işçileri daha iyi sömürmek ve onların kendi kurdukları düzene muhtaç kalmalarını sağlamak için. Sadece iş güvenliği için değil, çalışma şartları ve ücretler için de geçerli. Ve unutmayın alınacak her bir tedbir işletmeye dolayısıyla para baronlarına ekstra maliyet demektir. Oysa işçi önemli mi biri gider biri gelir! Yeter ki onlar maliyeti düşürüp, karlarını artırsınlar.
edit: delicious'a teşekkürler. baron yerine balon yazmışım. düzeltildi.
işverenler bu konuyu önemsemiyor. Çıkan kanunları külfet gibi görüyor. Ayrıca işçilerde de bilinç tam sağlanmamış bana bişey olmaz mantığıyla koruyucu ekipmanlarını kullanmak olsun kurallara uymak olsun son derece rahat hareket ediyorlar.
iş güvenliği uzmanlarının sırtında olduğu sürece önemsiz bir nedendir.
patronların gözünde iş güvenliği sadece maliyettir ve işçi hayatını sadece kendi hayatları yada itibarları tehlikeye gireceği için önemsiyorlarmış gibi gözükürler. Aslolan para kazanmaya devam edebilmektir.
iş güvenliği uzmanı maaşını işverenden alıyor. Dolayısıyla işverene bağlı durumda. Nasıl işverene karşı çıkabilir? Bunun sorumlusu yasadaki eksiklikler. Şimdi bu işyerine güvenli diye onay verenler hapis cezası alacak diğerleri kurtulacak. Yasada şuan hastaneler ve madenler aynı statüde. Yani hastanede ölüm riski ile madendeki ölüm riski aynı oran olarak belirtilmiş. Böyle bir tutarsızlık olur mu?
Yasayı çıkarıyorsun ortada iş güvenliği eğitimi alan insan sayısı az. Ücretleri yüksek oluyor. işveren sana bu parayı ben veriyorum ona göre davran moduna giriyor. Sonra bakıyorsun ortada yeterince eleman yok uyduruk bir kurs ve sınavla binlerce iş güvenliği uzmanı çıkarıyorsun. Sorun hem hükümette hem de bunu bir fırsat bilip yeterince kalifiye olmamasına rağmen uzman olan vatandaşımızda.
eminim tüm bunlar yerine getirilse bu sefer çalışandan kaynaklı '' bir şey olmaz '' hataları olacak.
özetle sorun yine ben yaptım oldu yasası ve bundan faydalanmaya çalışan yurdum insanı. ( teşvik primi -özal : hatırlayın aynı şekilde olmuştu ).
kültürel uyuşmazlıktır. şöyle ki; iş güvenliğine yönelik herşeyin tıkır tıkır işlediği ülkeler geçmişlerinden ders alarak, yaşayarak öğrenenlerdir.
biz ders alamıyoruz. çünkü kültürümüzde yok. ab'ye uyum ayağına sadece yasalar değiştiriliyor. uymayana ceza deniyor. denetimler yapılıyor. iş güvenliği kültürünü oluşturmadan, bu direnci kaldıramazsınız. bu nasıl oluşturulur? asıl bunda kafa yorması gerekenler otursun bulsunlar. yaşam standartları, eğitim düzeyi, sosyal refah, resmi kurumlara duyulan güven düzeyi, ekonomi bu kültürle ilişkisi etmenler.
şu kadarını söyleyeyim; bir kültürü orta halli bir işletmede değiştirmek "yönetim" sahip çıkarsa üç yılı bulur.
ülkede bu kültürü oluşturmak için; yönetim sahip çıkıyor mu kısmını geçersek, on yılı bulur.
Sebebi kazananların sadece patron olmamasıdır. Eh o insanlar maden işinde çalışmaya mecbur kalacak kadar gözünü karartacak, tarımdan ekmeğini kazanamayacak...
Kolay değil bunca düzeni oturtmak.
kısaca sebebler iş güvenliği tam ve eksiksiz uygulanırsa maliyetler en az %50 artacaktır bu durumda rekabet gücü azalacak, rekabet edebilmek için kapital daha az kar etmek zorunda kalacak, rüşvet miktarı düşüp cari açık katlanacak, e bu da bazılarının işine gelmiyor tabi.
gelişmekte olan ülkeler sınıfındaki çoğu ülkenin yaptığı gibi yapmasındandır. kar maksimize edilsin diye harcamalar minimuma indirilir. ha böyle kazalar da olunca yarağa yan basıyosun hiç bir anlamı kalmıyor o kadar tasarrufun...
