kişinin birçok farklı türde müzik dinlemesine rağmen türküdeki o berraklığı, sadeliği, içtenliği görememesi sonucu aklından geçirdiği düşüncedir.
bir kere işin içinde bağlama kokusu vardır. sarı yeşil ovalarımın en güzel ağaçlarından yapılan, neyden sonra dünyanın en güzel sesi olan bağlamadan bahsediyorum. sözsüz bile dinletir kendini, yeri geldiğinde ağlatır.
türkü eskilerden gelir, mazisi ve hikayesi vardır. her türkünün işlemeli sandığı vardır. ne kadar eskiyse tozlarının kokusu o kadar buğdaydır. pir sultan abdal ı kim reddedebilir. aşık veysel e toz kondurabilir mi insan? hele ki anonimler. o yalınlık, o saflık, o duygusallık, içtenlik, kimse kusura bakmasın ama başka hiçbir müzik türünde yok. zevkler ve renkler tartışılmaz evet ama türkü hiç tartışılmaz.
ruhunda bizim kültürümüzden izler taşıması, bize ait, bizden birşey olması..
bu durumu en iyi açıklayan kişi nazım hikmet'tir.
''insanların türküleri kendilerinden güzel,
kendilerinden umutlu,
kendilerinden kederli,
daha uzun ömürlü kendilerinden.
Sevdim insanlardan çok türkülerini.
insansız yaşayabildim
türküsüz hiçbir zaman.
Kadınlarımı aldattım, türkülerini asla
Hiçbir zaman aldatmadı beni türküler de.
Türküleri anladım hangi dilde söylenirse söylensin.
Bu dünyada yiyip içtiklerimin,
gezip tozduklarımın,
görüp işittiklerimin,
dokunduklarımın, anladıklarımın
hiçbiri, hiçbiri
bahtiyar etmedi beni türküler kadar ''
öküzlerin tren sesi gibi algıladığı zengin bir alan.
Türküler söyledik
Basbasa diz dize türküler
Kavga türküleriyle daglarda biz vardik
Kavga türküleriyle alanlarda
Bir ekmegi bölüstük karanligin sabahinda
Gün gelir ki gün gelir gelir günler
Dag atesi basinda
Kar asker sen ve ben karanligi gözlerken
Ellerimiz tetikte hazir bekliyorken
Bugün grev günüdür dostlar
Elele türkülerle cosalim hey
Emek ile ter dökenler
Hep birlikte halaya duralim hey