herşey emeğin olacaktır,kim üretiyorsa söz hakkıda onun olucaktır,gerçek demokrasi o gün bir güneş gibi doğacaktır.
sınıfsız toplum için bir adım daha atılmış olucaktır ve en önemlisi güneş o gün farklı doğacaktır.
--spoiler--
gelelim dost-düşman meselesine. bir allahın kulu da "bu devletler neden rusya ve çin'in düşmanıydılar, neden türkiye'de rejim sosyalizme meylederse türkiye'nin de düşmanı olurlar?" sorusunu sormayı akıl etmez yahu? demek ki bir şeyler işlerine gelmiyor ki sizi kara listelerine alıyorlar değil mi? la biraz akıl, biraz fikir.
ah evet, kendi çıkarlarına ters düşer ve istediklerini dikte ettiremezler, lakin sosyalist bir cumhuriyet ile yönetilirsek hepimiz refah seviyesine ulaşacağız ve abd, ab ülkerinin seviyesine ulaşacağız.
tarihi olgular değerlendirilirken günün şartlarına göre değerlendirilir. 2009 yılında sosyalizm isteyenler sanırım ya dünyada yaşamıyor ya da biz. atatürk sosyalist bir rejim istese bunu çoktan yapardı ki şimdi bahsedilen şekilde "türkiye sosyalist cumhuriyeti" olsak acaba rusya ve çin dışında kaç adet düşmanımız olurdu. şuanda da düşmanlar lakin daha da sert olucakları kesin. şimdi bazı batı dünyası ülkelerinin uşağıyız, bu önermeden sonra rusya'nın uşağı olacağız bu gün gibi aşikar. biz de burda "tam bağımsızlık" diye yırtınalım, bazıları da hala tek ülkenin tekelinde bulunan bir görüşü bize dayatmaya kalksınlar.
hayallerde yaşıyor bazı arkadaşlar(!) diye entryme başlamak istiyorum. Eminim çoğunuz da başlığı görünce zaten aynı tepkiyi verdiniz.
-alıntı-
Atatürk, kendi el yazısıyla, Demokrasiye muhalif asri cereyanlar başlığı altında, aşırı sağ ve aşırı sol kölelik rejimlerini reddetmiştir. Bolşevizmin, uygulamada, bir azınlık diktatörlüğüne yol açtığını anlatan Atatürk, bolşevikler (marksist-leninistler) hakkında şöyle diyor:
Gayelerinde, millî değillerdir. Şahsî hürriyet ve eşitlik tanımazlar. Halk egemenliğine riayetten yoktur. içerde, çoğunluğu, zorlama ve baskı ile görüş noktalarına itaate mecbur tutarlar; dışarda propaganda ve ihtilâl teşkilâtı ile, bütün dünya milletlerine kendi prensiplerini yaymağa çalışırlar. Halbuki hükümet kurmaktan gaye, evvelâ ferdî hürriyetin teminidir. Bolşevik hükümet tarzında istibdat mahiyeti görülmektedir 106.
Atatürk, kendi el yazısıyla yazdığı ve Medenî Bilgiler kitabında yer alan bu satırların ardından, bir toplumun, zorla ve baskıyla, bazı kişilerin görüşlerinin esiri ve kölesi gibi yaşatılmasının tabiî ve akla uygun bir hükümet sistemi olmadığını belirtmiştir.
Yine Atatürk, daha 1922 de, Batılı istilâcılara karşı giriştiği ölüm-kahm savaşında Sovyetlerden destek gördüğü bir sırada bile, biz milliyetçiyiz; ne bolşevik, ne de komünist olamayız yolunda çok açık beyanlarda bulunmuştur107. 1935 de verdiği bir demeçte de:
Türkiye de bolşeviklik olmayacaktır. Çünkü Türk Hükümetinin ilk gayesi halka hürriyet ve saadet vermektir demiştir108.
