türkiye ekonomisinin iyi olduğunu kabullenememek

entry169 galeri0
    44.
  1. cepteki paraya bakıp tekrar konuşulması gerekir.
    0 ...
  2. 43.
  3. üretmeyen bir ekonominin bir gün fena patlayacağı bilincine sahip olan bireyin düşüncesidir. üretmeyen bir toplumların sonu bellidir. elbet bu sıcak parada bir gün bitecek, üretmeye ihtiyaç duyacağız ama çok gec olacak. evet türkiyenin ekonomisi iyi değildir kabul etmiyorum.
    bir örnekle açıklamak gerekirse; eskiden oturduğum semtte üç tane fabrika vardı, üretim vardı, halk huzurluydu, sıkıntı yoktu, zenginlik vardı. ama şimdi? hepsi kapalı, üretim yok, halk para kazanmanın peşinde ama iş yok, istihdam sıkıntısı var ve gelecek nesiller sıkıntılı. *
    kısacası dışa bağımlıyız net bir şekilde. buda iyi değil, işte bu yüzden kabullenmiyorum ekonominin iyiye gittiğini yada gercekleri gördüğüm için kabullenemiyorum, bana bütçe fazlası var demeyin ; benim cebim sürekli açık vermekte.
    1 ...
  4. 42.
  5. iyi de bu benim cebime niye yansımıyor. patronlar, sürekli büyüyor. benim gibiler ise yerinde saymağa devam ediyor, hatta aşağı doğru hızla ilerliyoruz. devlet ekonomisi büyüyor ama halk ekonomisi küçülüyor. demokrasilerde önemli olan halktır.
    1 ...
  6. 41.
  7. 40.
  8. krizle beraber türk ekonomisi baya ilerledi. ama bunu çok net bilin bu akp sayesinde olmadı. devletin başına öküz koysan zaten bu ülke bundan daha çok gelişir. biz mus cumhuriyeti değiliz tarihimizde osmanlı selçuklu göktük hun gibi devletler imparatorluk kurduk yakın akrabalarımız babürler imparatorluğunu kurdu memlukleri kurdu. türkiye kimse başa gelirse gelsin aksi bir gerileme bilerek yapılmaadıkça ilerler.
    edit:fakir edebiyatı yapmayın. çıkın yollara bakın arabaların markasına ve içinde kaç kişi seyahat ettiğine. kullandığınız telefonlara bakın bilgisayarlara bakın. fakir edebiyatın yapmayın....
    0 ...
  9. 39.
  10. 2000 yılından beri hizmet ve sanayi işlerinde ticaret yapan biri olarak her yıl ticaretin bir hayli geriye gitiiği gören biri olarak mantıken yapamadığım eylemdir.
    kabullenememek değil kabul etmemektir bu ayrıca, kendi yalanlarınıza inanıyorsunuz bari biz inanmayalım.
    1 ...
  11. 38.
  12. ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca zihniyeti.
    0 ...
  13. 37.
  14. bağımsız ve bağlantısız uzman ekonomistler tarafından kabullenilmiyorsa, dikkate alınmalıdır. yoksa cebinde kaynağı belirsiz tomarla para ile gezip, ağzını köpürte köpürte "ekonomi iyi" diyenleri dikkate neden alalım ki? ihracatınız belli, ithalatınız belli... arasındaki fark belli. bu fark birgün vatandaşın kıçına girecek mi ona bakalım. işi olan ve maaşını düzenli olarak alan insanların tuzu kuru ama iş aradığı halde iş bulamayanlara "ekonomi iyi" dersek, götleriyle gülerler bize.
    1 ...
  15. 36.
  16. 35.
  17. 3.Pembe AKP yalanlarına yanıt ;

    Aşırı ısınan ülkemizin ekonomisi alarm veriyor, bilmem birileri fark edebiliyor mu?

    Özellikle her şeyi normal karşılayan % 50lik kesimlerin ilgi alanınıza giriyor mu?

    Benim diğer % 50 lik kesimin içinde olmam sıfatıyla ilgi alanıma giriyor.

    Hani sürekli söylenen büyümede rekor üzerine rekor kırıyoruz, kişi başına düşen milli gelir yükseldi, istikrar çok iyi gidiyor aman bozulmasın diyorlar, peki bu şartlarda sürekli borçlanarak yaşamak ne kadar mümkün olabilir ki!..

    Mümkün olup olmadığını tarih bizlere defalarca göstermiştir ancak bunu gözüne perde inenler göremezler.

    Ağza çalınan bir parmak bal misali birileri tarafından sürekli yeniden Osmanlı imparatorluğunun kurulması canlandırılmakta ama koskoca imparatorluğu batıran nedenlere kimseler değinmiyor.

