üniversitenin amacının, türk halkı olarak bizler tarafından iyi anlaşılamamış olmasının da bu durumda payı büyüktür kuşkusuz.
üniversiteye vizyonunu genişletmek, daha geniş pencereden bakabilmek, birşeyler üretmek için gitmiyoruz ki.
ne için gidiyoruz:
kimimizin ailesi zengin, 4 yıl daha rahat yaşayım biraz karı kız götüreyim keyfime bakayım daha sonra zaten babamın şirketinde başlayacam işe diyoruz,
kimimiz, şu üniversitede zengin, efendi, gözü dışarıda olmayan bir koca bulayım da hayatım kurtulsun diye gidiyoruz o binalara,
kimimiz, verilen derslerin tamamını en iyi şekilde ezberleyip, güzel bir ortalama tutturduktan sonra bir şirkete kapağı atıp keyfimize bakmak için gidiyoruz,
kimimiz kızlarla kafayı bozmuş, toplumsal baskılar yüzünden cinselliğini yaşayamamış ve belki üniversitede bulurum lan diye girmiş, bir kısmı da okumak için girip hormonlarına yenik düşmüş, cinsel açlığını bastıramadığı için ders çalışamaz olmuşuz.
kimimiz piyasa yapacam diye geri kalan hiçbir şeyi umursamaz olmuşuz.
kimimiz okumaya çalışırken bir yandan da ekonomik problemler içinde boğuşuyoruz.
örnekler elbette çoğaltılabilir fakat ortak nokta şu, kimse temiz ve açık bir zihinle, kafasında kendisini sıkıntıya sokacak herhangi bir şey olmadan sadece ve sadece bir şeyler öğrenmek, geliştirmek, yeni bakış açıları kazanmak için gitmiyoruz oraya. bunun ekonomiksosyal ve kültürel boyutları var ve aşılması gerçekten zor.
bizim gibi kapalı toplumların üniversiteleri zaten hiçbir zaman top listeye giremezler çünkü en basitinden cinsel açlık çekiyorlar. bu durumu yenemeden yeterince özgür olamayacakları için kafalarını tamamen o alana da yönlendiremezler.
sonu karman çorman oldu sıçtı batırdı ama mühendis olmaya çalışıyoruz edebi eser beklemeyiniz.
doğru düzgün eğitim politikasının olmayışından kaynaklanan bir gerçektir. ezbere, yaratıcılıktan, üretmekten uzak, popüler kültüre kurban bir nesil yaratmak için bilinçli bir uğraşıdır bu aslında. tez yoldan para kazanmak, yeri sağlama almak bütün ülkeyi sarmış durumda. öğrenci ve akademisyenlerin pek çoğunda da var olan düşünce budur. cern'de yapılan deneylerle ilgilenmeyen fizik bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışan kişilerin bulunduğu bir üniversitenin dünyayı ne kadar takip ettiği ve buna bağlı olarak kaliteyi nasıl yükselteceği oldukça tartışmalı bir durumdur. ya da ekonomi rakamlarından habersiz iktisat bölümü araştırma görevlisine ne demeli? hoca yalakalığı yaparak, ya da akraba eş dostun torpiliyle bölüme girmiş bu kişiler bilime ne katacaklardır? erasmusla avrupa'dan gelen öğrenciler, türkiye'den avrupa'ya gidenlerin ortak fikirleri üniversite eğitimimizin yeterli olmadığı yönünde. yabancı öğrenciler ülkelerinde daha fazla zorlandıklarını söylüyorlar. var olan üniversitelere bile yeterli dercede kaynak aktaramıyorken tüm illere üniversite açmak nasıl bir mantığın göstergesidir? oraya rektör olacağım diye giden prof'un iktidar hırsının , bilime duyduğu saygıyı da geçtim hadi. yeterli altyapı sağlanmadan dükkan bekçiliği yapmaktan öte bir şey değildir bu. öğretim üyesi eksikliği var çoğu yerde. sen tutmuş ticarethane gibi üniversite açıyorsun. ki zaten öğrenciler müşteri olarak görülüyor. gelecekler , harcayacaklar, şehrin ekonomisine katkıda bulunacaklar. stratejik düşünemiyoruz biz. günü kurtarmak için, basit menfaatler uğruna, popülist ve oy kapma amaçlı feda ediliyor bir nesil. sonra da tutup yeni nesli suçlamak da biraz ikiyüzlülük olmuyor mu?
