ufukta yeni bir darbe mi var

entry11 galeri0
    1.
  1. ertuğrul özkök'ün 18 eylül salı günkü yazısının başlığıdır. yazı şöyle devam ediyor;

    http://www.hurriyet.com.t...0&gid=61&sz=29335
    1 ...
  2. 2.
  3. siparişle kalem oynattığını düşündüğüm ertuğrul özkök' ün endişelerini dile getirdiği yazı. fakat Bugüne kadar aklın neredeydi diye sorarlar adama. seçim öncesi cnnturk' te deniz baykal benzeri endişeleri dile getirirken köşeye sıkıştırmak için birbirinizi ezdiniz. asker gerekli görüp darbe yaparsa da hiç kimseye laf söyleme hakkına sahip değilsin. alırsın çoluğunu çocuğunu oturup izlersin.
    1 ...
  4. 3.
  5. hayretler ettiğim yazıdır. ertuğrul özkök ün 180 derece dönüşünün başlangıcıdır. bir iki yazı daha yazarsa bu tarz, aydın abisi kendisini matbaa bölümüne gönderecektir.
    1 ...
  6. 4.
  7. ertuğrul özkök'ün bugünkü hürriyetteki yazısı.
    hemencecik değişeceğine inanmadığım bir adamın sipariş üzerine yazdığını düşündüğüm yazısı.
    0 ...
  8. 5.
  9. ertuğrul özkök adlı köşe yazarının bugünkü köşe yazısının başlığını oluşturan soru cümlesi.

    Yazının içeriğinde yazarın bazı toplumsal olayların bir askeri darbeye yol açacağı ile ilgili endişeleri anlatılmaktadır.

    Yazar bu endişelerine binaen iktidar partisine, hazırlanan yeni anayasa taslağı ile ilgili üstü kapalı uyarıda bulunmaktadır.

    Terör örgütü kurmaktan tutuklu bulunan bebek katili dahi bu ülkede çıkıp da "mustafa kemal cumhuriyeti bitti" diye beyanat veriyor, necip türk basını da bunu yayınlıyorsa, bu tarz yazılar çok olağan ve sıradan karşılanmalıdır.

    80 yıldır uğraşıyorsunuz bu cumhuriyeti bitirmeye ama muaffak olamayacaksınız. Türk gençliği gerektiğinde kuva-i milliye ruhunu yeniden canlandırmaya muktedirdir.
    2 ...
  10. 6.
  11. 7.
  12. TÜRKiYE’de kadınların geleceği tehlikede. Evet bu önümüzde somut bir tehlike olarak duruyor.

    Ayşe Arman’a çok teşekkürler.

    Ama ondan çok, öğrencisi olmaktan hep gurur duyduğum, hocam Profesör Şerif Mardin’e çok teşekkürler.

    Çünkü Türkiye’nin geleceği üzerine bizi düşündürmeye, hem de çok ciddi düşündürmeye devam ediyor.

    Önce "mahalle baskısı" denen korkutucu olguya dikkatimizi çekti.

    Yani bu çağın en tehlikeli olgusuna.

    Mahalli despotluğa...

    * * *

    Şimdi de kadınlara çok ciddi bir çağrı yapıyor.

    Hürriyet Pazar’da Ayşe Arman’la yaptığı mülakatta çok açık bir ifade ile "Geleceğinizden korkun" diyor.

    Evet ben de giderek bu tehlikeden korkmaya başladım.

    Yanlış anlamayın.

    Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Tayyip Erdoğan’ın böyle bir despotluğu istediğini, böyle bir gizli ajandayı uygulamaya başladığını ve Türkiye’yi karanlığa götürmek istediklerini düşünmüyorum.

    Onları tanıdığım için, böyle bir endişem yok.

    Ama ben, onları da aşacak bir tehlikeden korkuyorum.

    Tek, bir tek kişinin başlatacağı bir "dini diktatörlükten" korkuyorum.

    Yani Türkiye’yi iran’dan bile beter hale getirecek bir tehlikeden.

    Bütün samimiyetimle hepimizi, AKP’lileri de, türbanlı kadınları da bu tehlikeye karşı uyarmak istiyorum.

    * * *

    Kafamdaki kıvılcım, geçen hafta Milliyet Gazetesi’nde çıkan bir yazı ile çaktı.

    Şehirlerarası otobüslerde bazı kişiler "namaz molası" istemeye başlamış.

    Şimdi bazıları çıkıp şunu söylüyor:

    "Canım birkaç kişi bunu yapmış ne olur?"

    Sosyolog yanım, bu gerekçeye hiç ama hiç güvenmiyor.

    Bütün Türkiye’den bunu yapan tek kişi bile olsa, bütün toplumu din taassubuna sokacak bir tehlike mevcuttur demektir.

    Çünkü o "tek kişi" bunu "din adına" yapıyor.

    Öyle yapıca hepimizin itiraz gücü bir anda kırılıyor.

    Demokrasinin temeli olan itirazın bağışıklık sistemi çöküyor.

    Neden mi?

    Buna da bütün samimiyetimizle teşhis koyalım.

    Çünkü korkuyoruz.

