bos zamanlarinda ne yaparsin sorusuna genellikle kitap okurum diye cevap verilir. oysa ki bos zamanlarda degil, kitap okumak icin zaman ayrilmalidir.
internet ve sanal alem hayatimiza girmeden önce daha cok kitap okurduk sanki.
her sey o buyuk kasali masa üstü bilgisayarlarla basladi, yorulunca kapatirdik, sonra laptoplar almaya basladik, yorulunca yataga alip orda devam ettik. en sonda smartphone'lar cikti hepten kitaplar tozlanmis kitap raflarinda kaldi.
ebooklar cikti tabi sanal alemde ama olari okuyacagimiza yaran facebook iletilerini okumak daha eglenceli geldi, ya da twitterde baska kendini komik sayanlari takipcisi olmak.
kitaplar kalmadi ki anlayisi kalsin dicem ama kitaplar var, sadece anlayani yok demek daha dogru olur belki.
şöyle diyelim yirmialtı türkiye vatandaşının bir yılda bir kitabı bitirmesine karşılık bir japon kardeşimizin yılda yirmialtı kitap okuması gibi birşeydir herhalde.
modern kent hayatında aleni bir fesatlıkla oluşan bu anlayış, taşrada, küçük kasabalarda saygı ve hürmete dönüşebiliyor. kentte okumak genel itibariyle rahatlamanın ve eğlenmenin aracıyken, taşrada bilgeleşmenin, vecde varmanın aracı oluyor.
kısacası türkiye'nin kitaba bakışı ekonomik ve kültürel yapıyla doğrudan ilintili. bu ikisinin yön verdiği tutumlar insanların karakterinde yerleşik hale geliyor.