hücresinde alman gizli servisi tarafından öldürülen Baader-Meinhof Çetesinin kurucusu ve lideri kadın gazeteci . şehir gerillası fikrinin öncülerinden. beyni ailesinden izinsiz çıkarılıp incelenmiş.
ey güzel kadın, sen şimdi yaşıyor olsan , sisi geldiğinde o protesto edip bağıran kadın yerine en önde şimdi sen ve arkadaşların olurdu.
sizden sonra almanyada da bitti solculuk.
lafçılık kaldı.gerisi bitti.
işte bak ne güzel yazmış ali von rodenbach sizi ve yokluğunuzu.
“Mu Mu Mursi” diyen yok mu?
Gaddar iran Şahı Rıza Pehlevi 1967 yılında Almanya’ya resmi ziyarette bulunduğunda Berlin öyle bir sallanmıştı ki, o sallantı Kızılordu Fraksiyonu nam-ı diğer Baader-Meinhof Çetesi için sonun başlangıcı olan 1977 Mogadişu Baskını’na ve onun ertesi günü Kızıkordu Fraksiyonu liderlerinin Stammheim Hapishanesi’ndeki hücrelerinde ölü bulunmalarına (Resmi açıklama: intihar) kadar Almanya’nın gidişatını büyük ölçüde tayin etmişti.
Pehlevi’ye ve elindeki kana bakmadan onu ağırlayan Alman devletine karşı dev protesto gösterileri düzenlendi. Sonradan silahlı mücadeleye katılacak olan sosyalist yazar Ulrike Meinhof’un Konkret dergisinde Farah Diba’ya yazdığı ve iran Şahı’nın işkencelerine, toplu cinayetlerine dikkat çektiği mektup elden ele dolaşıyordu. iran’daki Anglo-Amerikan menfaatlerinin köküne kibrit suyu dökmekteyken CIA darbesiyle alaşağı edilen antiempetyalist başbakan Mosaddik (Musaddık) ismi “Ho Amca” diye de anılan Vietnamlı direnişçi komünist lider Ho Chi Minh için atılan “Ho Ho Ho Chi Minh” sloganına atfen “Mo Mo Mosaddik” sloganıyla bir intikam gibi Berlin sokaklarında Şah Rıza Pehlevi’yi kovalıyordu. Pehlevi’nin uçağının indiği havaalanından kaldığı otele ve gittiği otele kadar her yerde yer gök bu sloganla inledi. “Mo Mo Mosaddik” diye haykıran gençlerden Benno Ohnesorg, Alman polisi tarafından kafasına kurşun sıkılarak öldürüldü. Ohnesorg’un ölümü solcu Almanya’daki sosyalist/komünist hareketleri radikalleştirdi, silahlı grupların oluşmasına yol açtı. Ohnesorg, 2 Haziran 1967’de öldürülmüştü. Silahlı 2 Haziran Örgütü doğdu. Sonra Kızılordu Fraksiyonu. Beri tarafta Rudi Dutschke, hem teorisyen hem aksiyoner olarak sokakları ayaklandırıyordu. Onu da 1968’de vurdular (Vuranın cebinde ‘Rus ajanı Dutschke’ aleyhindeki bir manşetiyle Bild gazetesi vardı). Dutschke suikattan sağ kurtuldu, ama hafızasını neredeyse tamamen kaybetti. Okuma yazmayı yeniden öğrendi. Zamanla komünist olduğunu hatırladı, komünizmi yeniden tahsil etti vs, vs, vs. Nihayet, 1970’lerin sonu (yoksa 80’lerin başı mıydı?) değişen şartlara uygun olarak Yeşiller hareketinin desteklenmesi gerektiğini vazetti.