not: işsizlik ekonomi yönetimini beceremeyen siyasi iktidarın, torpil gibi güzide bir müessenin varlığının(!) ve bu plansızlığın da bir sonucudur. altta kalana vurmak çok kolaydır. geniş düşünmek lazım.
bu başlığı açan arkadaşın bilkent universitesinde hiç bulunmadığını belli oluyor evet birkaç vakıf universitesi dışında türkiyedeki universitelerin durumu ağlanacak durumda. öğrenciler kasarak össde bir universiteye giriyorlar bu sütçü imamda olabilir odtüde boğaziçide olabailir. çoğu devlet universitesinde ödev, proje, sunum gibi öğrenmeyi pekiştirici şeyler istenmiyor öğrencide. vizelerden finallerden önce ders notlarını inekleyip sınava girip öylesine geçmiş olmak için geçiyorlar dersi. ama bilkentte durum böyle mi asla değil. her öğrencinin ona yol gösteren adviserı asistanı var, bir maille bile istediğin hocaya ulaşabiliyorsun. veerilen essayler, ödevler, projeler ve sunumlar evet çok sıkıyor ama mezun olunca diğerlerinden bir sıfır önde oluyorsun. bu da (bkz: bilkent farkı) işte.
koç üniversitesi falan diyoruz hani. istisna kurumlar. geçen ay koç'a gittim, kütüphanede sıraların üzerinde am yarrak yazanlar var. boğaziçi desen herif 7/24 çimde uzanıyor.
türkiye'de üniversitelerin kalitesiz olmasının nedenlerinden biride; üniversitelerin kendilerine özgü bir gelenek oturtamamasıdır. üniversitelerimizin çoğu yeni kurulmuş genç üniversitelerdir. batıdaki gibi 500 yıllık üniversiteler bizde yoktur. En eski üniversitelerimiz 1-2 yy.lık tır. batıdaki gibi köklü, geleneğini oturtmuş,iyi kurumsallaşmış üniversiteler bizde de inşallah bir gün olacaktır. ozaman devletin ödenek ayırmasına da gerek kalmayacaktır. *inşallah~ ~böyle olursa iyi olur~
her şehre üniversite açılmasını çok güzel bir şey sananların farkına varamadığı gerçektir. allah aşkına, türkiye 81 tane "iyi adam yetiştiren" üniversiteye sahip çıkabilecek kapasitede bir ülke mi şimdi?
herşeyin para demek olduğu ülkede 3 lira harçla verilen devlet hizmetinden mucize beklenemez. hiç unutmam 25 yıl önce lisede hafta sonu paralı ingilizce kursu veriliyordu. hocalar kocaman kartonlarla çizimlerdeki şeylerin ingilizcesini anlatarak mükemmel bir görsel eğitim veriyorlardı. üniversitede hala şu gün olmuş duysal eğitim sürüyor. duysal eğitimle görsel eğitimin başarısı arasında üç kat fark var. anlayana.
inanılmaması zor olan gerçektir. yata yata 3 kere kazandım, yata yata kaç sınıf geçtim. liseden tek farkı forma yok, bir de zil çalmıyor aralarda. istisna olarak 2-3 belki 4 üniversite vardır heralde.
universitelerin kalitesizligi daha alt seviye okulların kalitesizliginin de bir sonucudur. yetersiz kadrolar, abartılı ogrenci alimi gibi sebeplerin yanında, kadroların ve ogrencilerin universiteden once iyi egitilememesi de buyuk bir etkendir. egitim sistemini okul oncesinden universiteye kadar bir butun olarak dusunmek gerekir. devletin universiteleri kalitesiz diyerek, bilim yerine siyaset uretiyorlar diyerek karsılarına alacagına; ya da bazılarını da kendi yanına cekecegine, butun egitim sistemine ciddi bir duzen getirmesi gerekmektedir.
