"türkiye" adını aldığı ilk günden bugüne dek hep var olan ve artık yok olması adına hiç umudumun kalmadığı şekilciliktir. zira bizim insanımız, bedenin kendisine, bedende bulunan beyne, beyindeki fikirlere değil de bedeni saran çula çaputa odaklanmıştır.
örneğin siyahlara bürünmüş uzun saçlı bir gencin ne düşündüğü önemsenmez. zira o genç, şeytani fikirleri olan, satanizme özenmiş biridir kişilerin nazarında. bilmezler ki aynı genç, yaralı bir kediyi üşenmeden veterinere götürüyordur belki de...
başörtülü bir kadının ne düşündüğünün önemi yoktur. zira o, yobaz fikirlerini kafasındaki örtü ile sunmuş bir bireydir. belki de o genç, senin düşünemediğin kadar düşünüyor ve sorguluyordur var oluşun hikmetini.
mini etekli bir kadın "yollu"dur bazılarının nezdinde. zira o, teşhir etmiştir bedenini ve şüphesiz ki teşhir edenin yoktur namus anlayışı. belki de o kadın senin o çok taktığın bekarete senden çok önem veriyordur. utanıyordur belki senden daha fazla. namusu, senin o tozlanmış kafanın alamayacağı kadar yücedir belki.
bıyıklı bir adam, şakirt olmuştur artık. fikrinin zikre dönüşmesine bile müsaade edilmez asla. zira bir simgesi vardır, o simge ki sadece sevdiği için bırakılmamıştır. ah tabi ya. yakışıklı ve boş beyinli bir oyuncu bırakmışsa aynı bıyığı, modadır akımdır pek yakında.
sahte converse, eziklik ve kezbanlık alametidir mesela. parası yoksa giymesin kardeşim. hakkı var mı üstün göz zevkini bozmaya? belki de o insanda, sende hiç var olmayan bir kanaatkarlık ve yüce gönüllülük vardır mesela. senin ayağındaki "gerçek" nıke ayakkabılar, sahteliğini örtüyordur ya da.
örnekler çoğaltılabilir. ancak bir anıyla devam etmek isterim. edebiyat dersleri aldığım bir sınıfta, hiç konuşmayan, varlığı bile fark edilmeyen bir çocuk vardı. toplum tarafından "kıro" addedilen bir görünüşe sahipti. konuşmazdı çünkü telaffuzu üstün varlıkların gülümsemesine sebep olurdu. zaten görünüşü de vasattı. sivri burun ayakkabı da neymiş? hem beyaz gömleğinin yakası da açıkmış. edebiyat seminerinde ne işi vardı ki bu çocuğun? geriye kalan sesli kalabalık üstün ırka mensup bir hali yansıtıyordu. pahalı ayakkabılar, parlak çantalar. pırlanta eksik olmamalı tabi. seminerlerin sonuna yaklaşıldığında, katılanların eserleri okundu sesli biçimde. o sesli kalabalık var ya? duvar yazısı tadında boktan cümleleri sıralarken, bir adet yazı sıyrıldı aralarından. öyle bir yazı ki; hiçbir eğitimin, hiçbir imkanın var edemeyeceği bir yazı. salt yetenekti o yazıda varlığı haykırılan. temiz bir zihnin, çalışan bir beynin ürünüydü o yazı.
sesli kalabalık yazının sahibini öğrenince, sessizleşti aniden. sahi o vasat kılıklı adam mı yazmıştı bunları? kesin çalmıştı bir yerlerden. tabi ya, o tiple ne haddine o yazıyı yazmak? inanmadı çoğu yazının ona ait olduğuna. çirkef ruhlarını örterdi şekilleri nasılsa. o kılıksız çocuğun kitabı çıktı da, sesli güruh sadece ses çıkarmakta hala.