Almanya sokaklarında sol diye bir şey hâlâ var. Var, ama eskisi gibi enternasyonalist bir sol değil. Teoride öyle ise de pratikte daha ziyade –neredeyse tamamen- Almanya sınırları içinde başlayıp biten mevzularla meşgul. Devrimci kıymet atfedilen bir binanın yıkımının engellenmesi, PEGiDA yürüyüşüne misilleme yapılması, polis şiddetine mukabele edilmesi gibi muhakkak kıymetli ama neticede mahalli şeyler. Suriye’deki Esed diktatörlüğüne karşı yürüyen hatırı sayılır miktarda solcu yok mesela (ihtiyaten böyle diyorum, ama aslına bakarsanız hatırı sayılmaz miktarından bile haberdar değilim. Hiç yok galiba.) Hadi Esed meselesi solcular için biraz karışık diyelim, CIA destekli olduğu aşikâr olan Sisi darbesini niye mesele edinmiyorlar?
iki ihtimal var. Birincisi: Kafalarına Dutschke gibi kurşun yediler ve hafızalarındaki enternasyonalist aksiyonerlik kayboldu. ikincisi: Sisi’nin kurbanı nihayet dindar bir Müslüman olduğu için, Musaddık gibi seküler sosyalist olmadığı için onunla empati yapamıyorlar.
Dün Berlin’e gelen Sisi’yi protesto edenler neredeyse sadece Müslümanlardı. Üstelik neredeyse sadece Mısırlı Müslümanlardı (Diğer ülkelerin Müslümanları için ne büyük ayıp). Mursi belki Musaddık’tan daha antiemperyalist olduğu halde “Mu Mu Mursi” diye slogan atan bir tek Alman solcusu bile yoktu.
Nereden geliyoruz? Ayrı ayrı bitişik evlerde izole olmaktan, beton varoş şehirlerden, hapishane hücrelerinden, yetimhanelerden ve özel ünitelerden, medyanın beyin yıkamasından, tüketicilikten, bedeni cezadan, şiddeti reddeden ideolojiden, depresyondan, hastalıktan, rezaletten, utançtan, insanların alçalmasından, emperyalizm tarafından sömürülen bütün bir halktan geliyoruz.
Tüm dünyada faşistlerin yenildiği düzende faşist kadroların örümcek ağı kurduğu Almanya'da gazete yazarlığı yapan bir sosyalist. Düzeni eleştirisini çok net bir şekilde dile getirdiği yazısı, 1968de başyazar olduğu konkret dergisinde yayınlandı. Almanya 68 öğrenci lideri Rudi Dutschkenin vurulması üzerine yazdığı yazıda artık sokakta gösteriş yapmanın bir anlamı kalmadığını, daha radikal bir tutum içerisinde olunması gerektiğini söyleyerek Rudi'nin ölümünün adaletsizliğine dikkat çekmiştir.
14 Mayıs 1970de, Frankfurtta bir AVMyi yakmaktan ve bugünün parasıyla 3 milyon Euro zarar vermekten tutuklu bulunan Andreas Baaderin hapisten kaçırılmasında rol oynadı. Planda olmayan bir şey daha oldu ve Meinhoff Baader'in peşinden giderek ailesini, kızlarını, rahat içerisinde yaşamını ve mesleki ününü geride bıraktı. Artık O'nun için vakit yazılarında eleştirdiği ve radikal çözüm önerileri getirdiği şeyleri eyleme dökme vaktiydi. Bu yol ayrımı ülkenin "düzeni"ni okuyucularının gözüne seren o editörü bir kamuoyu yoklamasında halkın yüzde 70inin evimde saklarım dediği bir militana dönüştürdü ki o militanı olduğu örgüt hepimizin bildiği gibi (bkz: RAF) örgütüydü.
Bir çok eylem artık ölümle ve patlamayla sonuçlanıyordu ve Ulrike yazılarında yaşanan bu olayların kapital düzenin sadece cebini düşünmesinden ortaya çıktığını mutlaka vurguluyordu. Halk arasında Baader-Meinhof Çetesi olarak tanınan örgüt Amerika'nın Vietnam işgalini bitirmesini, Alman faşist kafanın artık bitmesi için sayısız eylem yaptı hatta Ulrike'nin entelektüellere de ayrıca bir gıcığı vardı. Faşist kafa kadar O'nu en çok rahatsız eden bu tiplerdi. Vietnam savaşı sırasında dünyayı değiştirmek isteyen entelektüellere çattığı yazısında şöyle diyordu ki bence "epic" bir söylemdir; "Son kertede gördük ki, dünya değiştirilmiyor. Aksine yıkılıyor. Boşuna düzeni kurtarmaya çalışmayın, biz nasıl olsa yıkacağız. Eylemleri devam ederken şahsen çok ilginç bir şekilde halk içinde "ötekileştirilmek" yerine sempati kazanmaya başladılar. Bu genelde örgütler için pek alışılagelmiş bir durum değildir çünkü. Düzeni yıkacağız diyordu ama o faşist Almanya'nın son can çırpınışları var gücüyle Ulrike'nin peşine düştü. Nitekim 1972 yılında Ulrike Meinhof çok sayıda banka soygunundan, 5 bombalı saldırıda 4 kişiyi öldürmekten aranıyordu ve de yakalandı. Yakalanıp hapse girdiğinde geride bıraktığı ikiz kızları ziyarete geldiğinde "Üzgün müsün?" sorularına "Üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlerim" diyerek o hepimizin aklına kazınan efsanevi sözü söylemişti.
