türkiye de yaşayan biri avrupalı olabilir mi

entry9 galeri0
    ?.
  1. radikal blog'da yayınlanan dilara g. 'nin yazdığı takdire şayan bir inceleme yazısı olup altına imzamı çoktan atmış bulunmaktayım.

    Paris’e yerleştiğim günden beri yakın çevrem tarafından eleştiriliyorum. Neden ülkem için mücadele etmek yerine ülkemi terk ettim? Doğduğum toprak bana, ben de ona aidim ya; doğar doğmaz, doğduğum yere iyelik eki ekleyerek benim olduğunu ibraz etmem gerekiyor. ibrazım ve sahiplenmem gerektiği yetmiyormuş gibi, bir de oradan ayrılmam “ayıp” sayılıyor. Neden Avrupa ülkelerini, Türkiye’den üstün tutuyorum? Doğduğum coğrafya islam ve şark kültürünün etkisi altından sıyrılabilmek adına bir ulu önder tarafından Avrupalılaştırılmaya çalışılmış ya, onu kayırmam, onu savunmam, ona methiyeler düzerek yüceltmem gerekiyor.
    Çok seviyoruz Türkiye’yi Avrupa ve Asya olarak ayırmayı, ayırırken kendimizi “aydın” kesimden varsayıp, Avrupalı algılamayı. Oysaki tüm Avrupa ülkelerinin Türkiye’de olup bitenden bahsederken bizi Ortadoğu haberleri içine katarak, az gelişmiş coğrafyanın biraz da olsa gelişebilmiş insanları olarak sınıflandırdığından bir haberiz aslında. Ama doğru, her seferinde unutuyorum ya, aslında onlar bizim gelişiyor olduğumuzu kıskanan dış mihraklar ve bizim ilerlememizi engellemek için ellerinden geleni yapacaklar değil mi?
    Kimseye tarih dersi verme niyetinde değilim ancak Dünya tarihinin en uzun süre hüküm süren (tam 623 yıl) imparatorluklarından biri olan Osmanlı imparatorluğu üzerine kurulmuş, sadece 90 yaşında olan bir Cumhuriyetiz biz.
    Göçebe bir toplumuz, kurulu düzene göre değil, bir sonraki düzende nasıl olsa düzeltilir diyerek inşa ediyoruz konutlarımızı. Deprem olunca yıkılıyor, deprem olmazsa da, restore etmek yerine biz yıkıyor ve kendi tarihimizi yok ediyoruz.
    Militarist bir toplumuz, hala topraklarımızı koruma derdinde olduğumuzdan zorunlu askerlikle ülkenin tüm erkeklerinin biz rahat uyuyalım diye, uyanık kalmasını bekliyoruz. Asker olunca gurur duyuyor, asker ölünce ağlıyoruz.
    islami bir toplumuz, doğduğumuz gün nüfus cüzdanlarımızın din hanesine yazılıyor dinimiz, eğitim sistemimizde zorunlu din dersiyle beynimiz yıkanıyor, evrim teorisini, büyük patlama teorisini ezkaza ilgilenip de araştırmazsak öğrenemiyoruz. Bir kısım islam’a inanmasa da bir Tanrı kavramına inanıyor. Hatta Tanrı demeyi yanlış, Allah demeyi doğru görüyor. Günlük dil jargonumuzdan "inşallah"lar, "Maşallah"lar eksik olmuyor. Birçoğumuz, inanmak kadar inanmamanın da saygı gerektiğini algılayamıyor, inanmayanları saygısız olarak tanımlıyor, hatta hakaret ettiklerini düşünüp yargılıyoruz.
    Kamusal hizmet ve kamusal alan algısı olmayan bir toplumuz. Kendi ödediğimiz vergilerle yapılan, bizim rahatlığımız için kurulan ve aslında karşılığını ödediğimiz bir hizmet olan kamusal düzene sahip çıkmıyoruz. Kendi evimiz temiz olduğu sürece sokakların pis olması, kendi balkonumuzda çiçeklerimiz olduğu sürece parklarımızın olmaması, televizyonumuz olduğu sürece sinemaların, tiyatroların olmamasını önemsemiyoruz. Sokağımızdaki küçük esnafı “fakir” işi olarak görüyor, inatla AVM’lerden ve büyük markalardan alışveriş yapmayı tercih ediyoruz.
    Nasyonalist bir toplumuz, Türklüğü tüm ırkların üzerinde tutuyor, Türkiye’de yaşayan diğer ırkları kendi ırkımıza bir tehdit olarak algılıyor, haklarını ve varlıklarını yok sayıyor ve yüzümüzü kendi işimize gelen tarafa çeviriyoruz. Başka ırkların Türkiye toprakları içerisindeki özgürlük mücadelesini, terör olarak görüyor, Osmanlı’nın bile azınlık hakları adına yapabilmiş olduğunu, biz yapamıyoruz.
