%80 gibi çok çok büyük bir orandır. ülkemizin kalkınması yolunda en büyük engellerden biridir. maalesef günümüz lise gençliği ülkesi adına hiçbir şey yapmayıp sürekli bir şeylere özenme peşindeler. kültürsüzlük ise hat safhada. gerçekten vahim durum. şuan ismail yk dinleyen liseli oranı %70 ise sinema ya da tiyatroya giden, aynı zamanda klasik müzik dinleyen liseli oranı %5 gibi dehşet verici bir durumdadır. yazıktır vallahi.
zorunlu tanımdan sonra açıklamamıza geçebiliriz. türkiyedeki kültürsüz liseli oranını irdelemek için öncelikle sistemi ve çevreyi kurcalamak gerekir. sözel sınıflara sadece matematikten korkan insanların gitmesi de bu kültürsüzleşmenin sonucudur. sayısal bölümlere "doktor olcam ben" gazıyla gönderilen öğrenciler de bu kültürsüzlüğün parçasıdır. kültür problemini incelemek için öncelikle bu bölüm saçmalığına bakmak gerekir. öss diye bir sistemde ben edebiyatçı olmak istiyorum diyen bir öğrenciye matematik çözdürülmesi de bu kültürsüzlüğe sebep olan etkenlerden biridir. bu süre zarfında o öğrenci kendini farklı açılardan geliştirebilecekken önüne matematik engeli takılmıştır. lisede verilen edebiyat eğitimi de bu kültürsüzlüğün sebeplerindendir. 4 yıllık lise hayatımda bir tane kitap okutturmayan ve teşvik etmeyen öğretmenler lise son sınıfta bütün kitapların yazar isimlerini ezberletmektedir. bir kültürsüzlük varsa bu kitap okumayan öğrencide değil, onu kitaba teşvik etmesi gerektiği halde sadece kitap isimleri ezberleten öğretmendedir. bir kültürsüzlük varsa ingilizce öğretmenleri yüzündendir. ilköğretim dördüncü sınıftan başlayıp lise sona kadar sekiz yıl ingilizce "öğretilen" insanların liseden mezun olunca tek kelime ingilizce bilmemesi orada verilen eğitimin yetersizliğinden ve ekonomik şartlardandır. aynı yaşlardaki bir özel okul öğrencisi ingilizceye hakim olmaktayken düz lise öğrencisi wat ken ay du seviyesinde gezmektedir. bir kültürsüzlük varsa bu müzik dersi yüzündendir. çünkü insanları yeteneklerine göre cesaretlendirip bir enstürmana teşvik edecek öğretmenler yerine öğrencilerine "serbestsiniz. ben solfej çalışacağım." diyen öğretmenler vardır. bir kültürsüzlük varsa "ben sözele geçmek istiyorum." dediğimde "o aptalların içinde ne işin var?" diyen müdür yardımcısı yüzünden vardır.
geri dönüp bunlara baktığımda çok pişman oluyorum, boşa giden dört yılım için. artık üniversite öğrencisiyim ve birilerinin beni bir şeylere teşvik etme yaşım geçti. önümde dört yılım var. umarım lise gibi geçmez.
oranı çok yüksektir. internette, sokakta açıkça kendileri belli olur. kimi elinde tesbih, ceket omuzda reisçilik oynar; kimi yeşil parka giyip birkaç kitap okuyarak ilerici olduğunu sanır; kimisi de bir cemaatin peşinden giderek yolunu bulmaya çalışır. sorgulama yok; düşünmek, fikir üretmek yok. kahraman olarak gördükleri abuk subuk insanlar. acun ılıcalı'nın her işini takip ederler; saçma sapan dizileri hiç kaçırmazlar. kitap, tiyatro desen bön bön bakarlar. kafalar porno izlemekten abondone olmuş. bu yüzden karşı cinsi, etekliyi taytlıyı, öğretmeni, hemşireyi hemen seks objesi yaparlar. bugünün boş liselisi, yarının teneke üniversitelisi olacak.
anneleri ve babaları da suçludur! çocuğu yapıp bırakmayacaksın ! bu ülkede sizler susarsa, sizler okumazsanız, sizler kendinizi geliştirmezseniz çocuklarınız da bir yerde takoz olur çıkar !