    Çıkıp bir iki kelime etsek, küçük bir itirazda bulunsak, hemen "dinsizlikle" suçlanmaktan, bizi fanatiklere hedef yapacak manşetlerden korkuyoruz.

    * * *

    itiraf edelim, söz konusu din, hele hele islam dini olunca hepimiz bu fanatizmden ürküyoruz.

    Bir otobüste 40 kişi olsak da, o bir kişinin yarattığı diktatörlük hepimizi sindiriyor.

    işte bu nedenle, çok istediğim halde, üniversitede türbanın serbest bırakılmasını bütün gücümle savunamıyorum.

    Çünkü biliyorum ki, o serbesiyet, Anadolu’nun bazı kasabalarında, şehirlerinde, birileri tarafından "mecburiyet" haline getirilecek ve genç kızlar bu istibdat altında kaybolup gidecektir.

    Ki, aynı endişeyi eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Mustafa Bumin de paylaşıyor ve tehlikeye dikkat çekiyor.

    Ve bu endişe giderek "makul akıl" insanlarının ortak düşüncesi haline geliyor.

    * * *

    Demokrasiyi koruma refleksimiz bugüne kadar hep, hak ve özgürlükleri askeri darbelere karşı koruma fikri üzerine kuruldu.

    Yani bireyi koruma refleksimiz gelişti.

    Peki ya bizleri, hepimizi despot bireylere karşı koruma refleksi?

    Yani ramazanda içkimize müdahale eden, otobüs yolcularını namaz molasına zorlayan, ilerde muhtemelen Anadolu kızlarını üniversiteye türbansız sokmayacak zorbalığa karşı ne yapacağız?

    * * *

    Size şunu söyleyeyim.

    O despotizm çoğumuzu askerden çok korkutuyor.

    Hepimiz hissediyoruz ki, askerinkinde hapis var, ama ötekinde cinayet...

    Biri geliyor ve sonra kendi isteğiyle gidiyor.

    Öteki gelirse bir daha gitmeyecek.

    Şerif Mardin hepimizi uyarıyor.

    Ama emin olun bu uyarı bizden çok anayasa taslağı hazırlayan AKP’yi ilgilendiriyor.

    Çünkü artık onlara asıl tehdit bu cenahtan gelecek.

    Demokrasiyi bekleyen asıl darbe tehlikesi artık budur...
    ---

    ertugrul özkök'ün yazisi bu. belli bir kaliplari kirip düsünüldüğü vakit (işte nebileyim patronuna şak şak cekiyor falan filan önyargisini bir kenara atarsak) bu yaziyi cok büyük bir dikkatle okumamiz gerekmektedir.

    cünkü ister koyu ittihatci olsun ister koyu dinci olsun hertürlü koyuluk bu ülkenin içine sicmistir.

    ülkemizde ya siyah ya beyaz oldugu ara renklerin pas gecildiğini hepimiz bilmekteyiz.

    yuzyillardan beri geri kalma sebebimiz olan onlar ve biz ayrimi ve bunun getirdiği tahammulsuzluklerin sonucu biliyoruz.

    sonuc mu? anlamadan bilmeden düsünemeden yargilamak. eh benim necip milletim bunu yapmaya en ince karikutur boyutuna indirmeye bayilir.

    ve bunu -daha dogrusu yalnişi- kabul ettirebilmek için press yapar.

    eh beyin göcü dediğimiz olay gerceklesir. sonuc mu? yauv simdi beni yormayin acin pencereyi bir disari bakin.

    sözün özü; söförle konusmak yasaktir.
    0 ...
  13. 8.
  14. ertuğrul özkök'ün uyanışını anlatan yazıdır. yerinde saptamalarla doludur. birisi karşısınıza 'dine aykırı ' bu diye dikildiğinde, aksini idda etmeye kalktığınızda dinsizlikle suçlanırsınız.
    keşke türkiye din sömürüsüne bu kadar meyilli bir ülke olmasaydı da kızlar türbanla okula girebilseydi. keşke türk insanı her imamım diyenin peşine takılmak yerine mantığını kulannabilseydi.ama bu ne geçmişte ne mümkün olmuştur ne de ileride olacaktır. matbaanın osmanlı impartorluğuna din adamları sayesinde birkaç yüzyıl geç girmesi tarihte hatırlanabilecek örneklerden yalnızca birisidir. hala birçok ilde başı açık olduğu için taşlananlar var.. şimdi daha beterine hazırlanıyor türkiye.
    uyuyanların sayısının fazla olması bu ülkenin kaosa sürüklendiği gerçeğini değiştirmeyecektir.
    2 ...
  15. 9.
  16. genel düşüncenin içinden rte ve abdullah bey'in özenle ayrı tutularak resmen saçmalandığı ama genel olarak ülkedeki tehlikeli eğilimlerden birini anlatan yazı.
    0 ...
  17. 10.
  18. ertuğrul özkök emin çölaşan'ın boşluğunu kendisi doldurmaya çalışırken ortaya darmadağın, saçma bir yazı çıkmış. sosyolojiyi, şerif mardin'i baya baya çarpıtmış utanmadan sıkılmadan. galiba özkök artık yolcu gibi bu performansla..
    0 ...
  19. 11.
© 2025 uludağ sözlük