Daha dün aldığım traş makinesi error diye bağırıyodu. Şarj olmuyo. Evdeki bütün prizleri gezdim, şarj ışığı kapkaranlık. Vakit kaybetmedim. Sinirimi toplayıp makineyi aldım, seyyarcı amcaya… Hak arıycam…
Bu sahtekar sahtekar duruyodu tezgahta. Tezgah Çin Halk Cum. Ne ararsan var. Karşısına dikildim. Selamı sabahı vermeden konuya girdim.
“Bunu burdan aldım ama şarj olmuyo alet…”
Aldı makinayı elledi, oynadı. “Şarj kablosunda sıkıntı” teşhisi koydu. Tezgahı karıştırıp yeni bi kablo çıkardı meydana.
“Al bunları şu dersanenin prizinde deneyiver” diyo. Manyağa. Ben? Deniycem? Dersane dediği de tabelası nokta kadar görünüyo burdan. 10 dakkalık yol. Hak arama moduna geri geçtim:
“Ben niye gidiyim abicim, bozuk mal satıyosun bi de emir veriyosun bıdı bıdı.”
Kendimden korktum. Afferim lan. iyi hak aradım.
“Peki bekle tezgahta. Geliyorum” dedi. Dersaneye marş. Koca tezgahla başbaşa kaldım. Bekliyorum… Yine bekliyorum. Böyle 20 dk rahat geçti. Allah’tan tezgaha müşteri gelmiyo. Nasıl bi cenabetse. Derken iki adet zabıta geldi. Cidden cenabetmiş.
“Burada satış yapamazsınız. Vergi levhanız yok, şu yok, bu yok” diyolar. Bana. Güldüm ilk.
“Tezgah benim değil gardaş” çapında şeyler söyledim. iyi o zaman topluyoruz tezgahı dediler.
“Peki tamam” dedim. Şimdi engel olsam cezayı bana kitlerler filan. TC’me işlenir. Napim. Bunlar bütün tezgahı tane tane alıp araca yüklediler. Koca tezgah gitti, yok. Tahtayı bile bırakmadılar. Acıma sıfır. Herkes gidince sap gibi kaldım orda. Durdum durdum. Bu seyyarcı adam beni keser. Yüzünden suç taşıyodu zaten, demin nasıl atarlandım anlamadım. Adam tezgahı emanet bıraktı, bi gelicek şok. Şimdi kaçarsam peşime de düşer sülaleyi alıp. Durduğum yerde şelale gibi terliyorum. Korku bastı. Bunun tezgahta çakılar, kelebekler, delici aletler mevcuttu. Kesin cebinde de mevcut. Adamı deler deler zevk alır. Allam ben naptım, bana niye yol göstermedin. Zabıtalara ben seyyarcı değilim havası atıcam diye adamın ekmeğini yok ettim. Ben böyle kafamı etrafa vururken aklım açıldı. Gözlerim ışıkladı. Cebimden bi kağıt kalem çıkardım. Döşendim.
“Bize bozuk mal satanın, hayatını bozarız ulan” diye not yazdım. Notu tezgahın bulunduğu yere iliştirdim. imza gibi. Dağıttık, imza. Bize bulaşma babında. Sonra koşmaya başladım. Koştum koştum.
Koşa koşa eve geldim. Bi daha ömür boyu o yolu kullanmıycam diye kendime işledim.
***
Yarınsı oldu. iş yerine geldim. Millette bi değişiklik var. ???... Neyse oturdum bilgisayara abandım çalışıyorum bam bam bam. Yanıma Uğur abi geldi. Eyvah dedim kovuldum galiba bunlar söyleyemiyo. “Malicim.”
“Evet.”
“Malicim.”
“Evet abi.”
“Malicim biz aramızda sana bi şeyler topladık. Al şu parayı” dedi. Harbiden kovulmuşum. Ki kovulmam ne zamandan belliymiş adamlar sadaka yapmışlar. Dolgun bi miktar bıraktı masama. Tam Ramazan Ramazan adam mı kovulur lan diye masaları ters çeviricektim ki Uğur abi tekrar cümleye girdi.
“Seni geçen gün Beylikdüzü’nde seyyarcılık yaparken görmüş bizimkiler. Zabıtalar da tezgahını toplamış. Oğlum bize niye sölemiyosun darda olduğunu” dedi. Aynen böyle. Kem küm yaptım. Biraz ağladım. Paraya baktım, dehşet miktar.
“Abi fakirlik naparsın” filan dedim aldım. O gün gün boyu bayram ettim…
***
Derken akşam bastırdı. Çıkış moduna girdik hepimiz. Dergiye kara kuru adamlar girmeye başladı mı. Sağa sola bi şeyler soruyolar. Ben bütün organlarım atıyo. Masanın kenarına çömeldim kutsal hareketler yapıyorum korkudan. Ordan kesiyorum ortamı. Adamı tanıdım. Seyyarcı. Yanındakiler de adam dövme arkadaşları! Adamın elinde benim not kağıdı. Not kağıdı! Bizim derginin not kağıtlarındanmışşş! Üzerinde çarşaf gibi adres yazıyo… Hass…