--spoiler--
Sanatın desteklenmesine dair yasa tasarısı geç kalınmış bir çalışma. Ancak TÜSAK tasarısı son versiyonuyla böyle bir yasadan beklenecek özerklik koşulunu yerine getirebilecek durumda mı? Türkiye Sanat Kurumu TÜSAKın kurulması ile ilgili kanun tasarısı taslağının yeni bir versiyonu Tiyatro Tiyatro Dergisi sitesinde geçenlerde yayınlandı. Bu yeni taslakta bahsi geçen konular Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşar yardımcısı Nihat Gülün Bilgi Konferansında söyledikleri ile örtüşüyor, bu bakımdan bu versiyonun Bakanlığın TÜSAK ile ilgili geldiği bugünkü noktayı ifade ettiğini varsayabiliriz.
Daha önce de yazmıştık, sanatın tüm dallarının desteklenmesine dair bir yasa tasarısı Türkiye için geç kalınmış bir çalışmadır. Devletin, bu desteğini sanatın özgürce ve siyasetin vesayetinden uzak bir şekilde gelişebilmesini sağlayacak şekilde yerine getirmeye çalışması, istenen ve beklenen bir yaklaşımdır. Ancak, peşinen söylemiz gerekiyor ki elimizdeki bu son versiyon ile kurulması öngörülen Sanat Kurumu böylesi bir özerklik beklentisini karşılamamaktadır. Öngörülen idari yapının özelliklerine bakıldığında, bu kurumu taslakta söylendiği gibi idari özerkliğe sahip bir yapılanma olarak kabul etmek mümkün değil.
Buradaki temel sorun, TÜSAKın karar organı olan Türkiye Sanat Kurulu üyelerinin (on bir kişiden oluşuyor) bağımlı olmalarıdır. Mali desteği ile Türkiyenin sanat hayatında çok önemli bir etki yaratabilecek bu on bir kişi, 657 sayılı Kanun kapsamında görev yapmak üzere atanan devlet memuru statüsünde olacak. Taslağın 3. Maddesinde söylenen Kurum görevini yerine getirirken bağımsızdır. Hiç bir organ, makam, merci ve kişi Kurumun kararlarını etkilemek amacıyla emir ve talimat veremez ibaresi 657 sayılı kanunun idari özerklik üzerinde yaratabileceği sınırlamaları telafi edebilecek nitelikte değildir. Zira, özerklik üzerinde oluşabilecek tehdidin kaynağı dışardan gelebilecek emir, talimat şeklindeki etkilerden ziyade, memuriyet kültürüne içkin temayüllerin, davranış geleneklerinin kendisidir. Bu onbir insan kararlarında devlet menfaati gibi devlet memuriyetinin zorunlu kıldığı beklentilere uygunluğu sağlamak durumunda kalacaklarından, sanatın varlık koşulu olan özgürlüğe gereken yüzde yüz sadakati gösteremeyebilecekler. işte sanat yöneticilerini en fazla zorlayan tam da bu değil midir: özerklik. Yani, bağlı bulunduğu kurum ne olursa olsun (özel sektör kurumlarının da kendi menfaatlerinin olduğu unutulmamalıdır) sanat yöneticileri kararlarında kurum menfaatleri ile sanata sadakat arasında hep gerilim yaşarlar ve başarılı yöneticiler bu iki uç arasındaki mesafeyi en uzuna çıkarabilenlerdir. TÜSAK tasarısı, Sanat Kurulu üyelerini devlet memuriyetine bağlayarak bu mesafeyi olabilecek en aza indirmiştir.
