Alt tarafı bilemediniz 70-80, hadi hadi 90 yıllık bir ömür bu. Bu zamanı yeryüzüne gelen insanlar çeşitli meşgalelerle geçirmek zorundalar. Kimisi kahvede tavla oynar, kimisi nötronların kanununu araştırır, kimisi başka insanları idare etme hevesine düşer, kimisi bir daireye kapılanır, kimisi yazı yazar, kimisi balık avlar... Sonra hepsi teker teker çekip gider bu dünyadan...
Mesele bu kısa zaman içinde insanlığını duya duya, başkalarının hakkını yemeden yaşamak ve gelecek insanlara daha güzel, daha mutlu, daha ileri bir dünya bırakmaya savaşmaktır.
***
Yukarılardan bakınca anlaşılıyor ki, yeryüzüne gelen gerçek insan sayısı pek az. Binlerce yıl içinde gelip geçmiş milyarlarca insan arasından kendisinden bahsettiren ve insanlığa faydası dokunmuş kaç kişi var? Her devirde böyle birkaç düzine adam ya çıkıyor, ya çıkmıyor. Bütün ötekiler, onların yaptıklarından yararlanıyorlar.
***
Bugün yeryüzünde 3 milyar insan var. Bütün bunların kaderi, siyasi 2 kişinin dudağı arasında.
Atom âlimi, fizik âlimi, kimya âlimi yeni bir şeyler bulurlarsa hepsi yararlanacaklar. Filozof yeni bir sistem getirirse, daha rahat yaşayacaklar. Şair şiir yazarsa, ressam resim yaparsa, kompozitör müzik bestelerse duygulanacaklar. Şimdiye kadar hep böyle olmuş bu... Bunları yapanların da sayıları o kadar az ki!..
Peki öteki çoğunluk ne yapar? Onlar öyle kendi küçük dünyalarında yaşarlar ve ölürler.
***
Biz yeni yetişenlere, "onlardan olmayın, yaratıcılardan olun" demek isteriz.
Çünkü Türkiye hep başkalarından geçinen, yeryüzü medeniyetine hiçbir isim hediye edemeyen bir topluluk haline gelmeye başlamıştır. Bu kadar yaratıcısı az, bu kadar kişiliği zayıf bir memleket olmaz.
Bir toplumda müspet çaba, gerçek insan, yaratıcı ve araştırıcı kafa azaldı mı; orada, yalan dolan, çalıp çırpma, kof övünme, uyduruk böbürlenme alır yürür...
***
Dediğimiz gibi, alt tarafı 70-80 yıllık bir ömür zamanı var elimizde... Biz bu zamanı nasıl harcıyoruz? Bunu incelemek gerekir.
Bu zaman içinde gelecek dünyaya neler bırakıyoruz, insanlığın iyiliğine neler getiriyoruz?
Bunun cevabını veremeyince, insanlığa layık şekilde yaşayıp yaşatmadığımızı da sorgulamaktan kaçındığımızı kabul etmek zorunda kalırız.
***
Şimdi mesela 10 gün sonra aramızdan biri, durup dururken 1 milyon lira sahibi olacak...
Karayolları Genel Müdürlüğü 400 adet damperli kamyon, 100 adet paletli yükleyici, 130 adet paletli traktör, 160 adet greyder satın alacak.
Bunların hiçbirini biz Türkiye'de yapamıyoruz. Avrupa firmalarının mümessili olan bir adam, Karayolları'nın eksiltmesine girerek, 150 milyon lira tutan bu siparişi kazandığı takdirde, aşağı yukarı cebine komisyon olarak, 1 milyon lira indirecek...
Bu adam topluma nasıl bir yarar sağlamaktadır ki, karşılığında bizim vergilerle ödenen bütçeden 1 milyonu almaktadır?
Makineleri yapan kendisi değil, makineleri çalıştıracak olan da kendisi değil... Kendisi sadece aracı... Yabancıların yaptığını bizim devlete satacak... Bu kadarcık bir iş için 1 milyon lira kazanç... Ve bu bizim sistemimizde kanunidir. Normaldir. Oysa bir anda, adam başına düşen yıllık milli gelirin bin mislini kesesine koymaktadır.
Bozukluğun püf tarafını bilmem anlatabiliyor muyum?
***
Kimseyi itham etmiyorum ama bu adam açıktan kazanacağı milyon için, 200-300 bin lira rüşvet verebilir mi?
Bal gibi verir.
***
Şimdi dürüstlüğüne ve kafasına çok inandığım eski dostum Bayındırlık Bakanı ilyas Seçkin'den bir ricam var. Bu eksiltme işiyle meşgul olsun.
Karayolları bu eksiltme için 15 günlük mühlet tanıdı... Mühletin 5 günü geçti. Bu zaman zarfında şartname tercüme edilerek yabancı memleketlere nasıl gönderilebilir ve nasıl cevap alınarak eksiltmeye girilebilir?
Sonra ikinci ricam, ihale kimin üzerinde ve kaçtan kalacak; onu da bilelim. Ne kâr edildiğini aşağı yukarı biz hesaplarız.
Türkiye'de nasıl zengin olunduğunun yollarını öğrenmeye başladık. Halka da anlatalım, o da öğrensin.
***
Görüyorsunuz ortada bu fakir, bu çıplak memleketi, büyük başarılara götürecek bir kafa patlatma yok. Ama bir anda milyon kazanma var. Bu para bu memleketin sırtından çıkıyor. Sonra bu parayı kazanan, elbet nüfuz sahibi oluyor. Cart curt ediyor. Partilere, devlet idaresine tesir ediyor.
Bu düzeni düzeltmek ve gerçekten bir marifet gösterenlere prim ödemek gerekir.
Türkiye'de bir âlim, bir araştırıcı, bir öğretmen, bir sanatçı değil de; bir komisyoncu para kazanıyor.
Hem de kimden?
Doğrudan doğruya devletten... Elbette suiistimallerin, dedikoduların önüne geçemeyiz.
***
Bunları dile getirmek aslında muhalefetin, milletvekillerinin işidir. Onlar işlerini yapamıyorlar. Hatta kendi çıkarlarını bu usulün devam etmesinde buluyorlar. Biz de burada tek başımıza uğraşıyoruz. Ama sonunda mutlaka başarıya ulaşacağız.
şeyh,hoca vs olmak.birkaç dua bileceksin,ağlamayı öğreneceksin.bu kadar herhangi bir zorluğu olmayan bir yol.uygulayan örnekler de var.hepsi başarılı olmuştur.
mühendisi,limoncusu,imamı.bu örnekler daha devam eder.
en sonunda parayı bulunca amerika'ya hastalık tedavisine gideceksiniz.
başbakanın veya bakanların çocuklarının hangi sektöre girdiğini takip edin. onlar hangi sektöre dalarsa siz de evinizi barkınızı neyiniz varsa satın. çok değil çok kısa süre sonra belki siz de gemicik sahibi olabilirsiniz.
kapağı akp'ye veyahut bir cemaata atmak sonra ihalecilik, taşronculuk yapmak veyahut cemaatçı esnafın menkul emvalini helal kazanç veren bankalarda değerlendirmek içün simsarlık yapmak insana yülkü bir servet verir.
zengin birini bul, kızıyla evlen, iç güveysi olarak evlerine yerleş, adam ölünce de mirasa kon, ama mide gerektirir, deli kanlı adamı bozar, adam ol git çalış eve giderken 2 kilo patates alıp ye daha iyi.