arkadaşlar çok ilginç bir anımı anlatayım ilginizi çekecektir. konuyla alakalı.
çok üst düzey bir şirkette yine üst düzey bir makama sahibim. şimdi şirket ismi filan verip kafaları karıştırmayalım. yabancı iş ortaklarımızdan bir grup fransız ve ingiliz misafirimizi yine istanbulun önemli otellerinden birinde ağırlıyoruz. iş dünyasından sohbet edip brain storming yapıyoruz klasik chit-chat.
o kadar memnun kaldılar ki misafirperverliğimizden adete evimizdeyiz gibi hissettik dediler ta ki sakar bir garson fransız ortağımızın üzerine içkiyi dökene kadar. herkes özür vs kargaşa filan derken o an anladım ve yabancı misafirlerimize usulca aynen şunları söyledim:
bu millet her şeyi öğrendi ama uşaklığı öğrenemedi!
"ingiliz Kralı VIII. Edward istanbul’a Atatürk’ü ziyarete geldiği zaman, Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermişti. Ziyafetten önce:
- Bana ingiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz!... dedi.
Sonunda ingiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... Akşam Kral sofraya oturunca kendisini kral sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek:
- Sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. Kendimi ingiltere’de zannettim, diyerek memnuniyetini bildirdi.
Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. Bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a eğilerek:
- BU millete her şeyi öğrettim;fakat uşaklık etmeyi öğretemedim ” dedi. Bütün sofradakiler Atatürk’ün zekasına hayran oldular. Atatürk garsona da “görevine devam et” emrini verdi."