Sormadın ne diye niye böyle kederli suskunum ben
Anlasana be canım tek bir derdim sen
Temmuz ateşi gibi yakıyor o bakışlar aşığım ben
Çekinirim diyemem ama tek bir çarem sen
Ah deli sevgili
Ah be nazlı peri
Ah canım bidenem
Tut şu ellerimi
Tırtıl, tırtılın sonu pır pır kelebek
Kalbim sürünüyor bırak uçsun ellerinde
yapraklarla beslenirler ve birkaç günde ağırlıklarının birkaç katına ulaşırlar.Daha sonra ise bir koza örerek kelebek olacakları sonraki hayatlarını beklerler.
Ard arda gelip dizilen modelleri zehirlidir efenim. Zehiri ısıraraz-sokarak zerk etmezler bünyeye. Üzerindeki ince kıllara dokunulduğu zaman temas edilen bölge kaşınır-şişer.
Yastığınızda veya yatağınızda dolaşmış ve gitmişse dolaştığı yere deyen bölge kaşınır-şişer, mesela surat. Şerefsiz yastığınızda gezip siktirolup gitmiştir siz farketmessiniz bile yüzünüzü yastığınıza koyarsınız ve yüzünüz şiş bi şekilde kaşınarak uyanırsınız.
Bunların ard arda gelip dizildikleri yeri süpürürseniz oradan havalanan tozlar vucudunuza deyerse tozun deydiği bölge şişer. En karanti yol bölgeyi süpürmeden önce sulamaktır.
Tüm bu semtomlar izmirde yaz mevsiminde yapılan askerlik sırasında başa gelmiş, gözlenmiş, acısı çekilmiştir.
iyileşmesi için revirde iğne yemekten başka çare yoktu o dönem.
güzide bir arkadaşımızın da dediği bir tırtıl daima bir gün kelebek olacaktır. üstelik bir tırtılın bir kelebeğe dönüşeceğini kestirmek için muhteşem sezgilere ihtiyaç yoktur, ya da filozof olmaya gerek yoktur mesela.
hayatta bazı şeylerin gerçekleşeceğini herkes bilir, tahmin gerektirmez, tahmine ihtiyaç da yoktur zaten. olacaktır, kesindir.
şu an bu yazıyı okurken nefes alıp vermeniz kadar kesin. aksi halde ölürdünüz değil mi ? hah ölüm demişken, hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayacağımız ama bir gün mutlaka öleceğimiz kadar kesindir işte.
tırtılın öyküsü böyledir. içgüdüleri ve sezgileriyle bekler, bekler, bekler...
kanatlanmayı, uçmayı ve sonsuz bir özgürlüğü...
ve bir gün daima uçar.