türklerin müslümanlığa geçişi

entry55 galeri0
    29.
  1. demişler ki aa ne kadar güzel bir din aynı bizimkiyle ve geçmişler.

    madem o kadar aynıydı müslümanlar neden şaman olmamış da şamanlar müslüman olmuş?

    ayrıca. (bkz: talkan katliamı) (bkz: curcan katliamı)
    1 ...
  2. 28.
  3. hee hoşgörüyle he. biri gelecek 'din değiştir.' diyecek sende zaten düşünüp mantığa oturtup din seçiyorsun ya hemen hoşgörüyle 'ivit' diyeceksin.

    saçmalamayın mk. okuyun azıcık. hepiniz mi imam hatip dasjdnbadjasnda

    (bkz: 70 YIL SÜREN ARAP-TÜRK SAVAŞLARI)

    Muhammet’in damadı Halife Ali’nin öldürülmesinden sonra Emevi hanedanlığı (661- 744) hilafeti devralmış ve bu dönemden başlayarak Araplar ile Türkler arasından 670’den 740 yılına kadar sürecek yoğun çatışmalar ve savaşlar süreci başlamıştır. Bu 70 yıllık süreci mercek altına aldığımızda, karşımıza yağmalanan Türk kentleri, katledilen, köle ve cariye olarak satılan Türklerden oluşan kanlı ve karanlık bir tablo karşımıza çıkar:

    658 yılında Batı Göktürk devleti iç karışıklık ve Çin saldırıları sonucu yıkılmıştı. Doğu Göktürkleri ise o sırada Çin baskısı altındaydılar (630- 681). Bu nedenle, merkezi bir yetke ve dayanışmadan yoksun, birbirinden bağımsız başına buyruk site ve beylikler halinde “ (bkz: ipek Yolu)” üzerindeki korumasız zengin Türk kentleri islam ve cihat inancıyla güçlenen Araplar için kaçırılmaz bir fırsat ve av haline gelmişlerdi. O tarihlerde Türkmenistan (Aşkabat, Merv), Tacikistan-Özbekistan (Buhara, Semerkant, Taşkent, Baykent), Kırgızistan-Afganistan (Talukan) bölgeleri ile Maveraünnehir denilen Seyhun-Ceyhun (Siriderya-Amuderya) nehirleri havzasında yaşayan Türkler, alım, satım, takas ve ticari uğraşın yanı sıra madencilik (altın, demir, bakır) ile de uğraşıyorlardı. Özellikle adı “zengin kent” anlamına gelen Semerkant o devirde çok ünlüydü.

    632’de Muhammet’in ölümünden sonra Araplarda “halifelik” düzenine geçilmiş, sırasıyla Ebubekir, Ömer, Osman, Ali halife olmuşlardı. ilk kez Halife Osman (644-656) zamanında 2.700 kişilik bir Arap ordusu Fergana’ya kadar geldiyse de Türkler tarafından yok edilmişlerdi.


    Halife Ömer (634-644) döneminde de Hazar Türkleri Bulan Han önderliğinde Arap istilasına tüm güçleriyle direnmişler, ancak Halife Hişam Bin Abdülmelik (724 – 743) döneminde çok kalabalık cihat orduları karşısında Müslümanlığı kabul etmek zorunda kalarak Araplarla barış yapmışlar (737), Araplar bölgeden çekildikten sonra tekrar eski Şaman dinlerine dönmüşlerdir!

    Arap akınları Türkleri Müslümanlık’tan o kadar soğutmuş olmalı ki bir tepki olarak Hazar Türklerinde Yahudilik resmi devlet dini olarak kabul edilir (799). Hazar Türkleri VIII-IX. yüzyıllarda “ (bkz: hazar barış çağı/#22008206)” diye anılan bir çağın öncülüğünü üstlenirler. Bu dönem süresince dinsel hoşgörü gelişmiş, halkın çoğunluğu Şamanlığa bağlı kalırken kağan ve yönetici sınıf Yahudilik, tüccar sınıf ise Müslümanlığa geçmiştir. Bugün Kafkasya, Ukrayna ve Polonya’da yaşayan Yahudi Karaylar (Karayim Türkleri) bu soydandır.

