uzun zamandır var olduklarına inandığım, türkçe açılımı tanımlanamayan uçan obje olan dünya dışı varlıkların kullandıkları uçan cisimlere verilen isimdir efenim...
şu ana kadar yılmaz ufo savunucusu haktan doğan vasıtasıyla konu ile ilgili birçok yazı okudum, video seyrettim. çoğu sahte olmasına rağmen yine de kayda değer görüntüler internette dolaşmakta hala... bazıları için;
eğer uzaylılar tarafından yapılıyorsa bu cisimler. dünya'ya hepimiz topuz mesajı vermek istiyor olabilirler.ne lan bu yuvarlak merakı? delikanlı medeniyet işi değil bunlar...
Tanımlanamayan uçan cisim anlamı taşıyıp, bilim dünyasınca tanımlanan görüntüleri haber bültenleri yayınlamaz. yani kimse "aaa, bakın biz bunun haberini yapmıştık, fakat bu gökyüzündeki ışık foton kırılma bilmem nesiymiş. özür dileriz. yanlış olmuş." diye haber yapmaz. çok kulak asmamak gerekir.
gecenin bir vakti paranormal activity i izledikten sonra nasıl olduda internetteki sörfüm ufolara geldi bende bilmiyorum. ama bildiğim birşey var ki o da youtube'da ufo diye aratıp karşıma böyle bir hata mesajı çıktığıdır.
"500 Internal Server Error
Sorry, something went wrong.
A team of highly trained monkeys has been dispatched to deal with this situation.
Also, please include the following information in your error report:
tanımlanamayan varlıklar. uzayın bilmem neresinden gelirler ve burada ne bok aradıkları aşikardır. ancak bir gerçek vardır ki alf kadar sevimli değillerdir. maalesef ki varlar.
Bu konuya merakli olanlar icin ilginc buldugum bir yaziyi eklemek istiyorum. Cok farkli bir bakis acisi ile degerlendiriyor Profesor Michio Kaku....
Pek çok bilimadamı şehir programına bakar ve Görüyorsunuz, gökkubbeyi taradık ve uzayımızda akıllı bir hayat
olduğuna dair hiçbir kanıt görmüyoruz der. Pekala, ben öyle düşünmüyorum.
ilk olarak, Dünya gezegeninden muhtemelen yalnızca 100 ışık yılını biraz detaylı olarak taradık.
Galaksimiz 100,000 ışık yılı genişliğindedir ve galaksiler onlarca milyonlarca ışık yılı uzaklığındadırlar,
öyleyse galaksimizin yalnızca küçük bir civarını taradık. ikinci olarak, yalnızca hidrojen frekansının yakınındaki frekanslara bakıyoruz, bu aptalca, bu, anahtarını kaybeden kişiye döner. Anahtarını düşüren kişi çoğu kez lambanin civarina bakacaktır. Fakat bir adama, Neden lambanin civarina bakıyorsunuz? Anahtarınızı orada düşürmediniz ki derseniz, kişi, Pekala, ama orası ışığın olduğu yer diyecektir. Orada hiçbir ışık yok, bu sebeple buraya bakacağım. Hidrojen frekanslarına bakarız, çünkü elverişlidirler, bununla birlikte biz, bilimadamları, uzaylıların o hidrojen frekanslarıyla iletişim kuracaklarını düşünmüyoruz.
Belki, lazer teknolojisi kullanıyorlar, daha diğer frekansları çok az taramaya başladık.
Bu nedenle, genişbantlı bakmak zorundayız, ayrıca, geniş uzaklıklar boyunca iletişim kurduğunuzda, bazen biz, onlar sinyali alırlar ve keserler ve daha sonra herbir parçayı göndeririz ve o diğer uçta yeniden biçimlendirilir. Bu, internetin nasıl çalıştığıdır, e-posta kesilmiştir ve çeşitli şehirlere gönderilmiştir ve diğer uçta yeniden biçimlendirilmiştir. Fakat, internetin bir fragmanına engel olacak olursanız, anlamsız birşey, anlamsız söz elde edersiniz ve bize yeniden biçimlenmesini söyler. Bu sebeple, onlar sinyalleri uzayın dışında muhtemelen sadece bir frekansta değil, tüm spektrumda gönderiyorlar. Böylelikle, geçen bir yıldız tüm sinyali kesmez, bir diğer uçta onlar sinyali yeniden oluştururlar, eğer o sinyalden dinleyecek olursanız saçma sapan, konuşmaya benzer anlamsız sesleri alırsınız. Başka bir deyişle, galaksiler arası bir konuşmanın tam ortasında olabiliriz ve bilmeyiz bile.
