* ermeni sınırını açarız.
* ermeni soykırımını tanırız.
* doğu anadolu'nun bazı şehirlerini ermenistan'a veriririz.
* ermeni soykırımını inkar edenleri hapse atarız.
* güneydoğu anadolu'nın kürdistan adlı ırak'ın kuzeyindeki devletle birleşmesine referandum yapıp "he" deriz, nihayetinde artık müthiş bir demokrasiye sahip olacağız ya.
* güney kıbrıs'ı tanırız.
* "kıbrıs'ta işgalciyiz biz" deyip özür diler askerimizi kıbrıs'tan çekeriz.
* kıta sahanlığını 12 mile çıkarmak isteyen yunanistan'a "çıkar" deriz.
* kardak kayalıkları'nı veririz.
* ruhban okulu'nun fener rum patrikhanesi'ne dolayısıyla yunanistan'a bağlı bir kurum olarak açılmasına onay veririz.
* avrupa birliği'ne üye olmayıp, imtiyazlı ortaklığı kabul ederiz.
* afganistan'a, ırak'a askerimizi gönderir, olası bir abd-iran savaşı'nda abd'nin öncü kuvvetleri oluruz.
* verimli tarım arazilerini israil'e veririz.
* herkesi stratejik ortağımız ilan ederiz.
tek çözüm üreterek ödemektir, yani çalışmaktır. iç kaynakları kullanarak sağlanacak olan yatırımlar sayesinde ancak borç almadan üretebiliriz. ülkeye gelecek olan doğrudan yatırımlar da bu borcun kapatılmasında bize yardımcı olacaktır. iç kaynaklarla üretim konusunda en iyi örnek olarak 1930lu yılları gösterebiliriz. 2002 sonrası gerçekleşen ve tamamen türkiyeye sağlanan nakit akışı sayesinde ortaya çıkan (bir çok el öpülerek yani) büyümenin aksine cumhuriyetin ilk yıllarında sağlanan o büyüme tamamen iç kaynaklara dayalı, yerli yatırımcı ve yerli sermayenin gerçekleştirdiği bir büyümedir. tam bir başarı öyküsüdür. yani bu borcu kapatmak için bu büyümeyi örnek alabiliriz.
bu işlerin yani ekonomi tarihi ve analizlerinin usta bir ismi için:
öncelikle bu hükümetin yaptıklarını yaparak ödeyemeyiz onu bir öne koyalım.
konunun uzmanı falan değilim ve yüzeysel ekonomik bilgimle üretmenin en büyük çözüm olduğunu ve iç borçların sıfırlanarak sadece dış borcu ödeyerek ülkeyi refah düzeyine taşınılabileceğini düşünüyorum. bunu ayrıntılı hesaplamak lazım tabi.
büyük çaplı yardım kampanyası başlatılarak ödenebilir, şeklinde cevaplanabilecek soru. diğer ülkelere bir sürü yardım yapıyoruz bu sefer de kendimize yapalım ne var bunda.
hemen devlet onuru bunu kabul etmez diye düşünmeyelim. eğer kabul etmezse biz aynı ezik hayatımıza devam eder dururuz işte. hem devlet kimin? bizim değil mi sonuçta.
hatta biz uludağ sözlük olarak başlatalım kampanyayı. sloganımız da "haydi türkiye elele bütün borçlarımız ödensin" olsun. tabi slogan daha akıcı ve daha zengin söylevli olabilir. siz değerli yazarların da katılımıyla.
bi de site açalım. (yine site adı için siz değerli yazarların görüşü önemli olacaktır)
ben temeli atıyorum *
bu borç yavşaklaşmış siyasilerin borcudur.
bu borç ülke üretimine balta vuranların borcudur.
bu borç kredi peşinde koşan amerikan botu yalayanların borcudur.
bu borç ülkeyi hortumlayan mesutların özalların çillerlerin demirellerin mendereslerin tayiplerin borcudur.
bu borç türkiyenin değildir:
ö-de-me-ye-ce-ğiz.
Öncelikle bu borcun ne kadarının kısa ne kadarının orta ve ne kadarının uzun vadeli olduğuna bakmak gerekir. 2008 yılı verilerine göre Türkiye'nin toplam dış borcu 289 milyar dolar olarak görülmektedir. Kamu kesiminin 3 milyar doları kısa vadeli olmak üzere toplamda 78,7 milyar dolar dış borcu bulunmaktadır. Özel sektörün ise 51,2 milyar doları kısa vadeli olmak üzere 196,2 milyar dolar dış borç stoku bulunmaktadır. Yani ortada kasmamızı gerektirecek bir durum yoktur. Peki uzun vade de olsa nasıl ödenir? üreterek, ürettiğimizi ihraç ederek, turizm ve vergi gelirleriyle. Haa bir de Türkiye'nin özel bir durumu daha var. Gurbetçilerin Türkiye'de çeşitli yatırım argümanlarına girmesi ile. Peki ödeyebilir miyiz? üretim malum kriz dolayısıyla azalmakta, kısacası resesyona bağlı talep azalması yaşanmakta. Ama buna mukabil, yatırımcılar için borçlanma maliyeti ucuzladı. Yani hala pazarı olan ama sermaye sorunu yaşayan sektörler için iyi fırsat. Evet bildiniz, turizm gibi sektörlerden bahsediyorum. Ayrıca dış borcun dolarla olması sebebiyle ve paritenin dolar lehine değişmesi yüzünden, dış borç da göreceli olarak azalmakta. Ama bütün bunlara rağmen cari açığı dengelemediğimiz takdirde yani ihracatımız ithalatımızı geçmedikten sonra bu konuda ahkam kesmemiz zor olur.