    (bkz: TÜRK KENTLERiNiN YAĞMALANMASI)

    Emevi halifesi I. Muaviye (661-680) zamanında Horasan’ı (Doğu iran) ele geçiren ve burasını Türklere saldırı üssü olarak kullanan Araplar Ubeydullah Bin Ziyat komutasında 24.000 kişilik bir orduyla Buhara’yı kuşatır. Buhara Meliki Kibaç Hatun diğer Türk beylerinden yardım istese de yardım kendisine gelmez. Arap orduları terör estirip kenti yağmalayıp geri dönerler. Aynı yıl bu kere Osman’ın oğlu Sait komutasında bir ordu yeniden Horasan’dan Buhara’ya doğru yaklaşır. Kibaç Hatun bu kere barış antlaşması yapmak zorunda kalır. Araplar bunun üzerine Semerkant’a saldırır, kent baştan başa yağmalanır, binlerce Semerkantlı köle olarak satılmak üzere Horasan’a götürülür.

    Halife Abdülmelik (685-705) döneminde Afganistan (Sicistan) seferi başlar. Bölgenin Türk hükümdarı Rutbil cihat ordularına direnir ve kanlı çatışmalar olur. 699 da Afganistan bölgesinden irili ufaklı bir çok kent Araplarca yağmalanır. Abdülmelik ölünce yerine geçen oğlu Halife Velit’in komutanlarından Kuteybe ibni Müslim Baykent ve Buhara’yı ele geçirir. Her iki kent baştan başa yağmalanır, Budist ve Zerdüşt heykellerinden taş olanlar kırılır, altın olanlar ganimet olarak alınır, direnenler kılıçtan geçirilir, kadın ve erkek binlerce kişi köle yapılır. Arap aileler Baykent’e yerleştirilir. Türk aileler evlerini Arap aileler ile paylaşmak zorunda bırakılır. islami kurallara uymayanlara, sünnet olmayanlara ağır cezalar verilir, her yere camiler inşa edilir, Cuma namazı zorunlu hale getirilir..

    Şeriat ordularının amansız ilerleyişi karşısında Talukan (Kuzey Afganistan) kenti teslim olur. Buna rağmen Kuteybe’nin askerleri 40.000 kadar Türk’ü öldürüp sağ kalanları kent girişindeki ağaçlara asarlar. Aral Gölü’nün güneyinde bulunan Harzem bölgesini yakıp yıkıp halkı kılıçtan geçirirler. Bundan sonra Arap ordusu Semerkant üzerine yürür. Taşkent ve Fergana’dan yardım gönderilir, fakat birlikler Araplar tarafından pusuya düşürülerek yok edilirler. Semerkant teslim olur.

    Horasan’da ordusunu yeniden hazırlayan Kuteybe en son Kaşgar’a doğru yola çıkar Kaşgar günümüzde Çin’e bağlı Sincan Uygur Özerk Bölgesi’nde bir kenttir. O sırada Halife Velit ölmüş yerine Süleyman ibni Abdülmelik (715-717) geçmiştir. Bu yeni Halife ile arası iyi olmayan Kuteybe Kaşgar seferini yarıda bırakarak ona karşı ayaklanır, ancak yakalanıp öldürülür.

    Yeni halife, Kuteybe’nin yerine Yezit ibni Muhellep’i sefere gönderir. Yezit’in ilk işi Hazar denizinin batısına, Dağıstan bölgesine saldırmak olur. Dağıstan Meliki Saltekin, Yezit’e karşı uzun süre dayanır. Sonunda Dağıstan düşer. Kent yağmalanır ve 14.000 kişi öldürülür. Yezit’in ordusu Hazar denizinin güney doğusunda bulunan Gürgan kentine yönelir. Günümüzde iran’a ait bir kent olan Gürgan (Gorgan) savaşmadan teslim olsa da 50.000 Türk acımasızca öldürülür.

    717 yılından itibaren Arapların kendi aralarındaki çatışmalar nedeniyle islam ordularının saldırıları hız keser. Bunu fırsat bilen Sogdia (Özbekistan-Tacikistan) bölgesindeki Türgişler (Türkeşler) Araplara başkaldırır (720). Türgiş başbuğu Sulu Çor Müslümanlara karşı başlatılan isyanın liderliğini üstlenir . Türk ordusu karşı saldırıya geçerek 728 yılında Buhara’yı geri alır. Semerkant’ı Araplardan geri almak için kuşatır. Ancak, Araplara destek birliklerin gelmesiyle Türkler kuşatmayı kaldırmak zorunda kalır. 732’de Buhara’yı da terk ederek geri çekilirler. Sulu Çor yardımcısı tarafından bir komplo sonucu 737 yılında öldürülür. Sulu Çor’un öldürülmesinden sonra Türkler bir daha toparlanamazlar..

