Eski * Türkiye'yi mastürbasyon yapan çekingen, ezik bir ergen, diğer devletleri potansiyel malzeme olarak düşünürsek,
Türkiye bugünlerde o ezikliği atmış çapkının önde gideni olmuştur.popülerdir. Biraz dikkat ve basiretle potansiyel malzemelerini kullanma politikasını iyi icra edebilecektir. bırak kendine yetmeyi arkadaşlarına bile ayarlıcaktır. *
turgut özal , adnan menderes , süleyman demirel bile gelip geçse hala milletçe çalışıp bu ütopyayı gerçekleştirme olanağı vardır sonuçta kaynak bakımından herşeyimiz var.
geçmiş zaman mimozasıdır. günümüzde dışa bağımlılıkla kendi kendisine yetemeyen 7 ülkeden birisi oluverdiğimiz açık. ben bunu bir müfredat saçmalığı olarak görmüyorum. yani almanlar yenildi diye bizim de yenik sayılmamızdan, kaybedilen savaşları bir tümceyle geçiştirmemizden farklı bir şey bu.
bir dönüşüm, geriye gidiş süreci yaşanmasıyla ilintili durum. türkiye bir tarım ülkesi olarak, ekim- dikim planlaması denilen olguyu dahi çözmüş değil. yani bir ürünün yüksek fiyatla satıldığı yılı takip eden yıl o ürünün dağ- taş- bayır- tepe neresi bulunursa oraya dikilmesi -1000 dönümlük dikimin 10000 dönüm oluvermesi- ve sonuçta ürünün bolluğundan dolayı gayet minimal fiyatlara satılması- para etmemesi- yazgımız haline getirilmek isteniyor. elbet bu devletin tarıma ne denli bütçe ayırdığından tarımı ne ölçüde desteklediğinden bağımsız değil. tarım, desteklenmiyor ülkemde. bilinçli tarım politikaları yok. tuta absoluta diye bir zararlı domates başta olmak üzere dünyayı talan etmiş, ortam halinden memnun seyirci kalıyor.oysa, yurtdışında bu zararlının tuzakları dahi devlet desteğiyle kotarılıyor. çiftçiye leğenler tanzim ediliyor. ülkemde klasik masa başında zararlılar önleniyor, ziraatçılar dikili alanları gezmiyor. köküne kadar bir başına buyrukluk ve kokuşmuşluk var. bir ilçenin ilçe tarım müdürü o ilçeyle özdeşleşmiş mevcut ürünün kaç dönüm dikildiğinden bihaberse sorun büyük demektir.yılda bir kere dahi ekip olarak tarla ziyaretleri ve çiftçiyi bilinçlendirme toplantıları düzenlenmiyorsa herkes yerinden memnunsa söz küçülüyor elimizde.
türkiye'deki tarımın durumu belki de klasik tarafından bir devlet eleştirisi halini alıveriyor. tohum denilince israil denilir durur fakat kimse demez israil'in devlet olarak tarıma ayırdığı bütçe nedir ne değildir? türkiye iki tarım profesörünü yurtdışına göndersin ortam yaratamadığı için. onlar devlet eliyle vaziyeti desteklesin, ciddi bütçe ayırsın. fark küçülmüyor, büyüyor böylelikle. akabinde suçlu kim diye düşünüvermek kalıyor insanımıza.
bor minerali vardır yıllardır kafalara kazınan. kaynak varlığını, üretim ve icraat yokluğunu gösteren. devlet politikası olacak üretim sektöründe. yoksası üretimsizlik olur devamlı dışardan ürün almak olur, yetememek olur, bağımlılık olur.
Ya, yıllardır bu terane. Şimdi ben size desem ki "ben kendi kendime yetiyorum" ne anlarsınız? Mastürbasyon he mi? o işte.
Tarım ithalatı yapmamakla övünen, portakalı lüks zanneden, muzu göremeden büyümüş, etin tadını unutmuş bir nesliz işte, böyle takılıyoruz kendi kendimize.
çünkü, kendi kendini yiyerek bitirmek isteyen, kendisini başkasına yar etmeyen bir ülkedir. yetmek kelimesi sanırım bu anlamda kullanılmıştır. karıştırmamak gerekir.
çocukluğumuzda, yani 80'li yıllarda gerçek olan bir sıfattır, ve aslında çok önemlidir.
ama son zamanlardaki hükümet(ler) çiftçiyi bitirerek, darıyı, pamuğu bile dışardan almamızı sağlamışlardır, kendi çiftçimiz yerine elalemin çiftçisini zengin etmek uğruna. artık kimin, hengi ülkenin direktifi ise?
hatta son günlerde hayvanları bile dışardan almaya başladık, malum, elin hayvancısı zarar görmesin ne de olsa.
yabancı ülkeler üretmeyen, sadece tüketen, yani iyi bir pazar olan bir türkiye istiyor; bizim dışa bağımlı hükümetlerimiz ise buna göz yumuyor. sonra aç kalan çiftçiye kömür yardımı yapıyor. oh ne ala dünya be!
ülkemizde yetişebildiği halde ithalatı yapılan ürünler olduğu sürece -hammaddenin bizim ülkeden alınıp yurtdışında işlenerek ülkemize ithal mal olarak gelmesi durumu da var tabi o ayrı- gerçekleşmeyecek ülkenin görünen kısmını açıklamayan cümledir.