aynı sözleri bir rustan duymuşluğum vardır. neden kızların gözleri yerde yürüdüğünü, yolcu otobüslerinde neden kimsenin şarkı söylemediğini de sormuştu bu eleman.
91 doğumlu gezenti bir azeri kızının maceralarından yola çıkarak mensubu olduğu toplumu kötülemek adına yapılmış anlamsız bir genellemedir. belki de yazar kendisinden bahsetmiştir zira kendimi de dahil ederek belirtmek isterim ki çevremdeki pek çok insan gayet kaliteli ve sosyal aktivitelere katılımın yüksek olduğu, kültürel ve turistik gezilerin hayatlarında fazlasıyla yer kapladığı bir hayat yaşıyor, bunun en önemli sebebi maddi gelirin yeterli olmasıdır. karnını doyuramayan, evine ekmek, çocuğuna içmesi için süt götüremeyen bir adama 'sen yaşamayı bilmeyen, los angeles e dahi gidemeyen, sinemadan- tiyatrodan bihaber malın tekisin,yaşamaksa bahçemdeki otlar bile senden daha iyi yaşıyor' desen o adamın sana vereceği tepkiyi hayal dahi edemiyorum. bu sebepten başlık sıçarken bile dikkat etmek gerekiyor.saygılar
elin trusti 1 ayda türkiye turu yapıyor bizim memlekette adamın gördüğü tek yer köy ilçe ve bağlı olduğu il bi de askerlikte gittiği memleket. bu, bu kadar...
doğrudur. ama bunun öncelikle nedenlerine bakmak gerekir. ilk bakışta da gelir düşüklüğü göze çarpar. adam ay sonunu zor geçirirken ondan lüks restorantlara, lüks tatil otellere gitmesinin, bol bol film izleyip kitap okumasını bekleyemezsiniz. ikinci etken ise dindir. bara gitmenin ve içmenin günah olduklarını düşündükleri için gitmezler, tatilde çıplak kızları göreceklerini düşündüklerinden evlerinde otururlar. türkiye'deki yaşam kalitesinin düşüklüğü acı ama gerçektir.
''Kendi halkını küçük görmek'' olarak algılanmaması gereken durumdur. Gerçekçi bakmak lazım. Şöyle ki:
Türkiye'nin her ne kadar laik, demokratik bir düzende olduğu söylense de, yasalarda böyle yazsa da durumun aslında farklı olduğunu görebilenler için böyle olmadığı gayet açıktır.
Türkiye halkının toplumsal yapısını dini olgular * ve ahlaki yapı oluşturmaktadır. Ve bu iki olgu insanların tamamen özgür olmalarını engellemektedir. Bir nevi, öğrendiklerimiz, korkularımız ve toplum yapısı dizginlemektedir bizi.
Peki ama bu kötümüdür ? Bence değildir.
'' Yaşamayı bilmek. '' kavramını nasıl algıladığına göre değişir. Bence yaşamayı bilmek çılgınlar gibi gezip eğlenmek, hoplamak, zıplamak değildir. insani değerlerimle, çalışarak, topluma yararlı bir birey olarak, ''tüketici değil, üretici'' olarak yaşamaktır.
Bizim ülkemiz herşeyin en pahalı olduğu, memleketine en çok zam haberi veren ve neredeyse büyük çoğunluğu işsiz ya da asgari geçim sınırının altında yaşayan insanlardan oluşur. Dolayısıyla yaz mevsimi geldiğinde dikkat edilirse, ülkemize ilk gelenler pörsümüş, yaşlı turistlerdir. Kuvvetle muhtemel emeklidirler. Türkiye'de emekli; karnını zor doyuran insanlar olarak bilinirken, yurt dışında artık maddi açıdan her türlü güce sahip ve bu saatten sonra çalışmayıp sadece hayatın tadını çıkaran insan anlamına gelir. Kendi vatandaşının hayatını bu kadar zorlaştıran bir ülke daha yoktur kanımca. Zira oteller yabancı turistlere yerli turistlerin ödediği bedelin yarısına her türlü hizmeti verir.Kısacası gezmek, görmek türk ya da azerinin değil herkesin hoşuna giden ve istediği bir şeydir. Bu durumun bizde az olmasının sebebi kesinlikle gelir seviyesiyle alakalıdır. Ha bir de bahsi geçen kız galiba bizim çocuklar gibi yarış atı kıvamında sınavlara girmiyordur.
turkliye halkinin kaygilari vardir efendim. ondan dolayi ozgur hareket edemez.
yasam kaygisi olmayan insanlarin bir kismi bu azeri kizcagizin yaptigini yapmaktadirlar, ama burjuvazi sagolsun bizler yasamayi bilesk de yasayamiyoruz.
tanıma bakarak, bi tarafımla güldüğüm başlıktır.