    Osmanlı imparatorluğu defalarca borçlandırılmış hatta borçlanarak uzunca bir süre yaşamak zorunda kalmış ve sonu iflas olmuştur.

    Nedenlerine baktığımızda birilerinin yaşam tarzlarından taviz vermemesi, batılaştığını zannetmesi, batının bastırması, gösteriş, lüks, zevk ve sefalar ı sayabiliriz.

    Anayasa Hukukunun önde gelen fikir babalarından Prof. Dr. Tarık Zafer Tunaya insan Derisi ile Kaplı Anayasa adlı kitabında

    Abdülmecit dört kez, Abdülaziz dokuz kez, ikinci Abdülhamit on bir kez borçlanmışlardır. 20 yüzyılın başlarında Osmanlı hazinesi alay konusu olmuştur. 1907 yılında Brükselde yapılan şenliklere Kralın davetlisi olarak katılan Osmanlı elçisi Esat Cemal (Paker) beyin sırmalı, nişanlı üniforması ertesi günkü gazetelerde şöyle haber olmuş Osmanlı elçisinin elbisesindeki altınlar devletin hazinesindeki altınlardan çoktu

    Diye belirtmiş.

    Aslında bu gösteriş merakı her dönem ulusların sonunu hazırlamıştır. Orta Asyada kurulan birçok Türk devletlerinin de sonunu getirmiştir günümüzde de durum pek farklı sayılmaz.

    Osmanlı imparatorluğu ayakta kalabilmek için devletlere değil özel kişilere, banker denilen tefecilere borçlanıyordu. Bunlar Palmer, Mires, Roçider gibi büyük sermaye sahipleriydi. Borç parayı veren bu çok uluslu tefecilerdi fakat ödenmesi için baskı yapan ait oldukları devletleriydi. Borçlar koşullu olarak verilirken nerelere harcanıp harcanmayacağına saptama hakkına sahiplerdi. imparatorluk 1875 yılında iflasını ilan edene kadar batılı devletlerin ; bu devlet borçsuz yaşayamaz ilkesi Osmanlı yönetiminin değişmez politikası olmuştur (2)

    Nasıl tıpkı günümüzdeki gibi George Soros, Bilderberg, Rockafeller, Maurice Strong vs ler gibi uluslar arası güç odakları dünyaya kendi çıkarlarına göre şekil verirken onların emrine tabi olan her denileni yapan liderleri seçerler ve halktan alınan kaynakları uluslar arası şirketlere devredilirken değişen bir şeyin olmadığını görmekteyiz.

    Bu bankerler Osmanlının dostunu da düşmanı tayin eder, kendi silahları satar, savaşları kışkırtırlar, işgal ederler, toplumların kalkınmamasından, sanayileşmemesine kadar kararlar hep onların emriyle gerçekleşip yasaklamışlar bilumum ambargolar uygulamışlar.

    Sizlere çok tanıdık geliyor öyle değil mi?.

    Verdikleri parayı garantilemek için 1881 yılında kurulan ve 42 yıl varlığını sürdüren ulusal kurtuluş savaşımızdan sonra Lozanla kaldırılabilen dış borçları denetleyen Duyunu Umumiye’yi kurmuşlar.

    Tüm bunlardan ders almayan Osmanlı dışarıya borçlanmayı çok doğal saymış hatta büyük coşku ve bayram havasıyla ilan edilen 1908 ikinci meşrutiyetten sonra da tutsaklık zincirlerini kıramamış dokuz kez daha Avrupa piyasalarına avuç açılarak borçlanılmıştır.

    istiklal savaşı sonrasında emperyalistlerin tekrar tekrar ağına düşmemek kesin bir ilkeydi. Atatürkün deyimiyle Duyunu Umumiye belası 80 milyon liraya varan borcun tümü 1943 yılında ödenmesiyle ortadan kalkmıştır. 1951 yılına kadar borçlar varsa da bunlar baskı tehlikesi yaratmamış bir kısım yabancı şirketlerin millileştirilmesinden doğmuştur.

    Demokrat partinin iktidara geçtiği 1951-1960 döneminde dış borçlar hızla artmışAmerikan kredisi ile kapatılmak istenmiştir ,borçlanarak yaşamak ilkesi Cumhuriyet yönetiminin de içine de yerleştirilmesi sağlanmıştır (3)

    Evet, iktidarlar tarafından defalarca borç yapıldı ve bu borçlar karşılığında her türlü tavizler verilirken ödenen bedellerde çok ağır olmuştur.