-alıntı-
türkiyede sosyalist bir cumhuriyet sistemini arzulayan söylem. sanırım bu hayel'den öteye geçemiyecek olan bir düşünce, halkımızın asla bu bilince ulaşımıyacak olması çok açık şekilde görülmektedir.
kuyruk acısı olan moskof hayranlarının dört gözle beklediği, hiçbir zaman gelmeyecek olan sistemin cumhuriyetli hâli. nasıl oluyorsa artık, sen gel devlet ayağına milletin anasını sik, parti üyelerini refah içinde yaşat, sonra dinden, etnik kökenden gir, duygu sömürüsü yap.
ingiltere'de yaşıyorum yıllardır, kapitalistin allahı ülke, sosyalizmin çökmesinde büyük payı var, birçok kişi gayet mutlu mesut yaşıyor burada. müslüman bir türk olarak ben yaşıyorum artık, daha ne?! şöyle diyelim, yanlış anlaşılma olmasın. zamanında sosyalist sovyetlerde yaşayan en mutlu insan, sosyalist olmayan bir ülkede dilenciden daha mutsuzdu.
insanlığın bilinç anlamında sıçramasını gerektirecek bir cumhuriyet projesi. "patronum, ezerim altımdakileri, yerim paramı, gerisi beni ilgilendirmez" zihniyetindekilerin olmadığı bir cumhuriyet. sanırım sloganı da komünist manifesto'dakine - herkesden yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre - benzeyecektir.
su kuyruğu, ssk kuyruğu, fatura kuyruğu vb. olmadığı bir cumhuriyettir. insanlardaki mal dağılımlarının oldukça dengeli olduğu bir cumhuriyet şekli. örneğin günümüzde çöpten ekmek toplayan varken, dolarlarını çakmakla yakan adamlara rastlıyoruz. ama sosyalist bir ülkede bunların ikisi de yoktur. ülkedeki en "fakir" insanın bile minimal gereksinimleri (ev, yiyecek, giyecek) karşılanacağı için, pek mutsuz insan da görünmeyecektir.
tabi bunları hayal etmesi çok güzel de, böyle bir cumhuriyetin oluşması için ne kadar süre gerekir iblinmez.
(bkz: rüyalarda yaşıyor bazı arkadaşlar)
yahu ne istersini anlamadım ki şu cumhuriyetten. kurumlar ve insanlar gereğini yapsa dünya üzerindeki en güzel yönetim sistemi.
susayım diyorum da, olmuyor be deli gönül, olamıyor. iyi ki bir devlet kapitalizmi tamlamasını öğrenmişiz ya, daya anasını satayım önüne gelen yere, olsun bitsin. kapitalizm nedir, devlet kapitalizmi nedir, kapitalist toplum ve sosyalist toplum arasındaki temel farklılıklar nelerdir siktir et, kaktır arkadan bi kapitalizm devlete, olsun bitsin.
birincisi, sosyalist devrim iki yoldan geçer, bilimsel sosyalizm yani komünizm yönteminde devletli, anarşist/anarko komünist bakışta ise devletsizdir. yani anarşist perspektiften bakmıyorsanız bu işin devletsiz olmayacağını da kabul etmiş olursunuz. devlet olmalı diyorsak, devam ediyorum.
iki; kapitalizm sınıflı bir sistemdir, adına burjuva dediğimiz sermayeyi zor yoluyla ele geçirmiş bir azınlık sınıfı vardır ve o azınlık tarafından ürettiğinin, emeğinin karşılığını alamayan, yani sömürülenler, emekçiler, işçiler, işçi sınıfı ise toplumun büyük çoğunluğunu oluşturur. burjuvazi, tıpkı sermayeyi elinde tuttuğu gibi devleti de zor yoluyla kendi egemenlik alanında tutar, çoğunluğa hoş gözükmek için ipleri gevşek tutsa da zaman zaman, elinden bırakmaz asla. orta sınıflara girmeden geçiyorum burayı. diğer bir deyişle, bir burjuvazi yoksa ortada, o rejime kapitalist diyemeyiz.
