Güzel Türkçemizin tarafımızca katledilmesi, tâbirde hatâ olmasın ama içine edilmesi durumudur. Olmaması, yapılmaması gerekir. Yazar olmanın gereklerinden birisi de dilimizin kurallarına uygun yazmaktır. Bana kalırsa bir sözlük klasiği olsa da Büyük-küçük harf konusunda da devrim yapılmalı ama neyse. Ben zâten elimden geldiği kadarıyla küçük görünse de büyük yazılması gereken sesleri büyük yazıyorum. En azından bu geleneği kendi ekranımda yaşatmış oluyorum.
merkez çevre ilişkisi adına değerlendirecek olursak gerçekleştirici öznelerin bir isyanı olarak tezahür etme hakkı daima saklı yıkım ve yeniden inşa halisidir.
türkçede eşanlamlılık yakınanlamlılık önemli bir özelliktir. özellikle eşanlamlı olarak kullanılan kelimeler çok ince anlam farklılıkları içerir. ak ile beyaz, kara ile siyah,
ince ile zarif özdeş anlamlı değillerdir: örnekleyelim: ah alnımın kara yazısı!..cümlesindeki 'kara' sözcüğü yerine 'siyah sözcüğünü koyamayız. bu durum musikideki bemol ve diyez değişimindeki 'nüans' gibidir.
Tdk`nın hiç mi suçu yok denilesice.
Daha noktalama işaretlerini bile tam oturtmamış bir kurumdan sorumluluk beklemek aslında onların kapasitesine aykırı da neyse.
spikerlerin sert ünsüz yumuşaması kuralını es geçmesidir. Eskiden yapmıyorlardı ancak 8 yıl önce bir anda tüm spikerler bunu yapmaya başladı.
-Özel isimlere bir ek getirdiğinizde yazılışta ünsüz yumaşaması uygulanmaz ama okunuşta uygulanır. çünkü türkçe kolaylığı amaçlayan bir dildir ve sert ünsüz çoğu zaman dilimizi zorlar. Mesela:
Bu durumdan çok rahatsız olup küçükken ali kırca'ya mektup yazmıştım ama cevap gelmedi. Mektubun ana fikri 'sen koskoca ali kırca'sın bunu da bilmiyorsan yuh artık' olduğu için cevap vermemiş de olabilir.