Faşist hükümet bütün kaynaklarını kullanarak Andreas Baader - Gudrun Ensslin - Ulrike Meinhof yani R.A.F kurucularını yakalamıştı. Meinhof 9 Mayıs 1976da özel korunaklı hapishane hücresinde ölü bulunduğunda birkaç kez ömür boyu hapis cezası istemiyle yargılanıyordu. Daha sonra dava arkadaşları da hücrelerinde ölü bulundu. Ölümüne intihar yalanı günümüzde de devam etse de Almanya Gazeteciler Birliği eski başkanı ve sol- yeşil politikacı Jutta Ditfurthun 6 yıllık çalışmasının ardından 2007de yayınladığı Meinhof biyografisinde otopsinin düzgün yapılmadığını ortaya koyuyor. Yani öldürüldü arkadaşım anlayın artık.
Ulrike'nin aktivist olmadan önce; beynindeki tümör için ameliyat olması ve sonra aktivist bir yaşama geçmesi. devlet tarafından incelendiğinde ameliyat sonrasında karekterinin değiştiği gibi bir kanıya varmış. hatta öldükten sonra cesedi ablası wienke'ye eksik(beyni ve bazı organları çıkarılmış) olarak gelmiş. burda devletin ne kadar acımasız olduğunu görebiliyoruz.
ulrike meinhof için okuduğum ve önerebileceğim bir kitap: agora yayınlar'ının bastığı alman gazeteci jutta ditfurth'in 6 yıllık yoğun çalışmasıyla oluşan ulrike meinhof adlı kitap.
fakat kitap biyografi olduğundan gerek abes detay içermekte.
Alman radikal sol kanadı militanı ve gazeteci. Oldenburgda doğan Meinhof, Baader-Meinhof Grubu olarak da bilinen Kızıl Ordu Fraksiyonunun kurucularından biriydi. ilk başlarda nükleer karşıtı hareketin bir üyesiydi ve konkret adlı radikal sol gazetenin editörüydü. 1961 yılında bir komünist olan Klaus Rainer Röhl ile evlendi. Bu evlilikten Bettina ve Regine adlı ikizleri oldu. 1968 yılında boşanan Meinhof, Berlindeki daha radikal solcuların arasına karıştı. Sol kanadın kullandığı sıradan mücadele araçlarının etkisizliği nedeniyle hüsrana uğrayan Meinhof, 1970 yılında Andreas Baaderin hapisaneden kaçmasına yardım etti ve daha sonra kimi soygunlarda ve sanayi siteleriyle Amerikan askeri üslerinin bombalanması eylemlerinde rol aldı. Grup Alman basını tarafından hemen Baader-Meinhof Çetesi olarak adlandırıldı. Meinhof şehir gerillası kavramı da dahil olmak üzere grubun ürettiği pek çok broşür ve manifesto kaleme aldı. Bunlar sıradan insanın sömürülmesi ve kapitalist sistemi suçlayan yazılardı.
1972′de Langenhagende yakalandığında ön duruşmalarda 8 yıl cezaya çarptırıldı. Kendisine ömür boyu hapis cezası veren duruşmalar sırasında 9 Mayıs 1976′da JVA Stuttgart-Stammheimdaki hücresinde ölü bulundu.Uluslararası bir araştırma komisyonu incelemeler yaptı. Kendisini astığı iddia edilen havlu ile yapılan denemelerde, bunun bir insanı taşıyamayacağı ve hemen koptuğu belirlendi. Yani Ulrikenin kendini o havluyla asabilmesi mümkün değildi. Doktorların araştırmaları sonucunda Ulrikenin boynunun asılmadan önce kırılmış olduğu ortaya çıktı.