ülkemizde kültürün okullardan kazanılmadığının en büyük göstergesidir. zira kişi kendi istemediği sürece hiç bir konuda hiç bir şekilde kültür edinemez. ve bazen okulu bu isteklerinin önüne geçebilir. bu yüzden şaşılmayacak kadar büyüktür kültürsüz liseli oranı.
daha önce bu başlığa şu entrymi girmiştim:(#11020784)
ancak bugün yaşadığım bir olay sonucunda üniversitenin de odun insana bir şey katmadığını anladım. meşhur bir lafız var ya bu konuda: "tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır." ne de doğru bir sözmüş meğersem bu.
hacettepe üniversitesi tıp fakültesinde okuyan bir arkadaşım, okul takımının basketbol maçları için istanbul'a gelmiş. onu gezdirmemi istedi. istiklal caddesinde dolanırken bir arkadaşıyla karşılaştı. o da hacettepe tıpta imiş. neyse efendim, çocuk da bize katıldı, tünelde arkadaşlarıyla buluşacakmış, bizimle yürümeye başladı. malum, yarın bir mayıs ya, sol görüşlü öğrenciler istiklal'de bildiri dağıtıyorlar, gazete satıyorlar. bu anten, bildiri dağıtan öğrencileri gösterdi ve şöyle dedi: "bunlara para veriyorlar herhalde.". "kimse bunlara para vermiyor" diye cevap verdim. "o halde bunlar geri zekalı, sabahtan akşama kadar burada duruyorlar." dedi. "inandıkları değerler uğrunda mücadele ediyor, propaganda yapıyorlar, bu geri zekalılık değildir." dedim. çocuk kıpkırmızı oldu, cevap veremedi, arkadaşım da bu gerginliği yatıştırmak için benimle konuşmaya başladı. arkamıza bir döndük ki çocuk yok, kaçmış gitmiş.
neyse efendim burada bu kadar şey anlatarak gelmek istediğim bir nokta var. bir genç var ki türkiye derecesi yapıp tıp fakültesine giriyor, hem de hacettepe üniversitesinde. ama o genç siyasi bir propagandayı bile yorumlayamayacak kadar sığ ve cahil. o gençlerin kimseden para almadığını söylediğimde ise "öyleyse bunlar geri zekalı" diyor. yani bunu para karşılığı yapsalardı geri zekalılık olmayacaktı. para uğruna insanlar inanmadı değerler için çalışırsa bu geri zekalılık değildir. savunduğu düşünce bu. e sorarım o zaman bunun fahişelikten ne farkı var? böyle bir insan doktor olursa para uğruna organ kaçakçılığı yapmayacağını kim garanti edebilir? 18-19 yaşlarında bir genç neden bütün hayatı para üzerinden sorgular?
sadece bu kişi değil gördüğüm bazı üniversitelilerde de aynı durumlar söz konusu. bunun için onları suçlamaktan ziyade eğitimi sorgulamak gerektiği inancındayım. liseliler kültürsüz iken bir anda üniversiteyi kazanır kazanmaz birer aydın, entelektüel olmuyorlar ne yazık ki. en başta yazmıştım ya yine yazayım: "tahsil cehaleti alır, eşeklik baki kalır."
'Üniversitelilerin kültür oranı nedir ki liselilerin kültür oranı ne olsun?' diyebileceğimiz bir kavramdır. Kültüre değil paraya ihtiyaç var sisteminde, ilk okula ezberle başlayıp üniversiteye ezberle girilen bir eğitim anlayışında uzun süre daha düşük kalır bu oran. Kültürün sevdirilmediği bir anlayışta sorumlu ' ne işine yarayacak o bilgi' diyenin mi, yoksa ' ne işime yarayacak o bilgi' diyenin mi?
(bkz: ot gibi yaşamak)