    1927 yılında ülkemizde 94 tane bankacılık, madencilik ve demiryollarına yatırım yapan yabancı şirket sayısı varken bunların tümü kısa sürede devletleştirilmiştir. 1923-1938 yılında tüm yoksulluklara rağmen her yıl %9 büyüme sağlanmış ve Yüce önderimiz Mustafa Kemal Atatürkün güçlü ekonomi politikası sayesinde 1923 yılında devlet hazinesinde hiç altın ve dövizimiz yokken 1937 yılında 21.107 altınımız ile 28,3 milyon dolar döviz stokumuz bulunuyormuş.

    2011 yılına gelindiğinde ülkemiz yabancı şirketlerden geçilmezken milli şirketlerimiz elle sayılabilecek kadar azalmıştır, son kalan değerlerimizi de özelleştirme adı altında birilerine son sürat devredilmekte.

    Avrupa ve Amerika her zamanki gibi ülkeleri borçlandırarak, sömürerek, bağımsızlıkları yok ederek, işgal ederek, bölüp, parçalayarak yaşamını sürdürürken aslında değişmez politikalarını uygulamaktalar.

    Ya bizler, bugüne kadar tarih basamaklarına basa basa geldik umarım bugünkü yönetimler ders almışlardır demek isterdim ama nafile 21 yüzyılda da aynı hataları tekrar tekrar tekrarlamaktayız.

    Alınan borçlar karşılığında bağımsızlığını, sosyal, kültürel, ekonomik, siyasal gelişmelerine koydukları ipoteklerle yaşamak zorundasındır.

    Borç yiğidin kamçısı demiş atalarımız ama ülkemizde hiçbir yiğidin bu kamçıya dayanacak hali kalmamıştır, devletin borçları artarken buna karşılık ta birilerinin de kârları katlanmıştır.

    Sürekli pembe tablolar çizerek kalkındığımızı, büyüdüğümüzü ifade eden AKP'nin işte matematiğini bozan gerçekler;

    Ekonomik işbirliği ve Kalkınma Teşkilatının raporuna göre işsizlikte dünya ikincisi, yoksullukta dünya üçüncüsü ülke olduğumuzu belirtmiştir, ülkemizde 5,1 milyon kişi işsizlikten kıvranırken, yoksulluk sınırını 2 bin 871 liraya dayanmıştır.

    Gelir dağılımında eşitsizlik artmış on kişiden altısı yoksulaşmıştır ama tüm bunlara karşın zengin sayımız artmıştır.

    2010 yılı verilerine göre;

    Tarihin en borçlu dönemini yaşamakta olan vatandaşın bankalara olan borcu 170 milyar dolar, iç ve dış borç toplamı 644 milyar lira, sıcak para 140 milyar $, dış ticaret açığı 71,6 milyar $ la rekor kırmıştır.

    Sabahattin Önkibarın ısrarla belirttiği gibi 1994 krizi 9 milyar dolar, 2001 krizi de 10 milyar dolarlık cari açık sebebiyle patlak verirken bugün cari açık 60 milyar dolara ulaşarak açı tabloyu yüzümüze şamar gibi çarpıyor.

    Oysaki 2002 yılında;

    Vatandaşın bankalara borcu 6,5 milyar dolar, dış ticaret açığı 15,4 milyar dolar, cari açık 0.63 milyar dolarken bugün ulaşılan bu astronomik rakamları normalmiş gibi kabul edenlerin aklına şaşırmamak mümkün değil.

    Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 22 Ocak 2011 tarihinde

    Türkiye nereden bakarsanız bakın muazzam bir başarı hikâyesi Cari açıkta ise, bunda dünya enerji fiyatlarındaki artışın önemli bir ölçüde bir yansıması var. Türkiye Batı'ya göre, Avro bölgesine göre çok hızlı büyüyor
    derken,

    19.6.2011 tarihinde ise Yabancıların Türkiyede risk artıyor uyarısına karşın Mehmet Şimşek paniğe kapılmış ve güllük gülistanlık değil 63 milyar $ lık cari açığın önemli bir sorun olduğunu itiraf etmiştir.

    Ama bazı kıt düşünceli yandaşlar hala papağan gibi Türkiyenin önü açık, uçuyor, büyüyor diyerek sürekli kavram sahtekârlığı yapsalar da neremizin büyüdüğünü rakamlar meraklısına açık açık göstermektedir.

    Sıcak para kaçmasın, küresel güçler küsmesin diye iktidarlar politikalarını sürekli küresel şirketlerin çıkarlarına göre düzenleyerek neyi ne kadar halledebilir ki?.

    Bu şekilde uçmanız mümkün olamaz ancak uçuruma yuvarlanırsınız. Siyasi, ekonomik veya başka nedenlerle bağlı olduğun emperyalist devletlerin kontrolü altında kaldığı sürece bundan kurtuluşun asla mümkün olmayacaktır.

