Öyle istemekle olmuyor. Keşke vatandaş değişim programı olsa. Buradaki aynı şartlarla atıyorum ingilterede amerikada yaşayabilsek. Burda doğmak bizim suçumuz gibi ölene kadar buranın derdini çekmek zorunda mıyız amk?
Bir başka ülkeye, bir başka denize giderim', dedin
'bundan daha iyi bir başka şehir bulunur elbet.
Her çabam kaderin olumsuz bir yargısıyla karşı karşıya;
-bir ceset gibi- gömülü kalbim.
Aklım daha ne kadar kalacak bu çorak ülkede?
Yüzümü nereye çevirsem, nereye baksam,
kara yıkıntılarını görüyorum ömrümün,
boşuna bunca yıl tükettiğim bu ülkede.'
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecektir.
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
aynı mahallede kocayacaksın;
aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma-
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.
Daha 2 yıl önce yapılan binalar yıkılıyorsa hiç ders alınmamıştır yine birileri çalıp çırpmış işini yapmamış denetim yapılmamış size sıfır diye milyonluk tabutlar satmışlar hey halkım.
seçimlerle falan alakası olan bir konu değil aslında. hatta siyasetle bile ilgili değil.
bu memlekette ilanihaye süregelen bazı şerefsizlikler var. bunları belli bir kesime angaje etmen de çok zor. hee belli bir kesim, belli bir süredir bu konuda sınırları oldukça zorluyor. o ayrı mesele.
amma velakin bu şerefsizliklerin, itliklerin, haysiyetsizliklerin peşinden giden, bunları değiştirmeye, düzeltmeye çalışan insanların sonu hep ölüm olmuş. bu tesadüf olamaz. her şeyin bir nedeni var.
o yüzden bu ülkeyi sevmek her zaman sevenine yaramaz. hatta zaman zaman bayağı canına da kast eder.
ben hem bunları düzeltemiyorum, hem de bunlarla yaşayamıyorum diyorsan... yaşantını başka bir ülkede sürdürebilirsin.
bu ne siktir olup gitmektir, ne ödlekliktir, ne sevmemektir.
Bir latin özdeyişi ''yapabilirsen yıldızları say.'' der.
insanoğlu her şeye muktedir olamaz. her memnun olmadığını değiştiremez ve geliştiremez.
bazen şartları esnetirsin gücün yeterse, bazen de kendini esnetirsin.
mesela her gün görmeden yaşayamayacağını düşündüğün insanları yılda bir görmeye razı olursun.
ana dilinde yaşayamamaya razı olursun.
başka toplumun suriyelisi değilsen bile, ötekisi olmaya razı olursun. Çünkü sen onlar gibi davetsiz giremezsin o ülkelere. Senden kanıt isterler.
sen kimsin, nesin, ne işe yararsın, devletlerine asalak mı olacaksın, çalışan bir dişli mi olacaksın...
Gibi gibi...
demek istediğim siktirip gitmek diye küçümsediğiniz şey de 8 okka taşak ister arkadaşlar.
kalmak daha zor zannediyorsunuz, türkiye size muhtaç gibi davranıyorsunuz falan ama devlet nezdinde 90 milyon fertten sadece birisiniz. açıkçası bugünkü devlet için her biriniz iyice önemsizsiniz hatta. o kadar fazlasınız ki adamların kimseye kıyamamasına gerek yok.
işe koşturacak adam da var, askere alacak adam da var, yönetecek, tedavi edecek, üretecek vs...
kurşun askerlerle dolu bir halk. önemli kısmının da avantasını verdiğinde yapmayacağı şey yok.
ayakkabı yalarım diyen bile var.
ben kimsenin ayakkabısını yalamam. dedesinin elini öpünce darlanan adamım ben ulan el de öptük diye.
Ülkemi temelli terk etmeyi hiç düşünmedim. Neticede bizi bu “devlet” okuttu, büyüttü. Ana babamız bı devlete hizmet edip bize lokma yedirdi. Şimdi yönetenleri beğenmiyoruz diye anavatanımızı terk edecek de değiliz. illa ki devran dönecek. Kalıp bunu görmek için çalışmak daha keyifli.