Tıp fakültesi için klasik bir benzetme vardır.
1.sınıf: şemsiyeyi sadece gösterirler.
2.sınıf: şemsiyeyi sokarlar.
3.sınıf: 2.sınıfta soktukları şemsiyeyi açarlar.
4.sınıf: 3.sınıfta açtıkları şemsiyeyi çıkarmaya çalışırlar.
5.sınıfta: 4te şemsiyenin öyle çıkmayacağını anlayıp şemsiyeyi kapatırlar.
6.sınıf: nihayet şemsiyeyi çıkarırlar ve eline baston niyetine verirler.
girmesi okumasından daha zor olan fakülte *
isteyerek giren öğrencinin hevesi tahmini olarak ilk birkaç ayda tamamen kırılır. kimse istediğini bulamaz burda.
şimdilik garanti meslek ve maaş sağlar
bu fakültelerde her konu önemlidir. hani insan yaşamı çok kutsaldır doktor her şeyi bilmelidir diye değil orası ayrı. hocalar gelir derse giriş yapar, burada aynı sona varacak iki farklı giriş vardır. bunlardan ilki "çocuklar bu hastalık sıklıkla görülen bir hastalık olduğundan çok iyi bilmelisiniz." olan, insana çok mantıklı gelen giriştir. diğeri ise "çocuklar bu hastalık az görüldüğünden dolayı ayırıcı tanıda düşünülmüyor, çok kaçırılıyor, çok iyi bilmelisiniz." temalı, ne yazık ki insana yine mantıklı gelen giriştir. dolayısı ile günün sonunda bakarsak "o önemli bu önemli ne önemsiz lan it" demekten başka bir şey gelmez bu fakülte öğrencisinin elinden. bunun bir farklı versiyonu ise tus dershanelerinde gerçekleşir. tek fark orada konular 3'e ayrılır; "bu konunun her sınav sorusu olur çok iyi bilmelisiniz.", "bu konudan uzun zamandır soru gelmiyor artık gelmesi lazım çok iyi bilmelisiniz.", "bu konunun soru sayısı düşüşte/yükselişte çok iyi bilmelisiniz". tus dershanelerine ise diyecek söz bulunamaz. allah onları top etsindir.
15 senelik eğitim öğretim hayatım boyunca çalışıp didindiğim, 15 sene boyunca bi tarafımı yırttığım, kazanınca karnımda kelebekler uçuştuğunu hatırladığım, 1. Sınıftan beri kahveye tolerans geliştirmeme sebep olan, her komite öncesi yanlış bölümde miyim acaba diye düşündüğüm fakülte.
Ogrencilerine baktigimizda kazanmasinin da okumasinin da zor oldugunu dusundugumuz bolumdur. Ulkemize yeni doktorlar kazandirmak icin bulunan bolumdur. Cogu universitede bulunur. Bazi universitelerimizde 7 sene yani ingilizcedir bazi universitelerimizde ise 6 senedir. Bu bolumu okumakta olan genclerimizi hayatlarindan fedakarlik etmis olurlar aslinda. Cogu ogrencimiz ilk senesinde kazanamadigi icin 8 senelerini okumaya verirler ve meslege gecmeleri en az 2 sene surer yani ogrenci 29 yasinda meslege atilir. Para biriktireyim derken yas olur 32 genc anne baba olamazlar kisacasi omur torpusudur tip fakultesi.
nerden başlasak diye düşündüğüm fakülte. kazandığım günü dün gibi hatırlıyorum ; hani toy heyacanlı, çevresi tarafından övgü ve sevinçle karşılanan bu hekim sıfatını alacak vatandaşlardan biri de benim.
tıp fakültesinde ki 3 yılımı şöyle anlatmaya başlayayım ;
1. sınıf :
heyacan küpü , sınav yorgunu , stresli koca öss veya ygs/lys sınavlarını atlatarak geldiğimiz , mutluluğun ve zamanımızın çokça bol olduğu , sınavların aşırı zorlamadığı o güzel ilk sene.