    Bu arada Arap saldırıları hız kesmeye başlarken Müslümanlığı kabul eden Türklere ekonomik çıkarlar sağlanmakta, cizye olarak alınan vergiler düşürülmekte, çok daha yumuşak politikalar uygulanmaktadır. Halife Hişam Bin Abdülmelik döneminde Taşkent ve Fergana’da Arap ordularına teslim olduktan sonra savaşlar sona erer. Araplar Semerkant’a tamamen yerleşirler. Yurtlarını terk ederek giden Türklerin geri dönmeleri halinde vergi borçları affedilir, halkın kendiliğinden Müslüman olması teşvik edilmeye başlanır.

    (bkz: TÜRKLER MÜSLÜMAN OLDUKTAN SONRA YAŞANANLAR)

    Görüldüğü gibi islam’ın Türklere kabul ettirilmesi hiç de öyle güle oynaya olmamış 70 yıl kadar süren bu kanlı süreç sonunda Arap egemenliğine boyun eğen Türkler Müslüman olanlara sağlanan ayrıcalıkların da etkisiyle eski dinleri olan Şaman- Göktürk dinini terk etmeye başlamışlardır. Zaten bir süre sonra Abbasi devleti (750-1258) dönemi başlayacak, Türk savaşçılar Arap ordularına katılacaklardır.

    Nitekim 751 yılında Talas Irmağı (Güney Kazakistan) kıyısında gerçekleşen bir savaşta ilk kez birleşik Arap – Türk orduları Çin ordusunu yenince bu başarı da Türklerin Müslüman olmasını hızlandırmış, Karlukların ardından Oğuzlar da islam’a geçmişlerdir. ilk Müslüman Türk devleti olan Karahanlılar’dan (840) sonra OğuzlarBüyük Selçuklu Devleti’ni (1040) kurmuşlardır.

    (bkz: ARAPLARIN TÜRK EGEMENLiĞiNE GiRMESi)

    Abbasi devletinin son dönemlerinde Büyük Selçuklu ve Anadolu Selçuklu devletinin dağılmasıyla Anadolu’da bir sürü Türk beyliği/devletçiği oluşmaya başlar. Bunlardan Osmanoğulları 1299 yılından itibaren güçlenmeye başlayarak hızla devlet olmaya yönelir ve Anadolu birliğini sağlar. Bu arada Abbasi hanedanlığının sona ermesiyle hilafet ve yönetim Memluk hanedanlığına geçmiş ve Memluklar (Mısır) Devleti (1259-1517) dönemi başlamıştır.

    1453 yılında istanbul’un fethinden sonra Doğu Roma-Bizans’ın mirasına konan Osmanlı Devletinin güneye doğru genişlemesiyle Türk-Arap çatışmaları yeniden başlar. Ancak, bu kere Araplar Kahire yakınında Ridaniye’de çok ağır bir yenilgiye uğrar. Üç gün süren sokak savaşlarından sonra Kahire’nin düşmesiyle, Mısır Osmanlı topraklarına katılır. Yavuz Sultan Selim halifeliği Araplardan devralır (1517). Halifelik Osmanlı’nın yıkılışı (1922) ve hilafetin 1924 yılında kaldırılmasıyla sona erecektir.

    (bkz: TÜRKLER NEDEN iSLAM’A DiRENDiLER?)

    Kuşkusuz, “Türkler madem Müslüman olacaklardı neden islam’a bu kadar çok direndiler? Neden bir türlü Müslüman olmak istemediler?” diye bir takım sorular akla gelebilir tabi ki. Bu bağlamda Türk töresine ve mitolojisine kısaca bir göz atarsak en azından teolojik açıdan bu soruları yanıtlamak mümkün olabilir. (islamiyet öncesi Türklerin inançları, devirden devire, zaman ve mekana göre müthiş bir çeşitlik ve değişkenlik gösterir.)

    Her şeyden önce Türklerin bir peygamberi ve kutsal kitabı olmamasına rağmen Türk destanlarında, masallarında ve Anadolu’da yaşamakta olan bazı grupların (Yörükler, Türkmenler, Aleviler, Mevleviler vs) gelenek ve göreneklerinde Türk töresine özgü inançların izlerine hala rastlamak mümkündür. Türk töresi yüksek erdem, dürüstlük, mertlik, onur, kadına saygı ve sevgi, yaşlılara itibar ve hürmet ile hayvan ve doğa sevgisine dayanan bir yaşam birlikteliği olarak özetlenebilir. Kadın erkeğin yoldaşı, acundaşı, kutlu ailenin temel direğidir. Kadın ve erkek hep birlikte çoluk çocuk eğlenir, yemek yer, dans eder, saz çalar, şarkı söylerler.