    Bir memleketin sosyal yapısı ile insanların kafa yapısı arasında sıkı bağlantılar vardır, az gelişmiş kafa yapılılar büyük devletlerle bağdaştığını büyüdüğünü falan zannederek bir süre kendilerini ve çevresindekileri oyalayabilir, avutabilirler ama sonuçta sürekli itaat eden, buyruk alan konumdadır.

    Ve yetkililere sürekli şu iki soruyu sormalıyız.

    SIRF YABANCI SERMAYEYE DAYANARAK KALKINMA OLUR MU?

    BORÇLANARAK YAŞAMAK NE KADAR MÜMKÜN?.
    5 ...
  18. 34.
  19. dünyadan bihaber olan insan düşüncesi.
    1 ...
  20. 33.
  21. çeyrek altın birim fiyatına bakan insan eylemidir.

    sene 2002 çeyrek altın 22 lira; asgari ücret 250 lira

    ve

    sene 2011 çeyrek altın 132 lira; asgari ücret 630 lira.

    şimdi türkiye ekonomisi ne kadar iyi daha net görebiliriz arkadaş? "asgari ücreti üçe katladık" diye övünen ibneler, neden "çeyrek altını, altıya katladık" diyemezler ki?
    3 ...
  22. 32.
  23. "ekonomi iyiye gidiyor da bu vatandaş bundan neden nasibini almıyor? neden hala açlıktan ölenler var? neden hala sokakta yaşayan aileler var? işsizlerden bahsetmiyorum bile" demek zorunda kalınan falan filan. ama bi yandan haklılar da, zengin adamın zaten altını euro su var. e ikisi de artınca adamlar yine zengin yine zengin. onlara ekonomi güzel paşam, orta kesim ve fakire değil.
    1 ...
  24. 31.
  25. 30.
  26. o değil de % 18 kdv nedir ya? bu ne kardeşim, afedersiniz ama sikerim böyle vergi oranını.
    edit: lan bunu yazarken bile şekere %8 zam gelmiş. çeyrek altın 141 lira olmuş. kusura bakmayın ama bu vergiler kimin cebe gidiyor ?
    1 ...
  27. 29.
  28. yazarımızın zengin olduğu gerçeğidir.
    1 ...
  29. 28.
  30. 27.
  31. benim iphone'um yok lan. nası iyi ekonomi bu ?
    1 ...
  32. 26.
  33. uyuyalım diye göğsümüzden bastıranları itip uyanmaya çalışmaktır.
    0 ...
  34. 25.
  35. hakkaten ha. hiç kabullenemiyorum bu işi.
    nasıl olur lan?
    ne demek ekonomi iyi?
    nasıl iyi olur?
    bak şimdi, hiç kabullenemedim bu durumu. ben istemiyorum ki ekonominin iyi olmasını;
    rahatça arabama benzin doldurmayı
    çocuğuma istediği şeyleri 5 defa düşünmeden alabilmeyi
    odtüden dereceyle mezun kuzenimin iş bulabilmesini... istemiyorum.

    lanet olsun, ekonomi iyiymiş ha? bak kabullenemiyorum ama...
    3 ...
  36. 24.
  37. haklılıktır, cebinde bu etkiyi görememektir yoksa koç efendi milyar dolarlarına milyar dolar katıyor diye 'yuppiii ekonomimiz iyi' diye anırmalı mı bu halk ne yapmalı

    ne zaman cebinde hisseder bunu o zaman kabullenir, hiç yormayın o çalışkan kafanızı bu işlere..
    1 ...
  38. 23.
  39. Türkiyenin ekonomosi iyidir. Kabul edilir. Fakar kime göre iyidir tartisilmasi lazim. Ben cok zengin bir insanla ayni oranda vergi ödüyorsam sokayim öyle iyi ekonomiye. Türkiyenin ekonomisi özetle kazanana daha cok kaandiran bizim gibi orta direginde yerinde sayarak yasamaya calistigi bir ekonomi tipidir. Gecmisten gelen bir altyapi sistem bozuklugu.
    2 ...
  40. 22.
  41. Yazın işsizliğin azaldığı döğrudur. Bu memleket adam olmaz demeyin adam olur ama zor zor.
    0 ...
  42. 21.
  43. yaz gelmiş, tarla işçileri toplanmaya başlanmış, mevsimlik göçler başlamış, oteller yada diğer işletmeler işçi almaya başlamış ama işşizlik düştü diye birbirimizi kandıralım.iyi peki.
    1 ...
  44. 20.
  45. kabullenilmesi gerektiğini savunan kişiyle çatır çatır tartışabilceğim konudur.
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük