? Kim dinleyecekti onu heyecanla? Eski komşusu sara mı? Hayır. iş arkadaşı ancelika mı? Hayır. Eski dostu lorıl mı? Lorıl... ah, lorıl. Bu ismi tekrarlayınca yine canı bir miktar yandı. Lorıl’ı hiçbir zaman kaybetmek istemedi. Suçlu kimdi? ‘Bendim, haklı olan hep oydu.’ Diye geçirdi içinden cenifır. Bir an yeltenip jesika’yı aradı açmadı.
Telefonun başında kendini sorgularken telefon çaldı, ilk çalışında ürkek bir biçimde kendini geriye attı. Uzun zamandır çalmıyordu telefon. Açmaya cesaret edemedi. ikinci kez çaldı telefon, ahizeyi tuttu, kaldırmaya gücü yetmedi. Ama kimdi onu arayan? Dayanamadı kaldırdı telefonu.
-a...aa...alo?
+alo, cenifır ben ludwing. Ludwing alfonso. Sesimi tanıyamadın herhalde.
-merhaba ludwig. (O kadar uzun zaman olmuştu ki ludwing ile ayrılalı adını bile unutmaya yüz tutmuştu.) na...na... nasılsın?
+iyiyim, bu gün geri döndüm manhetım’a. Canım sıkıldı ve bir kahve içecek arkadaşlarımın artık kalmadığını gördüm. Bana eşlik eder misin?
Durup düşünmeye başladı. 1 haftadır pencereden dışarı bile bakmamıştı. Ama bir insana, bir insanın sesine ihtiyacı vardı. Çekingen bir tonla:
-tabii. Ne zaman istersen.
+Harika! 1 saate angelo’s coffie’de buluşalım o zaman. Seni bekliyor olacağım. Görüşmek üzere.
‘Görüşmek üzere.’ Garip bir cümle geldi ona, tepki vermedi. Gözünde canlandırdı ludwing’i. Uzun boylu, dik kafalı, pütürlü beyaz tenli ve seyrek kahve saçları vardı. Ne kadar değişmişti acaba? 3 yıl önce çalışmak için şehirden ayrılmış, ve bir daha kimse haber alamamıştı ondan.
Gardırobu açıp karşısına geçti. Pek fazla kıyafeti kalmamıştı. Beyaz bir gömlek giyip altına ludwing’in hediyesi olan pantolonunu giydi. Aynada kendini süzdü, saçlarını acelece yapmaya çalışıp yola çıktı.
Kafeye geldiğinde ludwing’i ilk görüşte tanıdı. Ah bu ludwing’in huyları. Eskiden de geldiklerinde o masaya otururlardı. Sigaralığını ceketinin sağ iç cebine koyar, çakmağını dış cebine koyardı. 5 dakikada bir çakmağını çıkartıp peçeteyle siler, geri cebine koyardı. Hikayesi neydi o çakmağın? Kimse bilmezdi.
Kafalarıyla birbirlerine selam verip karşılıklı oturdular. Aydınlatma azdı ve cenıfır -bilerek- ışığa sırrını dönmüştü. Ludwing angelo’ya eliyle ‘2’ işareti yaptı. Angelo bile hala nasıl kahve içtiklerini unutmamıştı. Ludwing değişmemiş, cenifır zayıflamış ve gözlerinin parıltısını kaybetmişti. Kahveleri gelince ilk konuşan -eskiden de olduğu gibi- cenifır oldu.
-teşekkürler, angelo.
+afiyet olsun cenifır. Seni tekrar burada görmek güzel.
Karşılıklı gülümsediler birbirlerine. O ara ludwing çakmağını silmeyi yeni bitirmiş cebine koymuştu. Elini cebine atıp sigara tablasındaki çıkarttı, cenifır’a ikram etti. Cenifır en son sigarasını onunla içmişti. ‘Hayır, içmiyorum artık.’ Dedi. Ludwing endişelenmiş biçimde tablayı kendine çekti. Sonra bir tane çıkartıp:
+sigara kullanmıyor olman ateş taşımıyor olduğun anlamına gelmiyor değil mi?
-hayır, taşıyorum. Ah şu bizi terketmeyecek huylarımız. Al, yak ama geri ver. Senin çakmağın ne kadar değerliyse benimki de değerli. Eski sevgilimden hediye.
‘+benimkiyle aynı önemde, öyle mi?’ ‘Benimkiyle aynı önemde.’ Diye fısıltı şekil de tekrarladı. Bir yudum kahvesinden aldıktan sonra gözlerini cenifır’a dikip ‘Toronto’ya gideceğim, yolculukta bana eşlik etmek ister misin?’ Diye sordu. Bu soru karşısında şaşkına sönmüştü. Kafasını ‘geleceğim.’ Der gibi salladı. Oysa bir yolculuk fikrini hiç düşünmemişti.
Birden ludwing alfonso ayaklandı. Cenifır’a elini uzattı, kabanını giydirdi. Masanın üzerine biraz para bıraktı, bir peçeteyi açıp masanın üzerine koydu. Sağ kolunu biraz açıp cenifır’ın koluna girebileceği bir boşluk yarattı.
Gara geldiler, ludwing ile yol boyu konuşmamışlardı. Biletlerini alıp trene bindiler. Cenifır’a yine cam kenarını bırakmıştı ludwing. Beraber seyahatlerinin her birinde cenifır orada oturmuştu o güne kadar. Sanki o 3 yıllık boşluk yaşanmamış gibi davranıyorlardı.
Cenifır bir anda heyecanlanıp elini çantasına attı.’ludwing, çakmağım sende mi?’ ‘Hayır, sana verdim diye hatırlıyorum.’ Diye cevapladı.
‘Çakmağınızı masada unutmuşsunuz.’ Dedi şapkasından yüzünü seçemediği adam. Donup kalmıştı. adamın seyrek sokak lambaları altında bir görünüp bir kaybolarak gidişini izledi. Hala şaşkındı, oturduğu kafeden kalkalı 7 saat olmuştu. Sonra avucunun içine baktığında bir kez daha şok oldu; bu çakmağı iki ay önce kaybetmişti.
Albırt her zaman ki gibi ailesiyle güzel bir gün geçirmek istemişti ama alkolik babası yine o güzel geçmesini istediği günün amına koyacaktı. Sabah kahvaltıda rakıyı fazla kaçıran babasına "baba ailecek öğlen mangalı yapalım mı?" diye sordu ancak babası albırt'a "kak siktir amk çocuğu nereden aklına geliyor böyle şeyler siktirin gidin bana rakı alın param yok" dedi.
Bunu duyan albırt annesine ateşli gözlerle baktı ama annesi ona sakin olması için kaş göz hareketi yaptı.
Albırt'ın canına tak etmişti artık bakkala gidip babasına son 70 lik rakısını aldı ve yanına gitti. Bu son rakı'n ona göre iç ve keyfini çıkar dedi. Babası da ilk de değil son da olmayacak amına kodumun pezevenk'i diyip ayaklandı tam o sırada albırt babasına aldığı rakı şişesini alıp babasını domaltıp götüne soktu. Albırt babasının bağırsaklarını deşene kadar rakı şişesini götüne sokmaya devam etti. Babası oracıkta vefat etti. Annesi albırt'ın hapise girmesine dayanamazdı elde avuçta ne varsa çıkartıp albırt'a verdi ve ukrayna'ya kaçmasını söyledi.
ilk uçakla ukrayna'ya giden Albırt türk parasının orada değerli olduğunu öğrenince sevinçten deliye döndü ve ilk bulduğu otele gidip lüks bir oda tuttu. Çevresinden duyduğuna göre ukrayna'da kızlar teklif ediyordu. Dışarı çıkıp kızlardan teklif almayı düşünerek gezerken ukrayna mafyası tarafından götüne votka şişesi sokulup öldürüldü.
The end.
ve duyduklarına inanamayıp olduğu yere yığılan genç neler olduğunu az biraz anlamış gibiydi, aklı hala cenifırdaydı. yaşlı zat yere yığılmış vaziyette bulunan gencin kolundan tutarak kaldırmaya yeltendi fakat gücü yetmedi. gencinse kulaklarında cenifırın sesleri dönüp duruyordu. neler yapacaktı onsuz? nerelere gidecekti? aşkını kurtarmak için dünyayı mı kurtarması gerekiyordu yoksa yalnızca kendisini mi? bu sorularla aklını yiyip bitiriyordu.
Bir yandan 3 yıldır kesmediği bıyıklarını buruyor ve evin damına çıkmış derin düşüncelere dalmaya devam ediyor etrafı kolaçan ediyordu.