    Doğa, kırlar, dağlar, göller, ırmaklar, hayvanlar, insanlar ve onların tinleri (ruhları) hepsi birliktedir, birlikte yaşarlar. Acun ve insan uyum içindedir. Şaman, kam, ya da, ozan-büyücü (druide) toplumun tinsel (ruhsal) önderidir. Her şey, her zerre canlıdır, hayat doludur. insanlara can vermeden önce gökte kuşlar gibi yaşayan tin “soluk, nefes” anlamına da gelir. Ölüm soluğun kesilmesi, tinin tenden (bedenden) ayrılması olarak algılanır. insan tini genelde kuş simgesindedir.

    Tin ortak, tenler farklıdır. Hayvan ruhları da insan ruhları gibi ölümsüzdür. Hayvanın ayrı, insanın ayrı evreni yoktur. Evren ve yaşam birliği vardır. Bu tümlük ve ortak acun düşüncesi, kaynağını “Kök Tengri” Gök Tanrı’dan alır. insan Gök’ün verdiği yaşam gücünü korumaya ve çoğaltmaya çalışır. Bu yaşam gücü veya yaşam ruhuna “ (bkz: Kut)” denir. Kut, “uğurlu, kutsal, şanlı” anlamlarına da gelir. (Kutlu olsun deriz) zannımca müslümanların kutlu olsun değil, hayırlı olsun takıntısı buradan gelmektedir.

    Gök, gökyüzü, gökler sadece tinlerin yerleşkesi değil, yaşam gücü olan Kut’un da çıkış yeridir. Edilen dualarda para, pul, servet yerine Tanrı’dan daha çok Kutsal Tin olan Kut’u vermesi istenir. Uzun yaşamın kaynağı Kut’tur. Örneğin, toprağın çoraklaşması Kut’un kaybolması olarak yorumlanır. Geyiklerin, kurtların, hayvanların yavrulaması, doğum olayı, bereket, bolluk Kut’un gücüdür. Hristiyanlıktaki Kutsal Ruh (Ruhulkudüs) gibi Kut doğrudan Tanrı’dan gelir.

    Gök Tanrı acunu, göklerdeki yıldızları, güneşi, ayı kapsayan bir varlıktır. Tengri sözcüğü hem somut gökleri, hem de soyut göklerin ruhunu betimler. “Kök Tengri” Gök Tanrı anlamına geldiği gibi “Mavi Gök” anlamına da gelir. Bu aynı zamanda insan soyunun, tüm canlı ve cansız varlıkların kök ve kökeninin “Gök Tanrı” olduğunun gizli bir imgesidir. Bu tanrı-acun-insan-canlılar tümlüğü ileriki yüzyıllarda -Platonizm’in de etkisiyle- Tasavvuf (Mistisizm, Gizemcilik) ve Sufi felsefesindeki “Varlık Birliği” (Vahdeti Vücut) inancının temellerini oluşturacaktır.

    Gök Tanrı’nın yeryüzüne yansıması olan (bkz: Umay) bir bereket tanrıçasına özgü tüm özellikleri taşır. Ürünler, ekinler, hayvanlar ve yavruları, analar, gebeler, bebekler, çocuklar yeryüzü Tanrıçası Umay’ın koruması altındadır. insan ölünce göğe uçar. “Öldü” yerine “sunkar boldı” (sungur kuşu oldu), ya da, “uçuverdi” denir. Cennet’in adı “uçmag” dır. Kötülerin gittiği “tamag” denilen cehennemde suçlular cezaları bitene dek katran kazanlarına atılır.

    (bkz: ŞAMAN KÜLTÜRÜNÜN MÜSLÜMANLIKLA DEĞiŞMESi)

    Türkler Müslüman olmakla kendilerine yabancılaşmış, özgün Türk aile düzeni yıkılmış, kadını ikinci plana atan, feodal aşiret kurallarını ( (bkz: çok eşlilik), (bkz: kölelik), (bkz: ağır cezalar), (bkz: cihat), vs ) dayatan gelenek, görenek ve törelerine tamamen aykırı bir dinin boyunduruğu altına girmişlerdir. (bkz: Hacı Bektaş Veli), (bkz: Pir Sultan Abdal), (bkz: Ömer Hayyam), (bkz: Yunus Emre), (bkz: Mevlana) gibi düşünür, bilge ve önderler bu dinsel boyunduruğa kısmen de olsa direnmeye çalışmışlar, daha insancıl, daha sevecen ve evrensel bir inanç arayışına girişmişlerdir.

    (bkz: BENGi TAŞLARDAKi YAZILAR)

    Yüzyıllar öncesinin Türk yöneticilerinin halklarına yaptıkları uyarıların, çağrıların bugün bile geçerliğini korumakta olduğunu görmek ürpertici ve şaşırtıcıdır. Uçsuz bucaksız Orhun vadisinde, Yenisey-Yedisu bölgesinde, yükselen dev taş yazıtlarda sonsuzluğa yazılanların geleceğin, hatta bu günlerin bir öngörüsü gibi olduğunu söylemek pek bir abartı gibi görünmedi bana:

    Anca kazganmış itmiş ilimiz törümüz erti. Türk Oguz begleri, budun eşiding. Üze tengri basmasar, asra yir telinmeser, Türk budun, ilirigin törürgin kim artatı ? Türk budun ertin, ökün! Küregürig ün üçün igidmiş bilge kağanırigın ertmiş barmış edgü ilirige kentü yarigıldığ, yablak kigürtüg. (Orhun Yazıtları, Doğu Yüzü: 22, 23)

    meali: “Bizim onca çabayla kazanılmış, düzene konmuş ülkemiz, töremiz vardı. Ey Türk Oğuz beyleri, ey ulus işitin! Yukarıda gök yıkılmadıkça, aşağıda yer yarılmadıkça, ey Türk ulusu, senin yurdunu, senin töreni kim bozabilir? Ey Türk ulusu girdiğin o yoldan vazgeç, geri dön, pişman ol! Başıbozukluğundan dolayı, özgür ve bağımsız yaşadığın yurduna, Bilge kağanına ihanet ettin, kendini alçalttın.”

    saygılar...
    7 ...
  4. 27.
  5. 26.
  6. islam ordusu gelip güzel güzel anlatmış türklerde vay amk biz bilmiyorduk abi tövbe edip müslim olsak olurmu demiş ve ulema olur dedikten sonra müslümanlığa geçilmiştir.
    2 ...
  7. 25.
  8. 25.
  9. hoşgörü dini islamın orduları kapıya dayanır ve seçenekler sunar,
    a- ağır cizye vergileri ödeyeceksin
    b- kafanı keseriz karını kızını cariye yapar sikeriz
    c- müslüman ol
    3 ...
  10. 24.
  11. müslüman araplar türklerin evlerine yerleştirilmişti. böylece namaz kılmayanlar arap komutanlara ihbar ediliyor, türlü işkenceler görüyordu. bu şekilde bir çok türk islama inanmasa da namaz kolmaya başladı. (bkz: nasıl müslüman olduk)

    türklerde müslümanlık ve riyakarlığın beraber gelişmesi belki o günlere dayanıyordur.
    1 ...
  12. 23.
  13. Göktanrıcılık veya Tengricilik de islam dini gibi tek tanrılı bir din olduğu için ve islami ibadetlerin(sünnet, abdest vb.) Tengricilik e uyarlayarak zamanla islam dinine geçmişlerdir Kırgızlar böyle mesela