(#19870966)kaza olunca iş güvenliğini hatırlamak belki de en önemli sebeptir. iş güvenliğinin temeli kazaları önlemektir.
işsizliğin olması,
kanunların, yasaların, tüzüklerin, genelgelerin işi koruması,
bakanlık müfettişlerinin işsizliğe yol açmaması sebebiyle bazı noksanları es geçmesi,
bakanlığın iş güvenliği politikalarının ehil kişilerde olmaması,
işverenlerin ekonomik nedenlerle tedbirlere yatırım yapmaması,
tmob,tisk gibi kuruluşların iş güvenliği yasasını siyasi ve ekonomik sebeplerle 2004ten beri engellemesi,
işçilerin mesuliyetsiz olması, eğitimlere yeterli katılım yapmaması,
aslında iş güvenliği bir kültürdür. kültürü inşa etmek yıllar alır ve bunu da ehil kişiler yapmalıdır.
çözümsüzlük çözümdür prensibi gereğidir. bilindiği üzere herhangi bir sorunun çözülmesi diğer sorunların da çözülebileceği ihtimalini doğurur. oysa türkiye'de sorunların çözülmesi politikacıların intiharı demektir, çünkü hangi sorunu öne sürüp oy toplayacaklar, değil mi? şimdi sen iş güvenliği meselesini halletsen diğer sorunlar neden çözülmüyor, demek çözülebilirmiş tarzı bir durum ortaya çıkar. nedeni budur.
kar maksimizasyonunu sağlamak maksadıyla işadamlarının devlet kurumlarına ağlamalarının sonucudur. 6331 sayılı işgüvenliği kanunu çıkarılmış ve ab ile uyum çerçevesinde kağıt üstünde bir adım atılmış olsa da pratikte denetim ve cezai yaptırım konusunda gerekli çalışmalar yapılmamaktadır.
üretimde türkiye ''vasat'' bir ülkedir. orta sınıfı çok düşük gelire sahip olan türkiye cumhuriyet tarihinde bu vasatlıkla cebelleşmiş durmuştur. ancak vasatlık hükümetlerin işine gelmektedir. zenginleşen bir orta sınıfın eğitim seviyesi de öyle böyle yükselecektir.
eğitim seviyesi yükselen bir orta sınıf da yönetime katılmak isteyecek ve fikir beyan edecektir.
dolayısıyla bu gelişme hükümetler bakımından pek makbul bulunmaz.
gelir seviyesi düşük bir toplum, en uzun vadee geleceği 1-3 yıl olarak algılayan bir toplum, kısa vadeli hesaplar yapacak ve ekmek derdinde olacak bir toplumdur. hayalleri ve idealleri törpülenmiştir. dolayısıyla karın tokluğuna razı olması ve idare edilmesi kolaydır.
şimdi buradan şuraya bağlayalım, global ekonomiye hükmeden çin gibi bir faktör varken, çin'deki alt gelir seviyesinde ve neredeyse hiçlik seviyesinde yaşayan 300-500 milyon insan varken, 1,5 milyar nüfuslu bir işgücü karşısında diğer ülkelerin birim maliyeti düşürmesi mümkün değildir.
hal böyleyken, birim aliyeti düşürmekten ise innovasyon yapıp, fark yaratan firmalar ve ülkeler üretim ve ihracatta bir karlılık elde edebilirler.
türkiye'nin yıllardır inkar ettiği şey ise tam olarak bu.
eğitimsiz işadamlarımız (çoğunlukla) karı arttırmanın tek yolunu yıllardan beri işçi maliyetlerinin kısılması ile elde edilebileceğini düşündüler. ve aynı işadamları ticaret odaları, sanayi odaları, iş komisyonları ve heyetlerinde devlet ile biraraya geldikleri her noktada hep aynı şeyi istediler. sırtımızı devlete dayayalım, devlet bize destek olsun, birim maliyeti düşürmemiz için bize gerekli yardım yapılsın.
bazı noktalarda çok haklı olan bu söylem konu iş ve işçi sağlığı ve güvenliği olduğunda tökezlemektedir.
işçinin hayatı pahasına olacak hiçbir düşük maliyet kabul edilemez. 6331 sayılı kanunun son maddesine kadar uygulanabilir ve denetlenebilir olması şarttır. devletin özel sektör ve kendi kurumları içerisinde bu işi artık halletmesi gerekmektedir.
ve yaptırımların da ivedilikle kimsenin gözünün yaşına bakmadan, bu yandaş bu değil denilmeden uygulanması gerekmektedir.
hukukun üstünlüğü sağlanmalıdır.