Muhafızlar geldi ve hepsi çince konuşuyordu fakat bunu kendisi biraz geç fark etti çünkü hem konuştuklarını anlıyor hem de çince cevap verebiliyordu.
Olayın şoku içerisindeydi, neler oluyor diye düşünürken birden aklına babasının onu çok küçük yaşta çinin hubei eyaletindeki vuhan şehrine gönderdiğini hatırladı. Fakat orada neler olduğu hakkında en ufak bir fikri bile yoktu.
Kafasını öne eğdi ve yerdeki ufak çakıl taşları gözüne ilişti, eğildi yere ve çakıl taşlarından bir kaç tane avucunun içine aldı ve dikkatlice inceledi, inceledikten sonra birden çakıl taşlarını ağzına attı ve sakız gibi çiğnemeye başladı, bu imkansızdı, nasıl oluyor da taşları çiğniyordu? Kafasını kaldırdı tekrardan ve etrafına baktı, ne görsün beğenirsin? Hansel ve gretel malikanenin bahçesinde oyun oynuyorlardı, o an bir rüya mı değil mi diye sorgulamaya başladı, karar veremiyordu. Herşey o kadar gerçekçiydi ki, rüya olamazdı bu anlar ama yaşanan her şey rüya gibi saçmalıklardan ibaretti. O an ise içeriden biri seslendi.
bir de baktı ki organik troll anasını oracıkta hunharca beceriyordu, annesinin gözlerinden yaşlar geliyordu ama o aldırmadı.
organik trolle peçete tuttu, artık o da organik trolle peçete tutanlar tarikatının bir üyesiydi, ne mutlu ona, cennetten arsası bile hazırdı, her postadan sonra tuttuğu peçete için bir arsa veriyordu organik troll ona.
hayat tarikatçı, şeyhciler için güzel amk diye düşündü içinden
Salona giren canifir hayda bu adam da nereden çıktı diyerek söylenmeye başladı.kapiyi açsam mi açmasam diye ikilemde kalan canifir ayağa kalktı kapıya doğru gitti.
Canifir bi küfür savurarak bornozunu giyindi ve kapıya gitti. Delikten baktı. Bir anda nefesini tutarak geri çekildi. Gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Tekrar delikten baktı. Evet gördüğü kişi o'ydu. Albırt..
Canifir su kesintilerinin olduğu mesajı okuyunca dumur oldu çünkü kendisi basaksehirde oturuyordu ve bu mesaj bana niye geldi amg ne alaka diyerek telefonu koltuğun üzerine fırlattı.Sofbenin başına giderek sayacı üçe aldı ve tekrar banyoya girdi.icinden artık sorun yok rahatca yıkanabilirim düşüncesiyle kendini sıcak suyun altına bıraktı ki 1 dakika sonra kapı hararetli şekilde çalmaya başladı.ziiirrrrrt ziiirrrrrrt.
Tam şofbene bakacakken gözü telefonuna gelen mesaja ilişmişti:
Sayin Abonemiz, Üsküdar Bulgurlu - Çamlica arasi Ana Isale Hatti nda dis etken nedeniyle bir ariza meydana gelmistir. Ekiplerimiz hemen müdahale ederek, arizayi giderme calismalarina baslamistir. Ümraniye, Üsküdar, Kadiköy ve Fatih ilcelerinin bir kismi, Zeytinburnu ilcesinin tamami ile Besiktas, Sariyer, Beyoglu, Bakirköy ve Beykoz ilcelerinin sahil kesiminde 11 Ocak persembe saat 15:00 e kadar su kesintisi yasanacagini kiymetli Istanbullulara üzülerek bildiririz.
Mutfağa başı sabunlu bir şekilde gitti ve birde ne görsün iki adam bahçede onu izliyordu yoksa sapıklar mıydı seste yanilmamisti cenifir sonra içinden dedi ne ayak bunlar be. Birden gözüne adamların ceketin deki rozet takıldı. Bu kocasının ona söylediği tehlikeli rozetlerdendi.
Sıcak suyun gelmesiyle salondan gelen sesi umursamadı ve sabunladigi lifini vücuduna sürerek yıkanmaya başladı.Aradan iki dakika geçti ki sıcak su birden soğumaya başladı ve buz gibi suyun altında kalan canifir hay böyle işin içine sokim diyerek doğalgaz sofbenine bakmak için mutfağa doğru gitmeye karar verdi.