Ulrike'nin aktivist olmadan önce; beynindeki tümör için ameliyat olması ve sonra aktivist bir yaşama geçmesi. devlet tarafından incelendiğinde ameliyat sonrasında karekterinin değiştiği gibi bir kanıya varmış. hatta öldükten sonra cesedi ablası wienke'ye eksik(beyni ve bazı organları çıkarılmış) olarak gelmiş. burda devletin ne kadar acımasız olduğunu görebiliyoruz.
ulrike meinhof için okuduğum ve önerebileceğim bir kitap: agora yayınlar'ının bastığı alman gazeteci jutta ditfurth'in 6 yıllık yoğun çalışmasıyla oluşan ulrike meinhof adlı kitap.
fakat kitap biyografi olduğundan gerek abes detay içermekte.
'Bir taş atılırsa, bu cezalandırılması gereken bir davranıştır; bin taş birden atılırsa bu politik bir eylemdir. bir otomobil ateşe verilirse, bu cezalandırılması gereken bir davranıştır; yüzlerce otomobil ateşe verilirse, bu politik bir eylemdir. Protesto, bana neyin yanlış geldiğini söylememdir; direniş ise benim için yanlış olanın tekrar vuku bulmamasını sağlamamdır.''
Cesedim bir dağ gibi ağır... yüzbin ve yüzbin, ve yüzbinlerce kadın kolu bu kocaman dağı kaldırıp omuzlarına alırken sizin yerinizi sarsacak müthiş bir kahkaha atacaklar.
Türk, ispanyol, italyan. yunan, arap göçmenler ve tüm avrupa'nın düzülmüşler!, düzülmemişleri, tüm kadınlar, ezildiğinin aşağılandığının, sömürüldüğünün bilincinde olan tüm kadınlar neden burada olduğumu ve neden bu devletin beni öldürmeye karar verdiğim anlayacaklar...!
Eğer bir kişi bir taş atarsa, bu ceza gerektiren bir eylem olur, eğer binlerce taş atılıyorsa bu politik bir aksiyondur. Bir araba yakılıyorsa suç olur, yüzlerce araba yakıldığında ise politik aksiyon der ulrike meinhof.
"Kimse tek bir çığlığımı, iniltimi duymayacak... Bu temiz ulusun mutlu insanlarım huzurlu uykularında rahatsız etmemek için her şey sessizlik içinde gayet tedbirli olacak... Emir verin. Uyuyun, uyuyun Almanyanın ve hatta Avrupanın şaşkın ve semiz halkı, öngörülü halk, sakince uyuyun, ölüler gibi! Çığlığım sizi uyandırmayacak... Mezarlıkta yatanlar da uyanmayacaklar. Öfke ve nefret, büyük geminizin makine dairesinde terden geberenlerde birleşecek biliyorum: Türk, ispanyol, italyan. Yunan, Arap göçmenler ve tüm Avrupanın düzülmüşler!, düzülmemişleri, tüm kadınlar, ezildiğinin aşağılandığının, sömürüldüğünün bilincinde olan tüm kadınlar neden burada olduğumu ve neden bu devletin beni öldürmeye karar verdiğim anlayacaklar..."
sözde bilim adamlarının nasıl terörist oldu diye beynini inceleyip, testlere tabi tutuğu aktivist. beyninin çıkarıldığı iddiası doğrulanmış, alman hükümeti tarafından kabul edilmiştir. "suçluların Gen Haritası Çıkarsınlar, vatana Zararlıysa Yürümeden Yok Edilsin." diyen ilkokul müdürünün öncülleri, nazilerin ardılları tarafından öldürülmüştür.
meinhof fko kamplarında eğitim görmüştür. hatta filistinli militanlar münih katliamından önce israil hapishanelerinde tutuklu bulunan Ulrike Meinhof ve Andreas Baaderin serbest bırakılmasını talep etmiştir. onu villalardan filistin kamplarına sürükleyen beynindeki hastalık değil, bir şeyleri değiştirebileceğine olan inancıdır.