    Almış han ve Satuk Buğra han ilk adımı atmışlar gerisi zaten çorap söküğü gibi gelmiştir.
    2 ...
  14. 22.
  15. Türkler Talkan ve Curcan katliamından sonra Müslüman olmaya başlamadı... Bu da yanlış bir düşünce... 670 yılında Araplar'ın ilk saldırısı 673'te ise ikinci saldırıları geldi... ilk Müslüman Türkler pek bilinmesede idil Bulgarları idi 9. Yüzyıl'da islamiyete girdiler. islamiyeti zorla kabul etmek TÜRK yapısı ve kanına uygun değildir. Bir TÜRK istemediği birşeyi yapmaz, TÜRK'e kimse zorla birşey yaptıramaz. Katliamlar gerçektir evet lakin bu katliamlar sonucu TÜRK'ler islam'a geçmediler. Arada 150 yıllık uzun bir zaman dilimi var. Bu 150 yıllık zaman dilimi içerisinde daha önce nasıl Budizm, Hristiyanlık, Maniheizm gibi dinleri "kendi hür iradeleri" ile kabul ettilerse islamiyet dediğimiz dinide kendi istekleri ile kabul etmiştir. Tarih boyunca TÜRK kavimlerine zorla birşey yaptırıldığı hele ki fikirlerinden feragat edip başka bir dini başka bir düşünceyi zorla benimsetildiği asla duyulmamıştır. Türkler birşeyi isterse yapar, istemezse yaptırmaya çalışanın kafatasını tuğ diye kaldırır.
    1 ...
  16. 21.
  17. Recep tayyip Erdoğan gibi kaliteli bir liderin oluşmasına zemin hazırlamıştır.
    0 ...
  18. 20.
  19. ya şimdi bakıldığı zaman tam olarak geçilememiştir.
    1 ...
  20. 19.
  21. müslüman generallerin türk kanını nehir gibi akıttığı katliamlarla olmuştur. tarihteki en acıklı asimilasyon öykülerinden biridir belki de türklerin araplaşması...
    1 ...
  22. 18.
  23. türklerle müslümanlığın tanışması tam vaktinde olmuştur.Savaşlar neticesinde arapların hızla zenginleşmesi ile beraber neticede cihat hevesleri kırılmıştır.Bu sebeple askerlikte yaman olan köle statüsündeki türklere bu iş kalmış ve onlarda layıkıyla bu görevi yerine getirmişlerdir.
    Kısacası bu buluşmadan islamiyet asker kazanmış olup , türkler ise medeniyet kazanmıştır.iki taraf için de karlı olmuştur.
    0 ...
  24. 17.
  25. bir zamanlar arapların türklere en büyük hediyesiydi. bilimin b'sinin bile olmadığı bir evrenin mutlak hakimi allah'tı çünkü.