Teknolojimiz çok ilkeldir, biz tamamen tek bir frekansa bakarız, herhangi gelişmiş bir uygarlık, geçen yıldızları, geçen yıldızlara ait olan patlamayı, statiği ve müdahaleyi dengelemek için bütün frekanslara bakar. Bu gerçek bilimdir, bununla beraber, bilimadamları bazen uzaylı teknolojisini biz ne yapabiliriz e dayanarak değerlendirirler, bizimkinden milyonlarca ve
milyonlarca yıl daha gelişmiş olan tip 3 uygarlığının ne yapabileceğine dayanarak değil. Ünlü Fermi Paradoks u var,
eğer uzaylı varlıklar varsa, onlar neredeler?
Pekala, buna şöyle bakın, ormanın ortasında bir karınca tepesine sahip olduğumuzu söyleyelim ve karınca tepesinin tam yanında 10 bağlantılı süper otoyol inşa ediyorlar ve soru şu, karıncalar 10 bağlantılı bir süper otoyolla iletişim kurabilirler mi,10 bağlantılı süper otoyolun ne olduğunu anlayabilirler mi? Karıncalar, karıncaların tam yanındaki 10 bağlantılı bir süper otoyol inşa eden varlıkların teknolojisini, amaçlarının ne olduğunu anlayabilirler mi? Ama karıncalara indiğinizi söyleyelim ve karıncalara Ben size hediyelik eşyalar getirdim, bilgi getirdim, nükleer enerji getirdim, DNA teknolojisi getirdim, ütopya yı getirdim, beni liderinize götürün diyorsunuz. Karıncalarla karşılaştığınızda söylediğiniz şey bu mudur? Hayır, pek çok insan sadece onların birkaçının üzerine basar.
Şimdi, eğer biz gerçekten tip 0 uygarlıksak, ve tip 3 uygarlığının varlıkları hiperuzay genişliğinin ötesine gidebilir.
Onlar belki bizden milyonlarca yıl daha gelişmişlerdir. Bizim ve karıncaların arasındaki uzaklık, tip 3 ve tip 0 arasındaki mukayese edilebilir aynı uzaklık olacaktır. Bir başka deyişle, biz çok burnu havadayız, çok kibirliyiz ki, bizi ziyaret etmek zorundalar diyoruz. Daha da önemlisi, sadece bize gelmek ve bize birazcık süper teknoloji vermek için bütün işlerini yarıda kesecekler. Hiç zannetmiyorum, tekrar, karıncalar süper otoyola bakıyor, evvela, onlar otoyolun ne olduğunu bilemezler, otoyolun varlığını farkedemezler ve onların iletişimlerini anlayamazlar ve anlasalar bile, karıncalar Onlar bizi neden
ziyaret etmiyorlar diyecek midir? Bize neden gelmiyorlar ve bize o akıl almaz teknolojimizden neden getirmiyorlar?
Ben hiç zannetmiyorum.
Algılamayı sorgulamaktan başka, bilimadamları, fizikle bağlantılı problemlere işaret ediyorlar ve uzaylılar tarafından ziyaret edildiğimiz teorisini çürütüyorlar. Ortada tabii ki bir tartışma olmuş olabilir, ilk bakışta ayrılmayan, genişleyen, hatta ışığın
hızına yakın seyahat eden uzaklıklar, uzayı ayırıyor mu? Fizikte, Kıkır Kıkır Gülme Faktörü denilen birşeyimiz var, bu,
eğer bir kişi ufolar hakkında konuşursa, kendini bilimsel toplumdan kovulmuş bulur. UFO araştırması, 3 az bulunur
bilimden biridir, herhangi bir bilimadamı eğer kendini UFO araştırmasına dokunmuş bulursa, bilimsel kariyerleri
elektrik akımıyla idam edilmiş olur. Bununla birlikte, bana göre, uzun perspektife bakmalıyız.
