güzel yurdumuz türkiye'mizin avrupa birliğine alinmama sebepleridir. mesela bu nedenlerden biri müslüman nufusun yogun oldugu bir ülke olmamamizdir. daha sayarim da, karnım ağriyor gaz'im var.
hem maddi hem de manevi bir çok sebepten türkiye ab' de istenmeyen aday üye statüsündedir. üye sayısının çokluğu kimseyi aldatmasın. onların hiçbiri türkiye etmez. işin ilginç tarafı ise onların oyalama tavrı bizim de işimize gelmektedir. bağımsızlık türküsü söyleyip bir birlik içinde yetki kısıtlamasına girmek akıl karı değildir. bir gün gelecek onlar bizi çok isteyecek ama zaman çok geç olacak çünkü birliğin espirisi kalmayacak.
köpek gibi yaşarlar, zaten köpeklerle yaşarlar.. pistirler pasaklıdırlar. yere tükürmeme işi efsanedir. yeşil alanlar köpek pisliğinden geçilmez. çoğu zaman midemi bulandırmayı başarmaktadırlar. AB ye alınmama nedenimiz; alındığımız zaman birliğin siyasi ve ekonomik güc bakımından lideri olacak olmamızdır. yakın bi gelecekte avrupalılar bize yalvaracak ama türk milleti ve devleti üyeliği reddedecektir. çok kısa bi süre sonra dünyanın güç merkezlerinden biri türkiye olacaktır. bunu avrupadaki siyaset hocaları da bilmektedir. AB bu hantal yapısı ile fazla uzağa gidemez merak etmeyin..
yani rahat olun huzurlu olun.... yemişim avrupasını yemişim birliğini deyin geçin..
*Almanya'dan otostop çekerek Türkiye'ye ulaşmak isteyen öğrenci gençler,
*Eiffel kulesi'nin ölünden geçen beyaz şahinler,
*isveç'te mahalleden geçmekte olan metalcilere ''ibneeeee!'' diye bağıran kırolar,
Vs...
türkiyenin ab ye alınma adı altında oyalama, yontma ve kuşatma operasyonudur. alınma söz konusu bile olamaz. en başta ab ülkesi vatandaşları buna karşı çıkar ki bu şimdiye kadar göz ardı edilmiş en büyük unsurdur. avrupa halkı hiçbir zaman türkiye ye evet demez. bizden istenen şeyin anlamı şudur, donunuzu indirip domalın, sabredip bekleyin. ab serüvenimizin genel fotoğrafı budur.
türkiye'nin diğer katılımcı ülkeleriden daha zor bir uyum sürecine sahip olmasının yegane sebebi nüfusudur. diğer konular sadece bahanesidir. türkiye hala yurtdışında asker devleti olarak görülmekteydi 5 yıl öncesine kadar. fakat şuan böyle bir durum söz konusu bile değil. kıbrıs sorunu türkiye kadar ab'ninde sorunudur. sonuçda sınırları kesin olamayan hala bütünlüğü bulunmayan bir ülkeyi birliklerine almayı kabul etmelerı tamamen kendi hatalarıdır. dolayısı ile bu kıbrıs sorununun bir parçasıda ab olmuştur. sonradan katılan ülkelerin çoğunda hala ekonomik sıkıntılar halledilmeden uyum yasaları tamamlanmadan birliğe kabul edilmişlerdir. buna balkan ülkeleri en güzel örneklerdir. türkiyenin nüfusu 75 milyonu aşan bir nüfus değilde 12 milyon olsaydı çok rahat bir şekide kabul edilirdi. öyle bir birlik düşünün ki bir üye alıyor ve aldığı üye birliğin parlementerlerinin %25'ni elinde tutuyor ve alınan kararlarda belirleyici oluyor. işte türkiye'nin ab'ye girdiği anda ab'nin karşılaşacağı durum bundan ibarettir.
elle tutulur nitelikte bir "sebep" yoktur. zaten amaç da budur. sebepsiz reddedilişler, küçük görme duygusuyla, kuyruk acısı üzerine inşa edilmiş ve hafifçe aralanmış bir giriş kapısı. kokoreçin bir neden olabileceği ne kadar mantıklıdır ki, kapı suratımıza çarpılsın. bu bir üstünlük taslama meselesidir. kazananı belli olan bir strateji oyunu, risk gibi ya da belki "paylaşımcı" olmak açısından monopoly. ayrıca girmek kimin umrunda ki? piyon olmak yerine zar atan olmak daha önemli değil mi?
avrupa'da almanya'dan sonra en kalabalık nüfusa sahip olduğumuz düşünülünce, avrupa birliğine girdiğimiz takdirde, konseydeki söz hakkımız almanya, italya, fransa ve birleşik krallıkla aynı düzeyde olacaktır. bu durum hristiyan birliğini ürkütüyor olabilir.
1.ab deki geri kafalı kimi insanlar(kimileri şu anda iktidarda)
2.avrupa birliğinin zaten kendi içinde sorunları olan bir devlet üstü kurum olması(birde işin içine biz girersek avrupayı bırakır kaçar bunlar)
3.penis boyu(bizimkisi ab standartlarının üstündeymiş)
4.şaibeli bir politika yürüterek meşhur "uyum" sürecinde (bkz: araf) dilediklerini yaptırabilme gücüne sahipler.
çünkü türkiye çok vefalı bir ülkedir. öyle kolay kolay kimseye alınmaz, küsmez, darılmaz. çaktırmadan tükürüksüz sikerler dönüp de ''be amına koduumun çocuğu bari vazelin kullansaydın'' bile demez. işte hayat böyle. neyin ne olacağını bilemiyorsunuz.