- Kortta Türklerin en çok bilindik tezahüratları ( bir baba hindi, laylaylayla... ) yankılanır.
- Maçtan önce tenişçi mutlaka tribüne çağırılıp alkışlanır, destek ve moral verilir.
- Rakip oyuncu servis atarken ya gözüne lazer tutulur yada yuhhhh diye bağırılır.
- Tribünden bir amigo seçilir. Korta arkası dönük bir şekilde taraftarı ateşlemeye çalışır.
- Amigonun önünde müzik kulağından noksan bir grup genç davullara kendinden geçercesine vurur.
- Rakip tribüne veya rakip oyuncuya çakmak, bozuk para, davul tokmağı, 70 cl' lik rakı şişesi atılır.
- Maç kazanıldıktan sonra mutlaka tenisçiye kortun ortasında üçlü çektirilir.
tenis maçı futbol karşılaşmasına dönüşür nitekim olmuşturda tenis courtu stadiuma dönüşmüştür. türkün olduğu yerde her zaman hep destek tam destek vardır.
şahsi yorumum: utandım...
fakat bu başlığı atan bilinçde sanki buna destek verircesine harlamış.
şu eziklik psikolojisinden nasıl çıkarız, nasıl bilinçleniriz cidden bilemiyorum.
--spoiler--
ikinci sette fanatikler iyice zıvanadan çıktı..
Kendilerini futbol maçında sanarak meşale yaktılar, bununla da yetinmeyip Şilililerin bulunduğu tribünlere fırlattılar..
Şilili tenisseverler duman içinde kalırken, olaya müdahale eden Melbourne polisi Türk tenisseverlerin 35 tanesini kort dışına çıkardı..
Yayıncı kuruluş Eurosport maçın ilk bölümünü canlı verirken, olaylar başladığı andan itibaren tenisin görsel zevkini korumak adına yayını yarıda kesip başka bir maçı yayınlamayı tercih etti.
Sonuçta Türkiyeyi dünyaya tanıtma fırsatını bulduğumuz bir organizasyonda sportif açıdan Marsel sayesinde iyi bir sınav verdik.. Ama seyirci açısından sınıfta kaldık..
--spoiler--