şimdi burdan henüz ailemden onay olmadan vize dahi vermedikleri yaşta backpacking yaptım, efenime sölim bungee jumpingle, roaller coaster la adrenalin ibresini 300e vurdum, üç kıtada attırdım, iskoç eteği giydim ve dahi alplere tırmandım bikbik diye cırlasam, ve fakat siyasetin s sinden, alın terinden, yozlaşmadan, asimilasyondan, örften, sıla-ı rahimden, erdemden, vefadan ve cümle cemîlinden bihaber olsam yaşamayı biliyor mu olmuş olacağım?
tam olarak evet öyledir demeye yeterli midir bilemesem de benzer bir görüşe adapteyim ben de bir süredir. özellikle evlendikten sonra farkettim. bunun sebebi evlenince daha bir farkında olması insanın çevresinin, ve çevresinin de aynı farkındalığı insana koyması olabilir.
her tatilde ki bu normal haftasonları da olabilir mutlaka bir yere giderim. uzun tatiller de de uzunluğuna istinaden yurtdışına çıkarım mutlaka. bu bazen otobüs ile bursada ya da istanbuldan yunanistana gitmek olur -gidiş geliş 100 lira- bazen daha uzun ise daha ilginç yerlere olur.
basit bir hesapla yazın ortasında marmariste geçireceğiniz 10 günden daha ucuz olur venedikde 10 gün, pragda 10 gün, hatta ve hatta çinde-guangzhou da 10 gün.
bunu duyan her insan da çok paran var sanır, "ooo yine yurtdışı ha" diye bakarlar, şimdi bile bu satırları okuyan sen zengin piç diye düşünüyorsun; oysa öyle de değil, yani en basitinden 7-8 günlük bir gemi seyahati 600 euro. çektir kredi kartından 12 ay vade ile, 3-5 ay önceden al biletini yarı fiyatına bir de. toplamda 4 ülke gez. cep telefonunu her sene değiştirip milyarlık telefon alacağına git gez bak göre ne var ne yok nasıl yapıyorlar onlar. cep telefonu kullanmaktan vazgeçersin yeni kültür gördükçe, bu işi finanse etmeye devam için.
tatilin mi var iki gün. git otogara, ilk kalkan otobüse bin nereye gittiği hiç sorun değil, biraz uyu uyan uyandığında anda neredeysen in. gez orayı. böyle işte.
olm bak aklıma geldi sayın türk, ben hem bu sana anlatacağımı yaptım hem de düğün yaptım. param çok çünkü. vatan haini bir sorosçuyum.
şimdi ortalama bir evlilik ne olursa olsun her eşya dahil en az 15-20bine patlar. düğün ise, yer+damtlık+gelinlik+davetiye+otu boku+ düğün masrafları+kuaför derken kafadan 7-8bin tutar. hadi 5000 de.
o beşbini bir sürü salak insan tüm gece hopalsın zıplasın diye bir gecede harcayacağına o parayla karınla yurtdışında balayına git. hem de en olmayacak pahalı olduğuna inandığın yere git. parasız kalırsan orada gidersin türk büyükelçiliğine seni sike sike geri getirmek zorundalar, süper de macera olur.
hatta bak taylandda koh samui diye bir ada var oraya git. deniz kenarında süper villa şeklinde bungalowlar var. tabi oralara bekar gitmek daha doğru olabilir.
hawaiye gitsen 10 günlüğüne rezervasyonlu tur ile adam başı 2000 euro tutar o da zaten 8000 lira. bahamalar desen ha keza aynı, olm akıllı ol.
yabancı dil öğren, yurtdışı gör ki ülkeni daha rahat satabilesin, sorosun gözüne girebilesin. vatan hainliği bugün pahalı bir zevk. sen fakir vatan haini gördün mü. olmaz zaten.
yaşam standartları konusunda geri kalmış olsa da bunu yakın tarihinde yaptığı pekçok saldırı veya savaşa vermek gerekir. yoksa ülke mezopotamya'da değil de iskandinavya'da olsaydı galiba biz de şu anda singapur'daki lüks rezidanslardan yazıyor olurduk sözlüğe.
yalnız tek sorun, buraya giden dönüşte kesin insan olarak dönüyor. dönüşte yabancılık çekersiniz türkiye'de. medeniyet burası aslında.
