"siz böyle konuşun...ilk şehit haberleri geldiği zaman da böyle konuşabilecek misiniz ?" şeklinde hükümete çıkılası ciddi bir konudur.
bu olayı istemeyen insanları "vatan hainliği" ile suçlayan başbakan sıfatlı canlı rte ye de "aklında bir yerlere girmek varsa kendi ülkenin çıkarları için kuzay ırak'a giremiyorsun da bm'nin savunma köpeği olarak mehmetçiklerimizi araplarla yahudiler arasına göndermesini biliyorsun" şeklinde çıkılması gerekir.
ayrıca bu güvenlik birliğinin "gerekirse silah kullanma" zorunluluğu vardır.yani mehmetçik giderse risk altında olacaktır.
Mehmetçiğin görevi ülke sınırlarını korumak ve bu sınırları tehdit eden güçlere karşı durmaktır.asker politikaya alet edilmemelidir.siyasi başarısızlıkları askeri gücümüzle çözmeye çalışmayalım artık.yeter...
elbette göndermeyelim demek bu noktada çok kolaydır.
ancak bir tane dahi gönüllüsünü ispanya iç savaşı'na göndermemiş, ikinci dünya savaşı'nı neredeyse hiç iplememiş, yıllarca ortadogu'da yaşanan çatışmaları tren seyreder gibi seyretmiş türkiye'nin bu uykusundan uyanması gerekir.
imparatorluk vasıflarına sahip ortadoğu'nun tek devleti olan türkiye bu ortamda mutlaka kendi ağırlığını koymalı ve bu tiyatroda oynamalıdır.
(bunları yazan azorka aralıkta asker olacaktır, o da ayrıdır.)
ayrıyeten ilter türkmen'in bugünkü yazısından bir alıntı.
"Ne var ki hükümet, bütün riskleri göze alarak kararını vermiştir ve TBMM büyük olasılıkla bu kararı onaylayacaktır. Artık bu aşamada, kamuoyunu bölecek hareketlerden ve söylemlerden kaçınılmalı ve askerlerimizin çok kuvvetli bir milli destekle görevleri başına gitmelerine herkes yardımcı olmalıdır."
yutta sulh cihanda sulh deyişini hatırladığım olay. biz önce terörü yok edelim ülkemizden ondan sonra dünya barışına katkı yaparız. biz isteyince kuzey ırakta bize destek değil köstek olan abd ve birleşmiş milletler lübnan'da barış istiyor olsalardı israil salyalarını masumlara akıtırken dur derlerdi.
bu olay 1 mart teskeresinde "efendisini" zor durumda birakmış hükümetin bir çeşit "özür dileme" mantığıyla almak istediği karardır.
işin trajik boyutu ise rte denen canlının,bu olayı kabul etmeyenleri "hainlikle" suçlamasıdır.
sözlük formatı dahilinde yazmak için debelenip duran evil ise bu gün televizyonda bu adamın konuşması sırasında kanal geçer ve gördüğü haber sonrası şoke olur.
"hakkari ve şırnakta'ki çatışmalarda 4 şehit !!"
evet..olayın özeti bu...a.b.d. izin vermediği için pkk'nın kaynağına giremiyoruz ama a.b.d. istediği için "yahudileri korumak göreviyle" hizbullah'ı "silahsızlandırmak" için lübnan'a gidiyoruz.
peki bir silahlı nasıl silahsızlandırılır ? çiçek uzatarak değil herhalde...
eğer bu adam,biz bu olaya karşıyız diye bizi vatan hainliği ile suçluyorsa...lübnan'dan gelecek ilk tabut da bu adamın eseri olacaktır.
sayısız kötü sıfatının yanına "katil" sıfatını da eklemiş olacaktır...
pek gereksiz ve pek şahsiyetsizce hareket..
bizim askerimiz,askeride bırakın,bizim insanımız bu kadar mı değersiz yani.. neden bilerek ve istenerek ölüme sürükleniyorlar bizim olmayan bir savaş için?. israil'in yaptıkları insan olan herkesin kanına dokunurken bir de kendi kardeşlerimizi onlar için feda edeceğimiz düşüncesi iyice sinirlendiriyor insanı.. amaç ne,gene mi 1 koyup 3 alıyoruz yoksa? ne alıcağımızı kestiremiyorum ama tarihten ders maalesef almadığımız bir gerçek..
