ehli olanlar bilir ki türküler söylenmez veya okunmaz. söylenen şiirdir, okunan beste/şarkı/ezan. türkü yakılır. bir olay olur ve o olaya türkü yakılır. hele hele günümüzdeki gibi masa başında kağıt kalem uğraşanların bu işle yakından uzaktan alakası yoktur. beni en iyi kürtler anlar bu konuda. önceleri sazbend denilen kürtçede, şimdilerde trt'nin dengbej dediği kişiler vardır. hele köylü kürt çocukları çok iyi bilirler bunları. belki köylerinde bir sazbend yoktur ama bir kaset mutlaka vardır. ve hazindir onlar bari sahip çıksa bu geleneklerine. biz yörüklerde bitti oldu bu gelenek. dedem bilirdi bu işi. bir başladı mı türküye, doğumundan ölümüne kadar bir aşığın hayatını, yaktığı tüm türküleri hikayesi ile birlikte anlatırdı. ama dedem öldü. oğulları ise benim elimde olan, veya murat kekilli'nin söylediği hali ile karacaoğlan'ı beğenmezler. sözlerini değiştirmiş, bu türkünün aslı böyle derler ve aslını söylerler.
ve fakat bizim kuşakta bırakın ses olmasını türkünün orjinalini bilen bile yoktur. bilmiyorum hiç denk geldiniz mi gül ahmet yiğit'e? belki son türkücüdür o. ki hikayesini anlatmadan türkü söylemez. ve dahi anadoluda türkü öyle söylenir. neşet ertaş gibi ortadan dalınmaz. gerçi babasını dinleyenler neşet'i dinlemez. ama o ele geçse. başkası kalmadığından, o nesli gören son kişi olduğundandır neşet'in marifeti. yoksa babasının türkülerini çığırmaktan başka ne yapmıştır ki? dedem bile ondan güzel söylerdi. kanıt ister şimdi insan. işte kanıt:
link'teki ilk videodur. "dedemin sesi" şeklinde bir açıklaması var. http://www.facebook.com/profile.php?id=100000257730578