neyse efendim geldik ilk gün tıp fakültesi kazanmışız , lise bitmiş üniversitenin havasını almışız ; amfi denen o büyük derslikleri geçmişiz,tanışma aşamasındayız , tanışma telaşı hoş bir aktiviteye dönüşmüş , insanlar başkalarını tanımaya aç bir insan edasıyla bir gruptan diğer gruplara sohbet etmeye çalışır , memleketler , aldıkları puanlar konuşulur.
bu anlattıklarım ilk 2hafta alevli bir şekilde yaşanır.
büyük topluluklar oluşur 10ar 15er kişilik yıkılmayi göze almış imparatorluklar gibi. öyle böyle 2 hafta geçer tabi bu aralar dersler işlenir tıbbi biyoloji, biyokimya , genel tıp tarihi dersleri vs. dersler tıp fakültesini yeni kazanmış bu heyacan küpleri tarafından ilk zamanlar çok ciddiye ye alınır , hatta erken gelip ön sıraları kapanlar da olur.
öyle böyle ilk komite dersleri biter , sınav telaşır başlar , kimse ilk sınavın nasıl olacağını bilmediğinden korkar , ilk sınav sayesinde bu genç hekim adayları bundan sonraki yıllarda olacak olan çalışma sistemlerinin temellerini atarlar.
ılk sınavı atlatan tıp zedeler , çok uzm olmayan kısa olan tatillerini yaparlar. sınavlar bir bir geçer ve son sınavlarda tıp fakültesinin ana derslerïnden anatomi ile yüzleşirler, kimisi bu sınavlarda dökülürken , kimisi notları uçurur.
4-5 sınava giren bu çaylak tıpcılar 2.sınıf yani o en zor dönemlerden biri olan anatomi ve fizyoloji ağırlıklı döneme kısmen de olsa hazırlandırılar , bu hazırlık onları 2. sınıfta nakavt olmaktan biraz da olsa alı koyar.
kısacasi tıp fakültesinin en kolay ve en güzel yılıdır ; cem yılmazın dediği gibi 1.sınıfı sınıfı okuyup bırakacaksin
2.sınıf:
geldik 2.sınıfa; anatomi ve fizyoloji ağırlıklı olan bu dönemde 1.sınıfı atlatan genç doktor adayı attan inip eşeğe biner.
dersler 1.sınıfa göre iyice zorlaşır, anatomi ağırlığını artırır ve tıp öğrencimiz çileden çıkmaya başlar. kemiklerden sonra kaslara geçişte küfür seviyesi de giderek artar.
tabi bunlar yolun başlangıcıdır , kas , gastrointestinal sistem falan derken en baba 2 komite gelir ; kardiyo ve ünlü nöroanatomi.
kardiyoya başlayan hekim adayı öğrenmeye başlar damarları , dalları , anastomozları ;aklından abuk subuk şifrelemeler yaparak bu daları ve nereyi beslediklerini öğrenir. anatomisi zor olduğu kadar ; kardiyoloji kısmı da yani fizyolojisi de zordur. ekg okumayı öğrenmeye çalışır ve çoğu beceremez , nerdeyse tamamı. öyle böyle geçer kardiyo ev sıra gelir o en taşaklı komiteye "nöroanatomi".
nöroanatomi kimine göre kardiyodan zordur , kimine göre daha kolay; lakin sinirler ve plexsuslar ve nnerve ettiği kısımlar daha zordur.kraniyal sinirlerden başlanır öğrenilmeye ve kimisi heyacanına yenik düşer ve
şu aptal şarkıyı dinler.]
beyin kısımlara ayrılır ; omurilik ve diğer kısımlar öğrenilir; anatomi kısmı zor olsa da fizyoloji kısmı eeg kısımları kolaydır.
öyle böyle komiteler geçer , yorgun hekim adayı finali bekler ; sayfalarca nottan gireceği ya da ona girecek finali.
2.sınıf bitiminde tatili dört gözle beklersiniz ve o tatil gelir ama hayal ettiğiniz planlar bir köşede kalır; sadece dinlenmeyi düşünürsünüz ve 3.sınıfı beklersiniz.
