türkiye'nin ihracatını arttırmaya yönelik hareketlerinin arttırılması gerektiğini bir kez daha kanıtlayan durum.
ithalat, ihracattan fazla olduğu sürece bu böyle katlanarak devam edecektir. hedef, ihracatın ithalatın önüne geçebilmesidir ama biz, ülke olarak henüz ihracat ile ithalat dengesini bile tutturamıyoruz ne yazık ki.
bir diğer konu ise türkiye'nin dış borç konusunda dünya sıralamasındaki yeri. bu, açıkçası çok da mühim bir mevzu değil bence. "abd 1. sırada ohyş", "oo ingilizlere, almanlara da koymuşuz yeah" diye sevinmedim açıkçası. sonuçta, onlar dünyanın kabadayıları. her şeyin ucu onlarda. dolayısıyla, türkiye sıralamadaki yerine bakıp "oo ama dünyada iyiyiz yaa iyi iyi" diyeceğine iç işlerine bakıp, kendi yaralarını sarmaya yönelmeli. elalemin borcu bizi alakadar etmiyor. her koyun kendi bacağından asılır. sonuçta sen 3.500.000 milyon işsizinle, gittikçe düşen ihracat rakamlarınla 270 küsür milyar dolar dış borç yapmışsın. başka ülkelerden banane, benim ülkem ne hale gelmiş. millet aç, işsiz ve umutsuz. birileri de hala ekonomik olarak büyüdüğümüzü söyleyerek bize masal anlatsın. al sana ekonomik büyüme..
diğer ülkelerle kıyaslarsak;
abd ........13454 milyar usd dolar
ingiltere ...9087 " "
almanya ...5208
fransa ......5021
hollanda ....2452
ırlanda .....2386
italya ......2587
isviçre .....1338
belçika .....1271
avustralya... 891
avusturya.... 832
isveç ....... 669
hongkong .... 631
danimarka ... 607
yunanistan... 552
norveç....... 548
portekiz .... 507
finlandiya 364
türkiye ..... 271 " " "
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, agresif bir tarzla , her toplantıda ekonomideki başarılardan sözediyor!..Büyümeden, IMF'ye borçların ödenmesinden, yabancı sermayenin gürül gürül akmasından dem vuruyor ve herkesin gözünün içine baka baka ciddi tahrifatlar yapıyor. Seçime giderken medyayı fena halde rehin aldığı için de pek kimse çıkıp o öyle değildir, böyledir de diyemiyor, ya da diyenlerin de itirazı bu laf kalabalığında kaybolup gidiyor
Özelleştirmeler ve yabancılara satışlar, Türkiye için bir başarı öyküsü olamaz. Bir kere bununla gelen yabancı sermaye yeni yatırım,yeni istihdam,yeni katma değer yaratacak girişler değil, eldekilerin devridir. Tapuların el değiştirmesidir. Bunları satmakla Türkiye kazanmış mıdır? Telekom gibi bir kar üreten kuruluşu satmakla Türkiye ne kazanmıştır? Finansbank, Dışbank, Garanti, TEB,Akbank, PO, hisselerinin tamamın ya da bir kısmını yabancılara satmakla kendi adlarına başarılı operasyonlar yapmış olabilirler ama bu satışlardan Türkiye ne kazanmıştır? Kaldı ki, bu yolla gelen yabancı sermaye , bir kerelik gelmiştir, yeni Telekomlarınız mı var yeniden satılacak ?
SICAK PARA BAĞIMLILIĞI
Yine de bu bir kerelik satışlarla gelen yabancı sermayenin, cari açığı hızla uçuruma götüren çarpık büyümenin finansmanına yetmediği ortadadır. ithalata ve yine artan ölçüde ithalata dayanan büyüme, cari açığı 31 milyar doların üstüne çıkarmıştır. AKP iktidarının ilk yılının sonunda2003'te bu açık 8 milyar dolardı, 2006 sonunda 31 milyar doları geçmiştir. Yani yüzde 287 artmıştır. Bu açığın finansmanı tabi ki yabancı sermaye girişi ile olmamıştır. O yıllarda (2002-2004 dönemi)yabancı sermaye girişine bakın, yılda 1-2 milyar dolar ve onun da neredeyse tamamı emlak satışlarından sağlanmış. Yani Özelleştirme ve banka satışlarının başlamadığı yıllar. O zaman cari açığı finanse edecek tek kaynak sıcak para olarak arzı endam ediyor. Sıcak para stokuna baktığımızda AKP iktidarının ilk icraat yılı sonunda 16 milyar dolara yakın iken 2006 sonunda 65 milyar doları aşmış, yani yüzde 306 büyümüş..Bu para girdikçe ekonomi çarkları dönmüş, girsin diye de Türkiye, bu spekülatif sermayeye dünyanın en cazip reel faizini vermekten geri duramamış ve bütçenin yüzde 30'lara yakını borç faizi olarak sıcak paracılara aktarılmış..
GERÇEK ŞUDUR !!!
Tahrifatlar baş aşağı edilip doğru okunursa, görünüm şudur: Türkiye, AKP iktidarı döneminde de yüksek reel faiz ile cezbedilen spekülatif sıcak para girişi ile büyümüştür. Dünyada hızlı bir sermaye birikimi sürecinin yaşanması ve likidite bolluğu yaşanan konjonktürün henüz sonuna gelinmemiş olmasının da etkisiyle, sıcak para girişi AKP'nin şansı olmuş, çarklar bu para ile dönmüştür.
Ama bu hiç de hayırlı bir süreç olmamıştır. Yılda yüzde 6-7'leri bulan bu dönemin büyümesi, istihdam yaratmayan, Türkiye'nin üretim gücünü düşük döviz kuru karşısında eriten, küçük sermayedarını ezen, tarımını çökerten ve ileriyle büyük enkazlar taşıyan bir büyüme olmuştur. Doğrudan yabancı sermaye girişleri, başlangıçta emlak satışından başka birşey değilken son iki yılda özelleştirme ve banka satışlarının etkisiyle kabarık görünmektedir ama izleyen yıllarda bunların bir atımlık barut olduğu anlaşılacaktır. Ne özelleştirme ne de varlıkların yabancılara satılması Türkiye için övünülecek ve yarar getirecek icraatlar değildir. Türkiye bunun bedelini bugün yoğun bir işsizlik ve yoksullaşma ile ödemekte, gelecekte de çok ağır bedellerle yüz yüze gelecektir !!!