"Evlerinin önü yonca/Yonca kalkmış dam boyunca" (Kerkük)
"Evlerinin önü mersin/Ah sular içmem tersin tersin" (Isparta)
"Evlerinin önü tahta taraba/Gülerim, söylerim gönlüm haraba" (Kilis)
"Evlerinin önü yoldur yolaktır/Başımızda dönen dertli dolaptır" (Şanlıurfa)
"Evlerinin önü marul/Sular akar harıl harıl" (Kırşehir)
"Evlerinin önü yaldız piyade/Yaşı küçük ama aklı ziyade" (Çankırı)
"Evlerinin önü handır/Yanar da yüreğim külhandır" (Adana)
"Evlerinin önü boyalı direk/Yerden yere vurdun sen beni felek" (Kerkük)
Örnekler çoğaltılabilir. Ne evlerinin önüymüş arkadaş! Bu tuhaf saplantının altında yatan neden, sevgiliyi aşikâr etmemek olsa gerek. Eskiler açıkça adını söylemezlermiş, gizli kalınca daha anlamlı oluyor diye. iyi sabır varmış. Şimdi aşıklar Whatsapp'ta "son görüldü" takip edip, "Niye yazmadın" diye birbirlerine çemkiriyorlar. Tabii o zamanlar her gün görüşme gibi bir durum yok. Köyde bir bacaksızın eline üç beş kuruş sıkıştırıp sevdiği oğlana/kıza ismin baş harfi işlenmiş mendil yahut bir kağıt parçası gönderecek de, karşı taraf cevap yollayacak da... Uzun iş. Şimdiki sevdalar hızlı yaşanıp çabuk tükeniyor azizim.
Tabii bir de küçük yerin dedikodusu büyük olur malûm. iş ciddiye binmeden kızın adını söyleyemez er kişi. Kızın ağabeyinin veya babasının duyması nahoş sonuçlara sebebiyet verebilirdi. Şimdilerde "evlerinin önü" diye başlayan türkü olmamasının nedeni; kafe kültürüdür kanımca. Gülmeyin yahu, gerçekten. Artık yâri görebilmek için evinin önünden geçip pencereye bakmaya lüzum yok. Kıza bir mesaj gönder, yeri ve saati söyle, buluşup çay-kahve iç. Bu daha pratik ve kestirme yol. Geçmişe özlem duymanın cılkını çıkarmamak gerek. Ama yine de tüketim çılgınlığı devrinde, aşkı da çabuk tüketmemek lazım. Her şey zamanında güzel.
Biz 90'ların başında doğmuş nesil, teknolojiyi dozunda kullandık. O yüzden Z kuşağı denen nesil kadar hızlı tüketen bir grup olmadık. Aşık Sefai'nin "kurban olduğum", Mustafa Yıldızdoğan'ın "sen o yandan" gibi aşkı en saf haliyle anlatan eserleri bizim ilk aşkımızın fon müziği oldu. Bu bakımdan şanslı olan son kuşağız diyebilirim.
Hem artık şehirde herkesin evlerinin önünde ya apartman var, ya da park edilmiş arabalar. Evlerinin önü yol, yolak olsa bile tenha bir yer değil. Kimsede sevdiğinin pencereden bakmasını bekleyecek sabır da yok. O yüzden de iskambil kağıtlarından yapılmış ev gibi ansızın yıkılıveriyor.
Evlerinin önü zello tahta daraba, zello zello tahta daraba
Ahey Ahey.
Eskiden türkü yakanlar arasında, demet akalın gülben ergen kavgasına benzer bir hasetlik popülermiş.
Biri çıkıp mesela turnalarla ilgili türkü yaktığında, öbürü hayatta geri kalmıyor çıkıyor o da diyor ki turna selam götür yok öyle uçma böyle uç filan.
Sevdiceğin evinin önüyle ilgili durumda da iş böyle. ilk evlerinin önü diye türkü yakanı kıskanan diğer ozanlar, hemen kendi sevdiceklerinin önüyle ilgili türkü yakmışlardır.