şans eseri bir şekilde allah vergisi bir zeka ile dünyaya geldiniz. aileniz memursa, bu durumunuz daha kolay farkedilir ve nedense çok üstüne gidilir. dilden düşürülmez zekanız. zekanız dillerden düşmedikçe herkesin sizden beklentisi artmaya başlar. çocukluğun veriyor olduğu bir optimizim ile bir süre bu beklentileri karşılarsınız. 1 numara olursunuz. parmakla gösterilirsiniz. gururunuz okşanmaya o kadar alışır ki ego hormonlu bir şekilde gelişmeye başlar. ne yapacaksın ki küçücük çocuksun. insanların seninle ilgilenmesi seni methetmesi hoşuna gidiyor. takdir edilmek güzel. başkalarının başaramadığı şeyleri başarmak güzel. yaşın 11 e falan geldiğinde yavaş yavaş bağımlı olursun. ego içinde hızla büyümeye devam eder. orta okula giderken karşı cinse ilgiler uyanmaya başlar ve doğanın bazı saçma kanunları dolayısıyla başarılı olduğun için karşı cins tarafından beğenilirsin. herkes sana aşık olur. götün tavan yapar. içinde olduğunu söylediğimiz ego artık dışındadır. hatta ego derindir. gözündür, yüzündür. sensindir. ego sen olmuştur. sen ise kendi bilinçaltında kaybolmuşsundur. Derinlerden çığlıklar atarsın ama kendin bile duymazsın. ergenliğe girmeye başladığında, yapmayı daha çok sevdiği bazı şeyler olduğunu fark edersin. Zekanın yaratıcı tarafı bu yaşlarda 9.78 lik depremi kaydeden richter cihazı gibidir. bu yaratıcı taraf seni müziğe itebilir. oyunculuğa itebilir. (eğer hala ergenliğin başındaysan ve şans eseri bunu okuyorsan, kesinlikle ilk neye ilgi duyduysan ölümüne peşinden git). sikik toplumsal kaygılarımız dolayısı ile bu tarz ilgiler bizde hor görülür. bir insanın değeri okuduğu okul ile eşleştirilir bizde. yaratıcı zekan ve dikte edilmeye yatkın çaresizliğin bu yaşlarda öyle kapışır ki bu seni rahatsız eder. kafanın içinde bu savaşı görebilir duyabilirsin. fakat bu savaşın kötü tarafı verdiği rahatsızlık değil, yarattığı tahribattır. kafanda bu savaşlar yaşanırken hem çok istediğin şeye yönelemezsin, hem de okulda başarın düşer. ite kaka bir anadolu lisesini kazanırsın. fakat liseye geldiğinde senden geriye kalan çöpten başka birşey değildir. Ve yıllardır içinde sinsice büyüyen egon bu duruma katlanamaz. o bir çöp olmayı kendine yediremez. dolayısıyla hırçınlaşırsın. sevdiğin şeylerden uzaklaşmış, sevmediklerinle iç içesindir. sen bir ressam olmalıyken, bir müzisyen olmalıyken, tubitak yarışlarına katılmalıyken ya da kitap yazmalıyken, orospu çocuklarının senin öğrenmen gerektiğini söylediği bir sürü gereksiz bilgiyi öğrenmekle meşgul olursun. üstüne üstlük etrafıdaki herkes bu konuda iyi olman için sana baskı yapar.. sen ise yeni sıçılmış bir bok gibi, sınıfın bi köşesinde sıraya yığılır ve lise bitsin diye beklersin. lise bitsin diye beklersin fakat ondan sonrası daha da kötüdür..üniversite.. üniversitede bir teslimiyet hali yaşarsın. etrafından kazanmış olduğun (aslında kazanmadın puanın ona yetti) bölüm hakkında ailen ve arkadaşların, öğretmenlerin o kadar güzel yorumlar yaparlar ki okuduğun bölümün kutsallığına inanırsın. aslında okuduğun bölümü metheden ailen veya öğretmenlerin kendi yarattıkları boktan sonucun vehametini görmemek için böyle yapar.. neyse.. okuduğun bölümün kutsallığına inanmış dahi olsan önüne geçilemez zekan tuzağa düşürüldüğünü anlamaya başlar. mezun olana kadar bu düşünce güçlenir. mezun olduktan sonra ise tam olarak anlarsın. neyi mi ? şunu: soyuldun, yağlandın ve bi güzel ...