TÜSAK Tasarısında hep sorun diye öne sürülen, Kurul üyelerinin Bakanın teklifi üzerine Bakanlar Kurulu kararı ile atanıyor olmaları, aslında bize şu soruyu sordurtmalıdır: Bakana kim ya da kimler teklifte bulunabilecek? Mevcut Taslak, bu konuda, örneğin, Bakanlık Sinema Genel Müdürlüğü Sinema Destekleme Kurulunun işletmeye soktuğu çok-paydaşlı karar verme yapısının gerisinde. Sinema Destekleme Kurulunda Bakanlık temsilcileri 3 üye ile azınlıkta kalmakta, kurul üyelerinin altısı sinema sektörünün meslek birliklerinden gelmektedir. TÜSAK örneğinde, sanata verilecek destekler konusunda karar verecek bu onbir kişinin önerilmesinde ve seçilmesinde kültür sanat sektörünün tüm paydaşlarının aktif rol almalarını sağlayacak yaratıcı bir çözüm geliştirilmemiştir.
TÜSAK, mevcut idari yapısıyla, Bakanlığa bağlı, Bakanlık tarafından tesis edilen ve yönetilen bir devlet kurumunun ötesine geçememektedir. Böylesi bağlı bir kurumun yüklendiği misyonun kapsamında kültür sanat faaliyetlerine destekçi olmanın ötesinde bizzat yönlendirici-sipariş eden olarak da faaliyet göstermenin yer alması TÜSAKı gelmiş geçmiş en güçlü merkezi devlet sanat kurumu haline getirmektedir bu güce şans oyunlarından aktarılacak kaynakları da eklersek boyutları daha da netleşir. Yönlendirici-sipariş eden deyince neyi kastediyoruz? TÜSAK, sanat alanında hizmet alımı yoluyla, gerekirse ülke tanıtımına yönelik, özel nitelikli projeler yaptırabilecek, bu tür projeleri doğrudan sipariş edebilecek. Böylece siyasi iktidarların ille de kendi tercih ettikleri ya da görmek istedikleri tarz sanat faaliyetlerinin doğrudan mali olarak desteklenmesi artık mümkün olacak; onbir kişilik kurul sadece kendi arasında istişare ederek sanat siparişlerinde bulunabilecek bu bugün muhafazakar sanat olur, yarın başka bir yönelim. Böyle olunca da, kimler destekleniyor, kimler desteklenmiyor meselesi, sanata içkin mükemmeliyet arayışı kriterlerinin dışında tartışılıyor olacak.
TÜSAK Tasarısının iki temel çürük yönü var: birincisi, yukarda bahsede geldiğimiz ve özerklik meselesi diye özetleyebileceğimiz konu. Sanat ile siyasetin ayrılamaması meselesi. ikinci, ve çürüğün de çürüğü konu, Geçici Madde ile 5441 sayılı Devlet Tiyatrosu Kanunu ve 1309 sayılı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü Kanununun yürürlükten kaldırılması. Kimlikleri ve birikimleriyle Türkiye kültür mirasının ve kültürel ikliminin ayrılmaz birer parçası olan Devlet Tiyatrosu ve Devlet Opera ve Balesi kurumları, kurucu kanunlarını kaybedince ortadan kalkıveriyorlar. Geçici Madde, DT ve DOBye alternatif olarak, Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde yeni oluşturulacak Sahne Sanatları Genel Müdürülüğünde her sanat dalında en az birer adet orkestra, koro ve topluluklar kurulacağını ilan ediyor. Mülga DT ve mülga DOBye ait taşınır, taşınmazlar TÜSAKa devrediliyor. Bu arada, satır arasında Bakanlık Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğünün de bu Kanun tasarısı ile mülga olduğunu, kullanımındaki eserlerin TÜSAKa devredildiğini öğreniyoruz.
