Birçok anlatı kaynaklarında buna örnek varken –örneğin Evliya Çelebi, seyahatnamesinde istanbul subaşısının gözetiminin altında olan “hîzân-dilberân” (vücutlarını satan delikanlılar) esnafını bahsetmektedir.
omuzuna değdirmenin verdiği cesaretin yansıması...
yaşanmıştır.
gençlik yıllarımda devamlı gittiğim bir berberimiz vardı. öldü ise Allah rahmet eylesin. neyse, bizden 15 yaş falan büyüktü. hoş sohbet şeker gibi biriydi, her türlü muhabbete şakaya gelirdi. esnaf olmanın anlayışı mı, hoşgörüsü mü, müşteri velinimet diyerek ekmeğine saygı mı bilmem ama galatasaraylıyla galatasaraylı, fenerliyle fenerli olurdu.
eski koltuklardan kaynaklanan oturma mı, adamın mesleğini icra ederken rahat durduğundan olduğundan mı bilinmez berber ekseriyetle sakal traşında herkesin omuzuna değdirirdi.
o zamanlar yumurta gibi çocuğuz. yok yani; yalnız bana değdirse "hayırdır lan kıçımıza müşteri mi çıktı" diye alınganlık duyarız da adam her kese değdiriyor.
neyse 3-5 arkadaş gidip "hafta sonu yayılmaya çıkacağız da bizi bir elden geçir ustam" diyerek berberin koltuğuna oturduk. saçlar ense derken sakal traşı derken (en çok sakal traşında değdiriyordu) tam usturayı eline alıp faüllere gireceği zaman (tabi ki omuzumuza değdirmiş vaziyette) gayet rahat bir şekilde "hasan ağa, omuzumuzu deldin değdirmekten. istersen çıkar koltuk altıma var de biraz rahat edeyim" dedim. tabi ki gülüşmeler...