duyulur duyulmaz hemen aha ülkeyi satarlar da parayı öderler yok peşkeş yok bilmem ne aq. ulan türkiye isterse aha bu hafta öder bu parayı ne satışı yaw? bir gün başbakan olursam bu peşkeş muhabbeti yapanların hepsini amerikalı zencilere peşkeş çekeceğim.
tanım: genel olarak olmasa da imf ile ilişkiler perspektifinde risk sınırının altında olmaktır.
gsmh'sı 800 milyar dolara vurmuş bir ülke için pek de önemi olmayan bir borçtur. 26 milyar dolardan 8 milyar dolara düşmüştür ayrıca bu borç. istenildiği saniye ödenebilir bu para ama 2013'ece vadesi olduğu için bekliyoruz işte.
biraz yüünüz gülsün diye ilk önce bunu yazdım. şimdi ise biraz karamsarlaştıralım sizi.
bu sadece dış borcu. bir de iç borcumuz var. o battık bittik dediğimiz 2001 krizi sonrasında 72 milyar dolar toplam borcumuz vardı. şimdi bu rakam 700 milyar dolara yani 10 katına tırmandı. kriz öncesi dünya genelinde yaşanan likidite bolluğu sona erdi. artık sıcak para girişi çok zor. borçlar kısa vadeliydi. yani giren o borçlar anapara ve faiiyle birlikte ödenecek. ödenecek de neyle ödenecek? o gelen sıcak paralar yatırıma harcanmadı. tek bir tane sana gelir getirecek fabrika açılmadı. ayrıca ana gelir kaynakların da bir bir satıldı. o bolluk dönemindeki ihracat gelirleri artık hayal. ekonomi genel olarak hala resesyonu yaşıyor. zaten fazla bir üretim gücü olmayan ülkede sanayi ekonomisi nerdeyse tamamen bitti. uyanık fabrikacılar kendi üretiminden çok daha ucuza gelen çin mallarını alıp millete satmakla meşgul. fabrikaların bir bir şartelleri iniyor. tüm dünya likidite krizinde öyle ülkeye yeni sıcak para girmesi de mümkün değil. kısacası borcu geri ödememiz için tek yol yeniden borçlanmak. yeniden borçlandığımız durumda zaten kriz öncesi şartlardan çok daha ağır borçlanabiliriz. riskimiz yüksek. bu devletin borçlanma faizini artıracak, dolaylı olarak da enflasyon artacaktır. aynı zamanda üretimin de büyük sekte yemesinden dolayı işsizlik artacaktır. enflasyon ve işsizlik demek stagflasyon demektir. stagflasyon da en halk dilinden tabiriyle ülkenin siki tutması demektir. en baba iktisatçılar, en güçlü ülkeler çare bulamıyor bu soruna. ımf açıklama yapmış gerçi. türkiye 2010'da çok büyüyecek, hatta 17. sıradan 16. sıraya yükselecek demiş. hangi müneccimin yarağını yediler bilmiyorum ama görünüm anlattığım gibi.
eksileyen dallamalara ithafen: ben mi soktum ülkeyi bu borca? ben mi gelen sıcak paraları çarçur edip de şimdi yarak gibi kaldım? beynini siktiğimin geri zekalıları ya insanın zorla asabını bozuyorlar. bunlara uğraşıp da gerçekleri anlatanda kabahat mına koyum zaten.
adam başı 114 dolar borcumuz kalmış 3 senede ödeyeceğiz. hadi hayırlısı.
imf borcumuzun olmaması dışardan ucuz kredi alabilmek demek. yani bir nevi güven. bitmiş bir ülke, bitmiş bir insanın tefeciye gitmesi gibi imf'ye başvurur ve ordan borç alır. dışardan borç almak isteyip alamayınca veya çok yüksek faizlerle alınca imf daha uygun görünüp ordan borç alınıyor. imf'ye borcumuzun bitmesi demek dışardan daha az faizle para alabilmemiz demek. dış borcumuz artsa bile artık daha az faizle borçlanabileceğiz.
artık bitik ve borçlanamayan bir ülke olmaktan çıkıp, imf'ye bile borçlanmaya gerek duymayan bir ülke olmak iyi bir şey. şöyle diyebiliriz. bir şirketiniz var ama bu şirketle iş yapanlar veya bu şirkete yatırım yapanlar şirkete güvenini kaybedip paralarını çekiyor, iş yapmaz oluyorlar. şirket, yüksek faizli banka(imf) kredisinden başka yol bulamıyor. daha önce parasini çekenler ve iş yapmayanlar kredi alabildiğine göre belki durum düzelebilir diye yüksek riski olduğundan yüksek faizle paralarını kısa vadeli veriyorlar. ufacık bir risk oluştuğunda paralarını çekerlerse düzen yıkılıyor. şimdi ise düzen sağlam ve borç verenler güven içinde hissedip düşük faizle paralarını verebiliyorlar.
not: bazı arkadaşlar dış borcumuzun arttığından bahsedebilir. dış borcumuz artıyorsa borç verenlerin bize güvenip para verdiğini gösterir. borçlanamayıp maaşları ödeyemediği için doları 282.000 den 1.700.000 'e çıkartan ve bir sürü şirketi batıran krizi unutmayalım.