sonuç olarak senin yeteneğin veya yeterliliğinle hiç bir ilgisi olmayan bir bölüme 4-6 sene vermiş, ayda 1.000 lira kazanmak için şirketlerin kapısını aşındıran değersiz bir boksundur. zekan sana bu boktan ortamda dahi yardımcı olmaya devam edebilir ve çevrendeki zavallıların çok değerli bulduğu bazı işlerde çalışabilirsin. fakat orlarda çalışmaya başladığında başarının sorgulamamakla ve farkında olmamakla yani biraz kıt zekalı olmakla doğru orantılı olduğunu göreceksin. senin zekan sayesinde gelen bazı üstün yorumlama yeteneklerin, algılarında daha seçici olmandan kaynaklanan farkındalıkların çalıştığın insanların senin yanında adeta çıplakmış gibi hissetmelerine sebep olacaktır. insanlar senin yanında böyle hissettikçe seni dışlayacaklardır.çünkü kimse kralın çıplak olduğunu itiraf etmek istemez. onlar farkında olmadan sürüklenerek getirildikleri o noktalarda mutlu olmak isterler. kendilerini değerli hissetme yöntemleri budur.
birkaç sene geçtikten sonra bir bakmışsın hiç bir işte dikiş tutturamayan, sadece çene yapan, hayata küfreden, kendine yapılanlardan dolayı etrafını suçlaması gerektiğini bilen fakat "kime anlatıyosun ki" diye kendi içine atan biri olmuşsun. intihar büyük ihtimaldir. xanax kesindir.
tek yönlü bir zekaya sahip olunduğunda heryerde zordur.
matematik zekası yüksek ama sosyal zekası düşükse ona ya asosyal derler ya da kafayı yemiş.
ayrıca kendilerine nacizane tavsiyem, her insanın belli konularda daha üstün yetenekleri olduğunu kabul edip, kendi zekalarının kabul etmeyeceği davranış ve fikirlerin bile, birileri için önemli olduğunu farketmeleri ve kendisinden düşük zekalı olanlarla diyalog kurmalardır.
Zeki olmak harika bir şeydir ama bir Türkiye gerçeği mevcuttur. Bu ülkede başarılı olmak için yüksek zekaya pek ihtiyaç yoktur.Gerek milyoner yarışmasına katılan Boğaziçi'li Odtü'lü ÖSS de derece yapmış gençlerimiz olsun,gerek sanatçılarımız olsun,gerek siyasilerimiz bu konuya en güzel örnektir,Hatta yüksek zekalıysanız ve bir şeyler ortaya atabiliyorsanız sizi kızdırabilirler ve siz ABD vatandaşı olabilirsiniz.Bunun örnekleride mevcuttur. Hatta yüksek zekanızla Aselsan'da çalışıp kim vurduya gittiğinizde devletiniz cinayet olarak adlandırabilir durumunuzu,sırasımı şimdi genç yaşta ölmenin! Sırrı süreyya önder'in dediği gibi idris Naim şahin bakan olabiliyorsa sizde herşeyi olabilirsiniz. Türkiyede başarılı olmak zengin olmak sanatçı olmak için zirvede olmak için zekaya pek ihtiyaç yoktur.
Daha çok düşünüp, daha iyi işler yapabilecek olmak varken, memlekette bilime, ilme ve akla verilmeyen kıymet neticesinde büyük büyük acılar çekmekle layığını bulacaktır. *
edit: Bu memlekette düşünenler ve çalışanlar en çok acıyı çekenler değil mi? Kapitalist misiniz de eksiliyorsunuz?
türkiye de yüksek iq sahibi olmak demek; kendini bilmez, görgüsüz, bencil kişiler tarafından sürekli küfre maruz kalma durumu, baba parası sayesinde şirketi olan ayılar tarafından itilip kakılan demektir.
bir bok bilmeyen patronun senden daha kültürlü görünür. çünkü ruhlarını para için satan insanlar onu zeki bulur. 1450 tl maaşınla ne kadar bilirsen bil sen aptal zannedilirsin. sen en afilli kitapları okumuşsun, edebiyatın, fiziğin, matematiğin dehlizlerinde kaybolmuşsundur ama elinde vodka kadehi bulunan, sosyal medyada kral ilan edilen snop adam bu dünyada daha çok değer bulur.
sen küfredersin ama çözüm yoktur. intihar hep akılda tutulan bir seçenektir. annenin, babanın sevenlerinin emeklerini düşünürsün vazgeçersin, ağlarsın. yaşamayanın bilemeyeceği bir durumdur.