ha diyenler yok mu? gelelim sovyetler ışığında gelişen sosyalist pratiğe. sovyetler birliği kapitalisttir önermesinde troçkist tony cliff tarafından öne sürülen temel iddia bürokrasinin işçi sınıfı içinde ayrıcalıklı bir konuma yükseldiği, başlı başına bir sınıf halini aldığıdır, ki bu troçkizm'in dejenere işçi devleti söyleminin upgrade edilmiş bi versiyonu. şurda bir şeyi kabul etmek gerekiyor, daha stalinizm'e gelmeden, leninizm'in öncü parti formülasyonu teoride iyi gözükmekle birlikte sistemi tek adama kitlemek ve o tek adamın iyi çıkmasını ümit etmek gibi bir truva atını da içinde barındırıyor. ancak, bu söyleyeceğime stalin dönemi de dahil, sovyetler ve sbkp bürokrasisi çeşitli ayrıcalıklar elde etse de -burada iddialıyım- hiçbir zaman tam manasıyla bir sınıfsal karaktere bürünmemiştir. kaldı ki sosyalizm'de önemli bir sorundur kitlelerin politize edilmesi, yönetime katılmaları, bunun sağlanması için ayrıca bir efor sarfedilmelidir, bunun için de kitleleri, işçi sınıfını yönetime dahil etmek için ilk etapta çeşitli kurumlara gerek olduğu da aşikar.
ayrıyetten, türkiye'de burjuva yoktu demek de türkiye tarihini gözle değil de götle okumaktan ileri gelen bir iddia olsa gerek. açın kurtuluş savaşı hikayelerine bakın hiçbir şeye bakmıyorsanız, üzümcü rıza, tütüncü ahmet (isimleri sallıyorum) gibi tüccarların, istanbul'daki müslüman ve gayrimüslim, özellikle yahudi lobisinin, bankerlerinin nasıl finanse ettiğine bakın ankara'yı (tabi sonrasında azınlıklar hayatlarının kazığını yiyecektir cumhuriyet türkiyesi'nden, o ayrı).
son bir şey daha. madem 1980'e kadar türkiye'de bir burjuvazi yoktu, 79'da ecevit'in kim ayağını kaydırdı? pardon ama siz tüsiad'ı un'a bağlı bir yardım kuruluşu filan mı sanıyorsunuz? darbe olduğunda sabancı da askerciklerine koşmamıştı zaten kurtardınız bizi bu anarşiklerden diyerek di' mi? sabancı da kim hatta? ben kimim, burası neresi? lan ayrıca daha önce de dedik, elbette burjuvazi azınlık, proleterya çoğunluk olacaktır, bunun neden böyle olduğunu da tekrar açıklattırmayın adama, arayın, araştırın boş konuşacağınıza.
özetle, ağzı olan konuşmasın artık şurada, söylediklerinizi neresinden tutsak dökülüyor birader.
dünya'da sosyalizmin başlı başına devlet kapitalizmi olarak uygulandığını düşünürsek, turkiye sosyalist cumhuriyeti için türkiye cumhuriyeti'nin 1980 yılına kadarki halidir diyebiliriz.
not: türkiye burjuva devrimini gerçekleştirmemiştir. bürokrasi eliyle devrim gerçekleştirilmiş, daha sonra zoraki olarak burjuva yaratılarak onun üzerine atılmaya çalışılmıştır. ancak yaratılan şeyin küçük kısmı burjuva, büyük bölümü ise şehirli lumpen proloteryadır.
türkiye sınıf ayrılıklarının görece az olduğu bir ülke olmaktan 80 yıl önce çıkmış, 80 küsür yıldır resmen kapitalizm ile yönetilmekte olan, sınıflı ve sınıf ayrılıklarının adeta bir uçurum halini aldığı, 80 yıl öncesine göre kır proleteryasının proleteryaya oranının çok düşük seviyelere indiği, dolayısıyle de günümüzde galiyev'in ileri sürdüğü koşullardan çok farklı koşullarda olan, burjuva devrimini gerçekleştirmiş bir ülkedir. bu iddia bugün filistin için sunulsa, belki geçerliliğini korur ancak kimse kendi hastalıklı fikirlerini iyi niyetle ortaya atılmış bir düşünceye sokmaya çalışmasın.
kemalist devrimin son safhası. hiç kimsenin aç, evsiz, işsiz vs. olmadığı, yine kimsenin de zengin olmadığı bir türkiye. en fazla, karşı komşunun iki arabası vardır, senin bir araban vardır. daha büyük bir ekonomik dengesizlik oluşmaz yani.