3.sınıf:
evet gelirsiniz artık pre-klinik döneme.
3.sınıf genel olarak patoloji +klinik ve tıp fakültesinin an zor dersi farmakoloji ile geçer.
sınav sıklığı artar ; bir sınavdan çıkıp diğerine girersiniz.
dikkatli olmanız gereken bir senedir bu sene.çünkü klinik hocaları derslerinize girmeye başlar; benim gibi hocaya atar yaparsanız seneye stajda ayvayı yersiniz.
hematoloji, gis , endokrinoloji; kadın doğum, nöroloji; ve birçok komiteye girersiniz. 3.sınıf 3 yıllık temel eğitimin en zor sınavı içinde barındırır.
o komite :kardiyoloji komitesi.
ortalamanın yerle bir olduğu sınavın ta kendisidir; 2.sınıfta zor olsa bile bu sene olan kardiyoloji sınavı öğrenciyi hard core ilişkiye zorlar.zorlar ve yaptırır da.
kardiyolojiyi atlatan öğrenci diğer sınavların zorluğu konusunda pek konuşmaz çünkü o büyük dağı geçmiştir.
patoloji ağırlıklı demiştim ; illet bir derstir. kimi hoca kolay sorar kimisi ise emdiğiniz ütü burnunuzdan getirir.
patolojinin bir üst versiyonu ise zorluk bakımından farmakolojidir. çok çalışsanız da yapamayabilirsiniz.
3.sınıf finali 1 ve 2 yi toplar 3 le çarpar ; o kadar yorar sizi yani.
4-5-6.sınıfları ola ki bitirebilirsem görüşlerimi yazarım ; tıp kazanan yeni , heyecanlı genç arkadaşlarım ilk sene gezin tozun keyif yapın sonra hayatınız bok olacak. saygılarımla.
labları zevkli, gerisi de önemsiz zaten boşver. Yaz öğretmenliği, daya devlete sırtını. Bak ben tıp yazdım ilk sene sınıf tekrarı yapacam o derece yani.
müthiş bir şekilde müfredat sıkıntısı yaşanan
fakülteler. olaylar tamamen öğretim üyelerine
bırakılmış. aynı konuyu birisi x açısından bakarak
diğeri y açısından bakarak inceliyor. örneğin
mikrobiyolojide bir hoca aynı familyadan x
bakterisinden bahsederken diğer hoca y bakterisinden bahsedebiliyor. ayrıntı konusunda
sıkıntı daha büyük biri çıkıyor konuyu ama
hatlarıyla yüzeyel anlatıyor başkası geliyor etken
bakterinin hücre duvarınının peptidoglikan
tabakasının yapıtaşlarını anlatıyor. inanılmaz
şekilde standart sıkıntısı var 2 saatlik derste 20 slayt anlatan ve konuyu kavratan hocaların
yanında aman çocuklar herşeyi öğrensin(!) deyip
200 slaytlık sunum hazırlayıp %80lik kısmını
bunu siz evde olursunuz deyip geçen hocalar da
var. hastalıklar anlatılırken en çok karşılaşılan
hastalıklar anlatılmıyor. sürekli tıp fakültelerinin pratisyen hekim yetiştirdiğinden bahsediliyor
ancak sınavlarda bir pratisyenin asla
karşılaşmayacağı karşılaşşa dahi direkt olarak
uzmana sevk edeceği hastalıklar soruluyor.
mezuniyeti ile okumanın bitmediği bölümdür. mezuniyetten sonra size babalar gibi tusu dayalar ki uzman doktor olabilmeniz için kafanızda kalan diğer saçlar da dökülsün.
kazanması devam etmesi bitirebilmesi başlı başına zor olan, içinde bulunanların kendilerini üniversitede olduğunu sanmasının aksine lisenin format değiştirmiş hali olan fakültedir. çok zordur dibimiz düştü klişelerine girmicem pek. d
25 yaşında ya da 20-25 arası olan genç dinamik özgüvenli doktor adaylarıyla dolu olması gerekirken geç kaldığında ' hoca ağzıma sıçmasa bari sınıfın önünde ' diye düşünen düşündürtülen genç kız ve erkeklerimizle doludur. yazıktır bunlara.
