Ortada ekonomik başarı olmadığı için, bu noktada tahammül edilecek veya tahammül edilmeyecek bir şey de yoktur.
Imf'den borç almıyoruz, evet.
Merkez Bankası'nın kasasında daha çok para var evet.
Ama soruna şu masal üzerinden de bakabiliriz.
"Bülent'in yönettiği şirketin 50 evi, 35 arabası, 20 arsası olmasına rağmen piyasaya 2 milyon lira borcu vardı. Bülent borçlarını ödemek için mal varlıklarını satmayı düşünmemişti. Yeni bir şeyler üreterek sorunu çözme arzusu mal varlıklarını satmasının önünde en büyük engeldi. Derken, Bülent yönetimden uzaklaştırılarak yerine Recep getirildi. Recep şirketin tüm mal varlığını satarak 2 milyon lira olan borcu ödedi, üstüne şirketin kasasına da 1 milyon lira para koydu. Şirket sahipleri ilk zamanlarda çok mutlulardı. Çünkü borçları bitmiş, hatta kasalarına büyük miktarda para girmişti. Günler, aylar, hatta yıllar geçti. Şirketin rakipleri üstün teknolojili ürünler üretip bu şirket yeni bir şey üretemediği için zarar etmeye ve şirketin kasasındaki para da erimeye başlamıştı. Bu sırada işlerin kötüye gittiğini gören Recep istifa etti. Artık satacak bir şey de yoktu, şirket kaynak arayışına girdi ve kredi çekebileceklerini düşündü. Ama hiçbir kuruluş kredi vermiyordu, çünkü şirketin kredi için teminat olarak gösterebilecek hiçbir mal varlığı kalmamıştı. En sonunda yöneticiler Bülent'e haksızlık ettiklerini, Recep'in sadece günü kurtardığını anladılar, ama iş işten geçmişti."
40 milyon yoksulluk sınırı altında yaşayan insan olmasına, zamların otomatiğe bağlayıp cebi sikmesine tahammül etmemektir. Bu bi siktirip gitsin ekonomisini siktiklerim.
Elde ne var ne yok yabancilara ozellestiriliyor, geliriyle gecici cozumler yaratiliyor ve buna tahammul edemeyenler suclaniyorsa guzel turkiyem siki tutmussun be. Herkeste bir stockholm sendromu almis basini gidiyor. Elde satilacaklar tukensin ozaman gorcem sizi.