    fakat artık devir değişti. bilim artık dini yok etmeli, yerini kalıcı bir şekilde doldurmalıdır. alparslan kuytul, nihat hatipoğlu gibilerinden kurtulmalı ve yaşar nuri öztürk, zekeriya beyaz, ihsan eliaçık gibilerinin fikirlerine önem vermeliyiz.
    0 ...
  26. 16.
  27. yaptığımız en büyük yanlışlardandır.
    4 ...
  28. 15.
  29. yazar arkadaşların siyasi ve hayat görüşlerine göre yorumlandığı gördüğüm hadise, aslında genel hadise. günümüz tarih felsefesinde nedenler vardır kesinlikle bir neden yoktur ama bir neden vardır ki ulu neden diyebileceğimiz şeydir. tarih onun üzerine kuruludur aslında o da soyut halinde güçtür somut halde para eşittir ekonomidir. türklerin islamiyeti kabul sürecinde bir çok olay vardır tıpki diğer pagan inanışları mensup halklar gibi. örnek getireceksek ilk müslüman türk devleti olan bulgarlar, bağdat ile iskandinavya ve çin arasında ticaret yapmışlar. müslüman tüccarların misyoner çalışmaları etkili olmuştur, rakipleri hristiyan ve musevi misyonerlerden daha organize kalabalık oldukları kadarıyla onlardan daha zengindiler ve idil havzasında daha etkiliydiler. keza selçuk bey hepiniz bildiği tarihi bir şahsiyet cend şehrine gelmiştir, cend müslümanların çoğunlukta yaşadı bölgesinin ticaret merkezi bir yerdi. selçuk bey pagan oğuz yabgu devletinde bizimde çok bilmediğimiz nedenlerden ayrılmış buraya gelmiştir yeni bir heyecan siyasi güç olabilmek için. o zamanı şimdi düşünmek çok zor ama bağdat ın üzerine bir başka şehir yok yanına kimse yaklaşamaz ve islam imparatorluğu her alanda ihtişamlı böyle bir güçten herkes yararlanmak ister. türkler veya diğer ırklar da yararlanmıştır, hristiyan dünyasında da aynı örnekler söz konusu ama paganları anlamak hakkaten güç olduğu gibi şöyle bir gerçekte vardır, teoloji bilimine göre bir doktirin bir ilim gibi kitaplı sistemli dinlere karşı üstünlük kuramamışlardır veya üstünlüklerini sürdürememişlerdir, dinin evriminden kaynaklanan bir durumdur.
    0 ...
  30. 14.
  31. yazar arkadaşların siyasi ve hayat görüşlerine göre yorumlandığı gördüğüm hadise, aslında genel hadise. günümüz tarih felsefesinde nedenler vardır kesinlikle bir neden yoktur ama bir neden vardır ki ulu neden diyebileceğimiz şeydir. tarih onun üzerine kuruludur aslında o da soyut halinde güçtür somut halde para eşittir ekonomidir. türklerin islamiyeti kabul sürecinde bir çok olay vardır tıpki diğer pagan inanışları mensup halklar gibi. örnek getireceksek ilk müslüman türk devleti olan bulgarlar, bağdat ile iskandinavya ve çin arasında ticaret yapmışlar. müslüman tüccarların misyoner çalışmaları etkili olmuştur, rakipleri hristiyan ve musevi misyonerlerden daha organize kalabalık oldukları kadarıyla onlardan daha zengindiler ve idil havzasında daha etkiliydiler. keza selçuk bey hepiniz bildiği tarihi bir şahsiyet cend şehrine gelmiştir, cend müslümanların çoğunlukta yaşadı bölgesinin ticaret merkezi bir yerdi. selçuk bey pagan oğuz yabgu devletinde bizimde çok bilmediğimiz nedenlerden ayrılmış buraya gelmiştir yeni bir heyecan siyasi güç olabilmek için. o zamanı şimdi düşünmek çok zor ama bağdat ın üzerine bir başka şehir yok yanına kimse yaklaşamaz ve islam imparatorluğu her alanda ihtişamlı böyle bir güçten herkes yararlanmak ister. türkler veya diğer ırklar da yararlanmıştır, hristiyan dünyasında da aynı örnekler söz konusu ama paganları anlamak hakkaten güç olduğu gibi şöyle bir gerçekte vardır, teoloji bilimine göre bir doktirin bir ilim gibi kitaplı sistemli dinlere karşı üstünlük kuramamışlardır veya üstünlüklerini sürdürememişlerdir, dinin evriminden kaynaklanan bir durumdur.
    1 ...
  32. 13.
  33. bu başlığı açan arkadaş gerçekten tarihle ilgili bir bölümde okuyup ardından tez felan yazmıştır demi yoksa safsatadan öteye geçemeyecektir.
    0 ...
  34. 12.
  35. siyaseten dönemin hükümdarlarının işine geldiği için geçiş gerçekleşmiştir.
    0 ...
  36. 11.
  37. türklerin araplar tarafından hak ettikleri şekilde davranılması, talkanıymış-curcanıymış gram üzülmem.
    0 ...
  38. 10.
  39. değerli yazar erdoğan aydın'ın konu ile ilgili "baba" bir kitabı vardır.
    bkz: http://www.idefix.com/kit...?sid=MMW58EI7DM2M4ZT8SJYN
    0 ...
  40. 9.
  41. dunyayi adaletle yonetebilecek tek millet olduguna inan turklerin, bu inanclarini muslumanlik ile pekistirirek dunyayi yonetme yolunda buyuk devletler kurmalarina yol acmistir ve en son osmanli imparatorlugu ile yuzyillar boyunca dunyayi yonetmistir.
    2 ...
  42. 8.
  43. --spoiler--
    Orta Asya Türk toplumları arasında 500'lerden itibaren değişik yönlerden gelen dinî akımların yoğun bir propagandaya başladıkları görülüyor. Bu propagandalar bir ölçüde de etkili oluyor hemen her dinî inanç büyük-küçük temsilci grupları oluşturuyor.

    Orta Asya'da yayılmak isteyen bu dinî akımların en sonuncusu olan islâmiyet, 8-10. yüzyıllar arasında Doğu Türkistan'a kadar yayılarak hem o topraklardaki pek çok çalkantıları önleyerek insanları huzura kavuşturmuş hem de islâma tarih boyunca en dinamik unsurlarını teşkil eden yeni bir millet kazandırmıştır.

    islâm orduları ilk önce Hazar Denizi'nin batısını yurt tutmuş bulunan Hazar Türklerine yönelmiştir. Ancak Hazar Hanlığı, Hıristiyan Bizans ordularına karşı olduğu gibi, müslüman arap ordularına karşı da bağımsızlığını korumak için Yahudiliği kabul etmiştir. Yabancı devletlerin, dini, kendi yayılmalarının bir aracı olarak kullanmak istemelerine karşı, Orta Asya Türklerinin de Budizmi ve diğer dinleri seçtikleri görülüyordu.