Böylesi bir müdahalenin neden ve bu şekilde kestirmeden yapıldığı soruları bu yazının konusu değil. Gösteri sanatlarının Türkiyenin bir çok kentinde sahneden tamamen çekilmesi, gibi ilerde meydana gelebilecek tamiri çok zor sonuçları da burada ele almıyoruz. Başka bir yazımızda da söylediğimiz gibi, öncelikle, devlet sanat kurumlarına ilişkin düzenleme meselesi TÜSAKın konusu olmamalıdır, bu konu ayrıca, ayrıntılı bir şekilde ve kurumlarla birlikte ele alınmalıdır. TÜSAK tasarısına devlet sanat kurumları konusunun bu şekilde sokulmuş olmasını Türkiyede devletin özerklik meselesini bir türlü hazmedemediğinin bir örneği olarak okuyabiliriz. Zira, unutulmamalı ki, bu kurumların her tür siyasetin kültürel kimlik arayışlarına mesafeli durmak ya da durmaya çalışmak gibi bir özellikleri var. Kapatılma (ya da bir topluluğa indirgenme) bugün aksaklıkları da olsa özerklik açısından geliştirilebilecek bir sistemin temelden tahribi anlamına geliyor. DT ve DOB devlet destekli sanatta özerk yönetim modeline en yakın duran kurumlar; sorunları yok mu, daha da bağımsızlaşıp yepyeni açılımlar sağlayamazlar mı, kendilerini yenileyemezler mi; bu sorulara geçici maddelerle gelen kapatma, mülga ilan etme şeklindeki müdahalelerle cevaplar geliştirmek mümkün değil. Sektörün de bahsettiği reform türü çalışmalar ancak sektörle birlikte, ülkenin yerel ihtiyaçları, çoğullaşan sanat talebi, sanata yönelen genç enerji gibi, konular ele alınarak yapılırsa ilerleme sağlanabilir. Ne zamanki Türkiyede sanat kültür hayatının gelişmesi, çeşitlenmesi ve zenginleşmesi için yapılacak düzenlemelerin başarısının sanat yönetimini özerk kılmaktan geçtiği anlaşılacak, o zaman TÜSAK kavramı sağlıklı bir başlangıç yapabilecek. Ne zamanki sanatçılarla, sektörle birlikte çalışılarak öneriler geliştirilecek, TÜSAK o zaman Türkiyenin sanatsal geleceğini olumlu anlamda etkileyebilecek bir düzenleme olarak örnek gösterilebilecek.
Asu Aksoy ve Burcu Yasemin Şeyben -Radikal
--spoiler--
sanatına gereken değeri bir türlü veremeyen toplumumuzun "sanatsever" geçinen kesiminin ciddiye alıp da ne olduğunu bile araştırmadığı, sanatın ayağına takılmaya çalışan pranga. ülkeyi yönettiğini sanan cahillerin son icadı. sanattan ne kadar korktuklarının ve sanat karşısındaki aciziyetlerinin göstergesi. cehaleti tercih etmenin en adi şekli. skandal. kıçınızla güldüğünüz samanyolu dizilerinin sanat eseri kabul edileceği günlerin habercisi. hayırlı olsun. sanatçılarının emeğini görmezden gelen tüm insanlara lanet olsun. bugün susan ve bugün sustuğu için de yarın konuşması hiçbir halta yaramayacak olan sanatçılara, sözüm ona sanatseverlere, konservatuar öğrencilerine yazıklar olsun. kendi "sanat" kurumlarını kapatmaya kalkan devlete yazıklar olsun. gerçekten böyle giderse bu ülkede kültüre ve çağdaşlığa dair hiçbir şey kalmayacak. o gün topunuz ananızın, babanızın sıcak yuvasını bırakıp başka ülkelerde huzuru bulabilmek için yorucu arayışlara gireceksiniz. o ülkelerde birer cahil olarak karşılanacaksınız, tabii gidebilirseniz. gözünüze, gönlünüze, aklınıza hitap edebilen; "2 saat içinde ne kadar şey aktarırsam kardır" düşüncesiyle, küçümsediğiniz 2 saat için gecesini gündüzüne katan sanatçılarınız olmayacak. kısıtlı bir bütçeyle hazırlanmış, imkansızlıkların azizliğine uğramış, korkutulmuş, baskılanmış eserleri 5-6 tl yerine 30-40 tl'ye izleyeceksiniz; tabii izlerseniz. aferin size. desteğini eksik etmeyen gerçek sanatseverlere, sanat emekçilerine ve öğrencilere sonsuz sevgilerimle.