Pek çok bilimadamı, Dünyaya ulaşması binlerce yılı bulan, onu uygulanamaz yapan herhangi bir akıllı varlıktansa, yıldızların
çok uzakta olduğunu, yüzlerce, binlerce ışık yılı uzakta olduğunu söylüyor. Bu benim düşünceme göre, bir hata. Çünkü biz
bu uzaylı varlıkların bizden yalnızca yüzyıl, iki yüzyıl daha gelişmiş olduklarını farzediyoruz, bu durumda bir problem var.
Einstein, Işığın hızı, limitin en yüksek hızıdır, ışığın hızından daha hızlı gidemezsiniz dedi. Bu, Einstein ın özel izafiyet Teorisi dir. Fakat biz Einstein ın ötesine gitmeliyiz. Işığın hızından daha hızlı gidebilirsiniz i düşünmenin mümkün olduğu izafiyet Teorisinin geneline gitmeliyiz. Hatta ondan ötesine, tüm iddiaların kalktığı Kuantum Alan Teorisine, Birleşik Alan Teorisine gitmeliyiz. Pek çok bilimadamının yaptığı temel hata, uzaylı varlıkların bizim uygarlığımızdan binlerce, milyarlarca yıl değil; yalnızca yüzyıl, iki yüzyıl ötede olduklarını farzetmeleri. Ya uzaylılar bir başka gezegenden değil de, bunun yerine
farkına varmadığımız bir başka boyuttan, kavrayışımızın dışında, bir çeşit paralel evrenden gelirse?
Beş yıl önce böyle bir kavram gülünç olurdu, fakat Kuantum Fizik in keşfiyle, evren görüşümüz değişiyor. Bir çocukken, San Francisko daki Japon çaybahçesine giderdim ve balığa, sığ göletteki sazanbalığına bakardım, aşağıya iner ve balığa bakardım ve iki-boyutta yaşamak nasıl olurdu diye merak ederdim. Bu balıklar sadece, öne, arkaya, sola ve sağa doğru hareket ederler ve ne kadar garip bir evrenin olduğundan bahsetmeliyim. Yukarı, üçüncü boyutun içine kavramı onlara yabancıydı, burnumu balığın tam yakınına koyabilirdim ve onlar hiçbir zaman Hiperuzay denilen birşeyin olduğunu bilmezlerdi.
Bugün, pekçok fizikçi bizim balık olduğumuza inanıyor. Biz öne, arkaya, sola, sağa, yukarıya, aşağıya hareket ederiz ve olan bundan ibaret deriz. Ne gördüğünüz, ne olandır. Bununla birlikte, şimdi, Albert Einstein ın en sonunda söylediği gibi, Tanrının zihnini aktarmamıza izin veren, Herşeyin bir teorisi olduğuna inanıyoruz. M Teori olarak adlandırılan, 11 boyutta varolan daha yüksek bir teorinin olduğunu düşünüyoruz.
Boyutlar, o titremeyi hatırlayan ve sahip olduğumuz dalgalanmalar. Şimdi inanıyoruz ki, evrenimiz, küçücük bir kabarcıktan başka birşey değil, çok daha geniş bir hiperuzayda dalgalanan bir kabarcık. Bir başka deyişle, kozmologlar artık herhangi bir evrene inanmıyorlar, biz herhangi bir evreniçreye inanıyoruz, bir megaevreniçreye, varlığın içine durmadan sıralanan, Bigbang gibi genişleyen kabarcıklara inanıyoruz. Bir başka deyişle, evrenimiz, diğer evrenler okyanusuyla birarada varolabilir. Şimdi, beş, on sene önce, bu okyanus, acayip, bilim kurgu olarak değerlendirilirdi, artık değil. Son beş senede, veri hemen hemen şüpheleri ortadan kaldırıcıdır.
Evrenin pek çok evrede genişlediği olgusu, bir ve son derece hızlı evrede genişleme. Bu hızlı genişlemeyi açıklamanın tek yolu, evrenimizin diğer evrenlerle birarada olan, evreniçre bir kabarcık olduğunu, evrenlerin mega evreniçresi olduğunu farzetmek.
Michio Kaku, Astrofizikçi, Fizik Profesörü, New York Şehir Üniversitesi
Var mı acaba diyen herkesin gökyüzündeki her parlak ışığa dikkat kesilip bakmasına, yıldızları garip algılamaya neden olan; çoğu kişi tarafından görüldüğü iddia edilen, ne hikmetse sahilde sabahlarken muhakkak görülen uzaylı aracı.