    Kafkaslarda bu şekilde başarılı olamayan islâm orduları, daha sonra Hazar Denizinin doğusuna ve Orta Asya'ya yöneldiler.

    ilkönce Çayardında (Mâveraü'n-nehir) sağlam bir köşe başı tutan islâm, daha sonra bazen silâh zoruyla bazen gönüllü kazanarak Orta Asya içlerine doğru yayılmaya başladı. Bu yayılmaya karşı başlıca iki engel vardı: bunlardan biri, Emevilerin dinden ziyade Arap milliyetçiliğine dayalı politikaları, Orta Asya'dan daha fazla cizye ve köle istemeleri; diğeri de Orta Asya'ya Budizmin iyice yerleşmiş, yüksek bir kültür geliştirmiş olması idi. Öyle ki, Budist olan Gazne ve Kâbul hükümdarları, müslümanlara yılda 2.000 Oğuz köle teslim ederdi. Bu Oğuz köle grupları, daha sonra Mısır'da Tolonoğulları (868-896) ve ihşitoğulları (937-969) devletlerini kurmuşlardı.

    Emevilerin Orta Asya toplumlarına muamelelerinini kötü olması hem dinin yayılmasını engellemiş hem de dini kabul eden gruplar arasında merkeze sürekli isyanlar çıkmasına, değişik tarikat ve mezheplerin doğmasına neden olmuştur.

    Bu ara dönemde Taocu "hakîm"ler, Budist "toyun"lar ve müslüman "abdal"lar, oradaki insanların kültür geleneğine ve hayat şartlarıına göre değişik din yorumlamalarına gitmişlerdir. Ebu Müslim Horasanî ve ishak et-Türk, Orta Asya inançları ve islâmı birbirine karıştıran "düalist" mezhepler ortaya koymuşlardır. Bu arada şiilik, alevilik, kalenderilik, abdâllık gibi birçok değişik yollar, islâma yeni girmekte olan grupları kendine çekmiştir. islâmın dinamizmi geçici bir süre Orta Doğu'dan Orta Asya'ya kaymış, Ebu Müslim Horasanî kuvvetlerinin baskısıyla halefilik Emevilerden Abbasilere geçmiştir.

    Orta Asya Türk toplumları arasında genelde sünnî mezhepler yayıldı. ilkönce Şiilik şeklinde olan bu yayılma, Orta Asyalı Ebu Hanife'nin ortaya çıkması, ayrı bir kültür ve tabiatta doğan değişik problemleri tartışma "halka"larına getirerek değerlendirmesi ve "kıyas" yolunu açık tutmasıyla "Türklerin imamı" sayıldı ve Türklerin genelde bu inanç yorumunun içinde toplanmalarını sağladı.

    islâm, Orta Asya Türk toplumları içinde önce Oğuzlar arasında "gâzi"ler ve din hocaları (murabit) tarafından yayıldı. Özellikle 751'deki Talas Savaşından sonra, Çin'in yayılmacılığına karşı Türkleri birleştiren, onlara yüksek bir moral gücü sağlayan bir din olarak Türklerin ana dini islâm oldu. Budizmin kültür merkezlerinden biri olan Kaşgar'da kurulan Hakanî Türk Devleti (Karahanlılar) (926-1220), Batı Türkistan'ın tamamı ile Doğu Türkistan'ın batı kısmının tamamen müslüman olmasını sağladı.

    Müslümanlığın bu şekilde Orta Asya'ya yerleşmesinden sonra, ezici ve acımasız Kara-Hıtay ve Moğol saldırıları ile yüksek Uygur medeniyeti bile islâm karşısında tutunamadı ve islâmın manevi gücü karşısında yavaş yavaş müslüman oldular.
    --spoiler--
    2 ...
  44. 7.
  45. şamanizme en yakın din islam olduğu için geçilidiğini söylenmesi tam bir safsata şaheseridir. Bugün karşınıza birisi gelse siz aman benim dinim buna benziyor o zaman neden yeni dini benimsemiyorum diye birşey der misiniz? doğal olarak demezsiniz. Aman bizim gök tengi aynı Allah, tıpkı ikiz o zaman neden Allah'a inanmıyoruz der misiniz? doğal olarak demezsiniz. Zira türkler de dememiştir. Yok demişse, musevi ve hristiyan olan türkler ne demiştir orası başka bir problemdir.
    5 ...
  46. 6.
  47. Şamanizme en yakın olan din islamiyet olduğu için tercih edilen durumdur.
    4 ...
© 2025 uludağ sözlük