okulun zorluğu her daim tolere edileilir bir şeydir. karşılaştırmak çok doğru olmasa bile mühendisliklerin de bir çoğu çok emek gerektirir.
tıp fakültesinde asıl insanın sinirlerini zıplatan yoran kafasında fadimenin düğününü oynatan olay derslerin zorluğu değildir. değersizleştirilen bünyelerdir. dahiliye jürisinde öğrenci solunum yolunun değişebileceğini öğrenir. götünden nefes aldığına mı yoksa sınavın boka sardığına mı şaşırsın bilemez halde dışarı çıkar. o sersemlikle gider kızın birine de açılır. hazır boka batıyorum iyice gömüleyim diye yapar bunu ama farkında olmaz. kıza teklifte şu düzeydedir. ' ben seni pek tanımıyorum ama bi çay ısmarlamak isterim. bi çay içek mi? '
işte bu ve bunun lacivertleridir yoran öğrencileri. 3. sınıftan sonra sürekli, boks maçlarında nakavttan önce sendeleyen boksörün o umarsız haliyle dolaşır. her an yıkılabilir ama kafa güzel. gülebilir yani.
yıkılmadan bitirebilmelerini dilerim bu fakültenin tüm mensuplarına. kendilerine ,ailelerine ve topluma yararlı bir birey olmalarını diliyorum.
ama unutmayın. kendiniz için en önemli kişi ve amaç sizsiniz. kendinize dikkat edin. üzmeyin kendinizi doktor arkadaşlar.
en zeki, en çalışkan öğrenciler tıp fakültesini seçiyorlar haklı olarak. Yaşam standartları, mesleki tatminler vs nedeniyle.
halbuki, bu öğrenciler diğer pozitif bilimlere yöneltilebilse ülke kalkınması çok daha hızlı olacaktır. Düşünsenize en zeki adamların kimyager, biyolog veya fizikçi vb. şeyler konusunda eğitim aldığını. orta vadede müthiş bilimsel bir alt yapı, uzun vadede ise müthiş bir kalkınma yaşanacaktır.
çünkü bu bilimler, diğer meslek dallarının kullandığı bütün alt yapıyı oluşturmaktadırlar.
hocalar doçentlik sınavına girerler hırsını bizden çıkarırlar, prof. hocamıza kızmıştır; hırsını bizden çıkarırlar, karısıyla kavga etmiştir; gelir yine kızarlar.. hiyerarşinin en çok yaşandığı bölümlerden biridir. vizitlerde bile hocalar protokol sırasına göre hasta odasına girerler. staj. öğrenciysen amele muamelesi bile görmezsin direk yok sayarlar. he varlığını hatırladıkları dönemlerde de genelde ezici sorular sorarak; baktı biliyo musun soruları; bilemeyene kadar sordukları sorularıyla ezip dalga geçip kendilerini rahatlatırlar. tıp fakültesi okumak için sağlam bir psikolojiye sahip olmak gerekir. yoksa baya ağzına sıçan bir bölümdür.
yeni sağlık politikalarıyla eski değerini kaybedecek olan bölüm tam gün yasası bizi bitirecek bunuda geçtim daha 2. sınıftayken sanki yılların uzmanı yada op. gibi mahallenin tüm kadınları senin yanına gelir bi,şeyler sorar sanki send ebiliyormuşsun gibi anlatırsınya o hava bütün olumsuz olaylara on basar bide ablalara söylediğin bilgilere kendin bile inan ama onlar nasıl inanıyor anlaya bilmiş değilim.
götten kan vermek isteyenlerin uğraması gereken mekandır. litre litre boşaltır o imansız hocalar kanı. kısa sürede nasıl yaşlanılır dersi almak isterseniz, gelin deneyin. şiddetle tavsiye edilir.