-Artık vatan sağolsun demiyorum hakkımı helal etmiyorum , devlet çelik yelek ve zırhlı araç vermiyor
diyerek türk hükümetinin lübnana asker göndermek için yırtınırken kendi
dağında canını ortaya koyarak görev yapmaya çalışan askerine verdiği
gerçek değeri gözler önüne sermiştir .Önce kendi iç sorunlarımızla uğraşmak yerine
yeni bir gündem yaratıp bunu tartışmak cinayettir.
israil ile amerika'nın el ele verip ortadoğuyu sikip sulama politikası sonucunda türkiye'den istedikleridir. politikacılara göre askerlerimiz en büyük ihraç ürünü sanırım. oraya buraya asker göndermekle büyük devlet olunmaz öğrensinler artık.
"Tam bağımsızlık bizim bugün üzerimize aldığımız vazifenin asıl ruhudur. biz yaşamak isteyen, onur ve şerefi ile yaşamak isteye bir milletiz. bilgin, cahil istisnasız bütün millet kişileri, belki içinde bulundukları güçlükleri tamamen anlamaksızın, bugün yanlız bir nokta etrafında toplanmış ve kanını sonuna kadar akıtmaya karar vermiştir. O nokta, tam bağımsızlığımızın sağlanması ve devam ettirilmesidir. Tam bağımsızlık denildiği zaman elbette siyasi, mali, ekonomik,adli, askeri, kültürel vs. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir. Bu saydıklarımızın herhangi birinde bağımsızlıktan yoksunluk, millet ve memleketin gerçek manası ile bütün bağımsızlığından yoksunluğu demektir."
şeklinde açıkladığı hadisedir. dikkatle bakalım;
"...Tam bağımsızlık denildiği zaman elbette siyasi, mali, ekonomik,adli, askeri, kültürel vs. her hususta tam bağımsızlık ve tam serbestlik demektir..."
ekonomik bağımsızlığa sahip olmayan milletler, hiçbir zaman tam bağımsızlıktan söz edemez.
kendi dış borçlarının faizlerini ödemeyen bir devletin çıkıp "nato kararlarına karşı çıkıyorum, abd' nin isteği de umrumda değil, asker göndermiyorum" deme lüksü yoktur. demesine der evet...ama birkaç ay sonra yine "o devletler"in çıkaracağı bir iç karışıklık sebebiyle aniden bozulan ekonomi sonrası gidip borç isteyeceği devletler yine "asker göndermiyorum" cevabını verdiği "o devletler" olacaktır. yani hükümetin yaptığı "siyasi bir tercih" değil, "ekonomik bir mecburiyet"tir.
radikal, hurriyet ve sabahtaki hemen hemen bütün köşe yazarlarının hem fikir olmasının anlaşılamadığı, halkın biz neyi göremiyoruz demesine neden olan durum.
tayyeep in baskisi sonuc vermis,kesinlesmis olaydir,acaba gece yattiklarinda gozlerinin onune gelen sehit cenazelerine nasil tepki verecekler,kim bilir belki akillarina gelmiyodur bile o goruntuler..orada kimin yolladigi belli olmayan bir katyusa gelecek bm kampini vuracak,bm de kuvvetleri hizbullah ustune salacak,al sana baska bi bela daha..
"Binaenaleyh şunu söylemek istiyoruz ki; buraların Avrupa emperyalizminin oyun sahası olmasına müsaade etmiyeceğiz. Biz şimdiye kadar dinsiz ve islamiyete lakayt olmakla ittiham edildik. Fakat bu ittihamlara rağmen Peygamberin son arzusunu yani, mukaddes toprakların daima islam hakimiyetinde kalmasını temin için hemen bugün kanımızı dökmeye hazırız. Cedlerimizin, Selahaddinin idaresi altında, uğrunda Hıristiyanlarla mücadele ettikleri topraklarda yabancı hakimiyet ve nüfuzunun tahtında (altında) bulunmasına müsaade etmiyeceğimizi beyan edecek kadar bugün, Allah'ın inayeti ile kuvvetliyiz. Avrupa bu mukaddes yerlere temellük etmek için yapacağı ilk adımda bütün islam âleminin ayaklanıp icraata geçeceğine şüphemiz yoktur...