üniversitelerin türkiyenin hakettiği kalitede olduğunu düşünüyorum. misal sağlık alanında hakettiğinin de üstündedir. hatta politikacıların sağlığa verdiği değere göre kat kat yukardadır.
dayatmacı ve ezberci eğitim.
öğrencilerin serbest bırakılmaması (en basitinden labda 4 saat içinde deneyi yapıp raporunu yazıp soruları cevaplandırmak zorunda olmamız. onun yerine lablar sürekli açık olsa ilgilenmek isteyen gitse akşam kendi kendine çalışsa sonuçlar çıkarsa anlasa öğrense..)
yabancı dilde eğitim, bu eğitimi anlamayan öğrenciler, bu eğitimi veremeyen hocalar.
üniversitelerdeki hocaların kalitesizliğinden kaynaklanan durumdur. özel sektörde istediği şeyleri elde edememiş hatta denememiş insanların bi işim olsun işsiz kalmayayım mantığındaki insanların hoca yapılmasıyla ortaya çıkan durumdur. pazarlama dersi alıyosunuz ama adam hayatı boyunca yaptığı şey kitaplardan pazarlamayı okuyup öğrenip, öğretmesi. böyle insanlar daha üniversitelerde ders verdikçe kalitesizlik tavan yapıcaktır.
üniversitedeki hocalar öğrencilere daktilo gibi her ders sadece yazı yazdırmayı bırakır, notları dağıtır ve derste sadece konuyla ilgili kendi bildiklerini, konuya ilişkin görüşlerini muhabbet havasında anlatırsa büyük oranda giderilebilecektir tabi bunun için üniversite hocalarının işledikleri konuyla ilgili saatlerce sıkıcı olmadan konuşabilecek birikime sahip olmaları gerekir.
Okuması yazması bile olmayan adamların öğretim üyesi olması sonucu, okuması yazması olmayan öğrencilerin mezun olması ile mümkün olmuş kabus gibi gerçek.
aslında çok garip bir şey.
almanyada lise okuyan bir kişi ile derslerden konuşulduğunda pisagor teoremini lise 1. sınıfta öğrendiklerini duymuştum.
evet bizim fonksiyon ve polinom öğrendiğimiz yılda, almanyadaki akranlarımız bunu öğreniyordu.
sonra Lindsay Lohan'ın bir filminden sahne geldi aklıma: okulun matematik takımına seçilen lindsay** çok basit bir integral sorusunu takımdaki diğer arkadaşlarının bilememesi sonucu biliyor ve kahraman oluyordu. bizim her sayısal öğrencisinin bildiği bir şeyi matematik takımından sadece 1 kişinin bilmesi tuhaf tabi.
buna rağmen sıralamalarda bizim okullarımız onların okullarının çok altında kalıyordu.
durum üniversitelerde de böyle tabi.
bence bunun en öne çıkan sebebi bizim eğitim sistemimizin yaratıcılığı yoketmesi. üniversitede bile sınıf geçmek için ezberlememiz gereken o kadar saçma şey var ki. ben bir mühendislik öğrencisi olarak okula ilk geldiğimde amacım kaliteli bir mühendis olmaktı. ama şu an hiç bir şey umrumda değil. ortalamamı ve sadece derslerden geçmeyi düşünüyorum. beni bu hale getiren sistem utansın.
tanım: ufo gibi bir şey. yani tanımlanamayan üniversite sorunu.**
büyük ve acı gerçek. sadece ve sadece üniversitelerde öğretim için kullanılan notların kaç yıllık olduğuna bakarak bu tespit yapılabilir ve bu durum da hocaların kalitesizliği ve kendilerini geliştirmeyip "nasılsa benim yerim sağlam." şeklinde düşünceleri ile ortaya çıkıyor.