bilkent'in cici bebeleri her sezon yeni bir güneş gözlüğü almasa, öğle yemeğini yemek için iki adımlık yere arabalarıyla gitmese, o parayı kenara atsa, en azından faizi ödenebilir
ithalata dayalı sanayi üretimi ve bitirilmeye çalışılan tarım üretimi ile çok afadersiniz ama bok ödenir.
dünyanın kendi kendine yetebilen 6 ülkesinden biriyken bugün buğday'ı iran'dan ithal ederek, pamuğu -hani tekstil ülkesiyiz ya- yunanistan'dan, şeker yerine suni tatlandırıcıyı ab ülkelerinden ithal ederek mi cari açık kapanacak yoksa kendi vatandaşına günlüğüne her şey dahil 80 euro çektiğin ama yabancıya aynı şartları 10 euro'ya verdiğin turizm sektörü ile mi? yoksa rusya'ya ve 2-3 avrupa ülkesine gönderdiğin ve geri gönderilen ilaç kalıntılı domates yüklü, biber yüklü tırlarla mı?
tarım konusunda kimse ötmesin arkadaş yok küresel ısınmaydı, yok kıt kaynaklardı bilmem ne diye. iran'ın bize oranla su kaynağı ve tarım üretimi için elverişli alanı nedir ki, bize buğday ihraç ediyor? yunanistan'ın büyük kısmı dağlık ayrıca bize oranla pamuk ekilebilir arazisi ve su kaynağı oranı nedir ki, bize pamuk ihraç ediyor?
şeker pancarı malum, tütün malum, fındık malum. bunların hepsi politikadır. şeker pancarı ekmeye çalış bakalım, çiftçini destekle ne olacak? ab ülkeleri ne diyecek? müzakerelere başlamışız başarıymış. pamuk konusunda destekle bakalım çiftçini? buğday konusunda destekle? abd'deki ve ab'deki destekçilerin "ama biz böyle anlaşmamıştık?" diyorlar mı demiyorlar mı?
tabi iş cesaret mes'elesidir. öyle "diklenmeden dik duruyoruz" deyip kapalı kapılar ardında kafanla ayak parmakların arasında 90 derecelik bir açı oluşuyorsa neyin dik durması?
- benim olduğum yerde senin paran geçmez, koy onu cebine.
+ ....
- olm ayıp misfirsin sen, valla ödetmem ben ödeyecem. lan demek ki sen olsan bize ödeticen.
+ .....
- ayıp ediyorsun. ehehe
- usta borç ne bizim.
* 403 milyar tl
- şeyyy alman usulü mü yapsaydık namık?
bu para devletin borcu değildir...
bankalar büyük sanayiciler vs.ler düşük faiz ile yurtdışından kredi almış yüksek faiz ile millete satmıştır. bu borç o aç gözlü dev zenginlerin borcudur. nasıl aldılarsa ödesinler, bana ne bana mı sordular alırken. vatandaşın vergisi ile mi ödeyelim onlar daha zengin olsun diye ?
sikimi yesinler !
çeşitli yöntemler ile ekonomiyi düzeltip borcu kapatması.
ilk olarak vergi sisteminde köklü bir değişiklik yapmak lazım . bu ülkedeki esnafından sanayicisine kadar herkez nasıl vergi kaçırırımın peşinde . bunun önüne geçebilme adına devletin daha adil bir vergi sistemi getirmesi gereklidir .
2. olarak yeraltı kaynaklarının doğru düzgün kullanımı . o kadar çok var ve bunlar biliniyorki imf dünya bankası bu tip dünya ekonomisini yönlendiren büyük oluşumlar bunun önüne geçiyor . bi süreliğine görmezden gelip rest çekmemiz lazım .
3. yüksek faizle borç alımını durdurmak hatta tamamiyle kesmek gereklidir . borçla bi ülkeyi çok rahat yönetirsin .
403 milyar / 70 milyon= yaklaşık 5500 lira gibi bir para düşüyor kişi başına. ( yurdum insanı gibi düşünüyorum biraz müsade ) ödeyelim gitsin . ne olacak ki bizim aile 5 kişi çarp 5,5 ile 27,5 milyar yapar.. ben veririm ..ben veririmde kardeş ya gariban toprak ağası ne yapsın .. herifin aşiretinde var 8000 kişi çarp 5,5 binle yapar sana 44 000 000 tl. ohaa.. mazallah aşiretide kurutursun, feodalizmide.. hem başbakanın "çocuk yapın" demesinin sebi bu.. kişi başına düşen borcu azaltmak ..ne duydum seni "ya kişi başına düşen milli gelir ne olacakmış " sen sus bakıyım .. terbiyesiz .. aldırırım seni şimdi ergenokondan ..