Arapların Avrupa siyasetine nüfuz edemeyip bu sözde istiklal kelimesine inandıkları ve bu uğurda Arap memleketlerini Avrupa emperyalizmine esir kıldıkları çok şayanı teessüftür. Arapların arasında mevcud olan karışıklığı ve hoşnutsuzluğu kimse bizim kadar bilemez. Biz vakıa birkaç sene Araplardan uzak kaldık. Fakat şimdi kendimize kafi derecede güvenip ve kudretimizi bildiğimiz için islamiyetin mukaddes yerlerinin Musevilerin ve Hıristiyanların nüfuzunun altına girmesine mani olacağız."
bu derece abartılması gerekmiyen bir durumdur.türkiye bundan önce afganistan'a, bosna hersek'e, kosova'ya barış gücü olarak asker göndermiştir, ve halen askerlerimiz bu bölgede görev yapmaktadır.
barış gücü'nün anlamı ve amacı orada yaşanan ikili çatışmayı bir nebze hafifletmek ve orada bir huzur ortamını sağlamaktır.bugüne kadar gönderilen tüm ülkelerde askerlerimiz tek bir kurşun atmamıştır ve tek bir kurşunda askerlerimize atılmamıştır.
lübnan halkında savaşa gösterdiğimiz duyarlılıktan ötürü çok güçlü bir sempati ve sevgi bağı ve türkiye'ye inanılmaz bir güven ortamı oluşmuştur.israil'e gelince türkiye israil ile yaptığı görüşmeler sonucunda bu kararı almıştır.ne lübnan tarafından ne de israil tarafından türk askerlerine herhangi bir girişimin olması şu an için imkansızdır.ayrıca şunuda unutmamak gerekiyor ki oraya barış gücü adı altında askerler gönderen tek ülke türkiye değildir.
asker gönderen ülkeler arasında fransa, italya, bangladeş, malezya, ispanya, nepal, danimarka, finlandiya, belçika, norveçve almanya bulunmaktadır.bangladeş'in başkanı veya ispanya'nın kralı kalkıp " ne işimiz var lübnan' da " demeyi hiç düşünmemektedirler. çünkü bu olay bir " global mesele "dir.türkiye'yi etkileyen pek çok olay gibi, lübnan'daki durum da bir " global mesele "dir.tarihinde bir uzun imparatorluk dönemi bulunan ve bu dönemin önemli bölümünde lübnan'ı da yönetmiş olan türkiye'de bazılarının bunu görememesi acıklı bir durum değil midir?
lübnan'daki vahşet'i gördük izledik.bir çocuğun "anne çocukları küçük kursunlarla öldürürler değil mi?" cümlesi benim hala beynimde yankılanmaktadır.türkiye kuzey ırak olayında maalesef proaktif bir rol üstlenmeyerek çok zaafiyet vermiş ve yanı başımızda olan bir savaşa karşı elleri kolları bağlı olarak seyre dalmıştır.
bu aslında bize güçlü deneyim yaşatmıştır.türkiye bu topraklarda hakim olma ve yanı başında insanlar ölüyorken duyarsızlaşma hakkına sahip değildir.
bu durumun bu kadar çok uzatılıp dallanıp budaklanması çok şaşırtıcıdır.türkiye sanki neredeyse savaşa gidiyor izlenimi verilmeye başlanıyor birileri tarafından, açık düşünme metoduna geçerseniz eğer ve stratejik olarak düşünürseniz oldukça yerinde bir karardır.türkiye'nin askeri o topraklarda bulunmak zorundadır.bu hatayı bir kez kuzey ırak tecrübesinde yaşadık ve stratejik olarak neler kaybettik biraz düşünün ve biraz daha açık frekanslarla olayı değerlendirin.
milleti temsil edenlerin millete rağmen almış oldukları karardır.tezkereyi geçirenler sevinmişlerdir zira sırtları sıvazlanacaklardır birileri tarafından.sürecin bize faydası büyüklerimiz tarafından söylenmiş ;
(bkz: askerlik yan gelip yatma yeri değil)*
(bkz: yurtdisinda sehit olmak en buyuk sereftir)* gibi özlü sözler olmuştur.
nerde silah orda rte tezi bir kez daha kanıtlamıştır tebrik ediyorum. başarılarının devamını diliyorum. ne de olsa askerlik yan gelip yatma yeri değildir(!) dedirten tezkere.
toplum tarafından, ırak tezkeresinden daha da büyük bir hoşnutsuz - tepkisizlik içinde seyredilmesine rağmen geçen tezkeredir.
r.t.e. hükümetinin de kendini bir bıçak sırtına getirmesine sebep olmuştur. zira, lübnan'Da ya da güneydoğu anadolu'da bir aşırılık çıktığında, halk hesabı ona soracaktır.
diğer taraftan, halkın meşhur tepkisizliği konusunda öngörüde bulunmak imkansız gibidir.