2 aylık maaşım o kadar diyor olabilirsin. deme. buraya gidip döndükten sonra sana kazandıracağı sınıfsal bakışını/sınıfının sana bakışını düşün. dönünce patron maaşını arttırır olm, böyle bu işler.
diyelim ki liseden yeni çıktın 18 yaşındasın. evladım hayatta daha güzel bir şey var mı? daha başındasın lan. sok geç herşeye yaşındasın. sok geç işte. atla trene git avrupaya. takıl oralarda 2 sene. gel snra buraya üniversite oku. bitir git yurtdışında master yap, gel geri biraz dur, tibete git yoga yap. sonra gel 1 ay askerlik yap. yaşın kaç? 27-28. master yaptın. askerlik yaptın. bi sürü ülke gördün. dil ğrendin. burda kalsan da aynı yaşta hayata başlamaya hazır olacaksın. ama belki master yapmamış hiç yurtdışı görmemiş yabancı dil bilmeyen biri olacaksın. üstüne de askerlik 1,5 sene yapmış olacaksın. yaş kaç? 27-28. buyur memursun. memur zihniyeti.
bilgelik; bebğim, tibette lhasa'da brahmaputra grand hotelde iki full masaj ve yoga arası geceliği 130 dolarlık fahişe ile yattıktan bir saat sonra çıkıp o otelin arka sokağında çöpün yanında 3 dolarlık fahişe ile duvarda seviştikten sonra, fark olmadığını öğrendiğin anda gelecektir.
yaşamayı bilse de tek parça halinde kalamıyor efendim. bizim ülkemizde saat 6 dan sonra sokakta olan kızlara ya tecavüz ediyorlar ya kafalarını koparıp boş arsalara, bağlara, bahçelere atıyorlar. erkekler içinde farklı bir durum yok. e doğal olarak millet de "yaşamayı bilmeyeyim kafam yerinde kalsın" diye düşünüyor. *
bu sorun türk halkının yaşamayı bilmediğinden değil, yaşamı boyunca hep yaşamak için mücadele etmesinden kaynaklanmaktadır. aslında en cesaretli, zevkine en düşkün milletlerden birisiyiz. ancak 6 yaşında başlayan okul macerası 23 yaşına kadar devam etmekte( tabi bide okuyamayan hayata calışaak erkenden atılanlar var.) sonrasında en iyi mevkiye en çok çalışanın alınacağı empoze edildiği için sosyal yönümüz köreltilmektedir. sonrasında askerlik iş derken bir aile kurulur. sonrasında ise artık yeni doğan çocuk için bir çok fedakarlık yapılır. tıpkı babanız ve annenizin size yaptığı gibi. bu kısır döngüdür. bu sürede şansı olanlar belki bi kaç kaçamak yapma fırsatı bulurlar. bazı insanlar doğustan sanslıdır ki babası zengindir vs... bunlar her millette olabilir zaten. tek zevki futbol maçı izlemek olan, başka zevklere maddi olarak veya zaman olarak gücü yetmeyen bir milletin evlatlarını başkaları ile kıyaslamak çok saçmadır. o çocuklar gelsinler bu yaşam mücadelesinde pes etmeden yaşasınlar da görelim bizlerde. her soruna yaşı ne olursa olsun göğüs germeye çalışan yurttaşlarımız, elbet bir gün o medeni ülkelerdeki insanların yaşam seviyelerine ulaşacaklarıdr. ve o zaman bizde nasıl eğlenebildiğimizi tüm dünyaya göstermiş olacağız.
brezilya da fakir , kuba da fakir , dogu avrupa da fakir ama egleniyor adamlar vesselam. bizim türklerde hala bik bik bik.
bir de kazık kızlarını yalnız başına bakkal bile göndermeyen elemanlara kafa girsin.
bizim işsizlik değerlerimiz ile ab aynı. bizim ile aynı demografik ve ekonomik scalada yaşayan ülke insanlarına sen turist diye bakıp el üstünde tutuyorsun.
bu ekliptik bir şey. türkiyedeki her türk yurtdışı görse ülke zaten kalkınır.
Katılmak istenmese de katınılan düşünce.
Kitap ve gazete okuma oranlarına, sağlık harcamalarına, konser ve tiyatro harcamalarına yıllık bazda bakın. Sonra başka ülkelere bakın, farkı anlayacaksınız zaten.
Türk halkı genellenemese de ne kadar zengin olursa olsun tv başında geçirir saatlerini. Bazen de komşu, akraba ziyeretine gider orada tv karşısında geçirir saatlerini.
Yanlış hatırlamıyorsam Rusyada yıllık kitap okuma oranı kişi başına 17 civarındayken, Türkiye de 1 kitaba 17 kişi düşüyor. (Rakamları tamamen üfürmüş olabilirim.)
Sadece gezip görme olayı değil, sosyal insan olma olayından bahsediyorum. Maalesef dünyanın en çok facebook kullanan ülkelerinden biri olmamızdan, zamanımızı twiterda sözlükte yitirmemizden de anlaşılabiliyor bu.