    Cinsiyetçi bir toplumuz, hala ataerkil yapımızı üzerimizden silkemiyor, erkek egemenliğini üstün sayıyor, erkekleri yüceltiyoruz. Bir kız çocuğu doğduğunda babasına ait sayılabiliyor ve onun “izni” ile başka bir erkeğe teslim edilebiliniyor. 13 yaşında kendine eş alan Hz. Muhammed gibi, 13 yaşında kızlar gelin olabiliyor. Bir kadının “evlenmeden önce” başka erkekler ile beraber olması ayıp sayılırken, bir erkeğin başka kadınlar ile beraber olması kendisine futbol skoru gibi prim kazandırabiliyor. Bir erkek ile cinsel ilişkiye giren kadın, ki aslında bu ilişkiden erkeğe oranla çok daha fazla zevk alabilen kadın, kendini “kolay” hissedebiliyor ve erkeğin gözünde değerinin düştüğünü düşünebiliyor. Sırf bu baskı yüzünden Türkiye’deki her 2 kadından 1’i vajinusmus rahatsızlığıyla cinsel yaşamı hiç yaşayamıyor, yaşasa da sancılı cinsel birliktelik yaşıyor.
    Kadınları özgüvensiz, gelişmemiş, okumamış ve bilinçlenmemiş bir toplumuz. Bir kadının okumuş ve iyi bir iş sahibi olmuş olması yetmiyor, namuslu olması, istediği erkekle cinsel ilişkiye girmemiş olması, çok yaşlanmadan evlenmesi, anne olması, işini bırakmak pahasına ülkesine faydalı evlatlar yetiştirmesi gerekiyor. Gece bebek ağladığında kalkması gereken, akşam evde yemek yoksa pişirmesi beklenen genelde kadın oluyor.
    Homofobik bir toplumuz. Bir erkeğin, başka bir erkeğe aşık olabileceğini kabul etsek de, cinsel birlikteliğini düşündüğümüz zaman tiksinen, heteroseksüel bir erkeğin, homoseksüel bir erkeğin yanında rahat hissedemediği bir toplumuz. Bir kadının başka bir kadına aşık olmasını ise tamamen pornografik düzeyde görebiliyoruz.
    Aşk yaşamayı bilmeyen, bilse de yaşayamayan bir toplumuz. Sevgili olarak sokaklarda öpüşemiyor, kamusal alanlarda fiziksel samimiyet gösterdiğimiz zaman yargılanıyoruz. Evlenince kendimize bakmayı, dikkat etmeyi bırakıyor, kilo alıyor, karşı tarafın isteklerine ve memnuniyetine gittikçe daha az özen göstermeye başlıyoruz. Kadınlar çocuk yaptıktan sonra tek aşkları evlatları oluyor, tek aşkı oğlu olan annelerin yetiştirdiği ödipal dönemde sıkışıp kalmış erkeklerle evleniyoruz. Eşini annesi gibi kutsal gören, kutsal gördüğü için içinden geldiğince bir aşk yaşayamayan, bu nedenle dışarıda "hafif meşrep" kadınlara ilgisi devam eden erkeklerle aşk yaşamaya çalışıyoruz.
    Sosyal ilişkileri gelişmemiş bir toplumuz. Hala haremlik-selamlık algısıyla, bizimle sadece konuşan bir erkeği bize “yazıyor” sanıyor, bizimle sadece konuşan bir kadını “yollu” sanıyoruz. Sosyal iletişim ve hayat anlayışımızın genel motivasyonu ilgilendiğimiz cinsten ilgi almak veya ilgi göstermek üzerine kurulu. Kalabalık kadın grupları olarak süslene püslene dışarı çıkıyor, yan yana fotoğraf çektiriyor, benzer amaçlarla dışarı çıkmış kalabalık erkek gruplarına gösterip de vermiyoruz. Alkolü çoğu zaman rahatlamak, kendimizi serbest bırakmak amaçlı kullanıyor, dağıtınca suçu alkole atıyoruz ya da suçu alkole atabilecek kadar dağıtmak istiyoruz.
    Sosyal hayatı olmayan bir toplumuz. Belli bir yaştan sonra, sosyal hayatı “hovarda” hayatı olarak görüyor, evimizde oturup dizi izlememiz ya da yakın çevremize en değerli porselen tabaklarımızla yemekler vermemiz gerektiğini düşünüyoruz. işte tam olarak bu nedenle de aktif sosyal yaşamı sağlayamadığımızdan hepimiz sosyal medyanın bağımlısı oluyoruz. Sosyal medyada sanal sosyalliği, gerçekmişçesine önemsiyoruz ve hatta orada yeni ilişkiler arıyor ve kuruyoruz.
    Sanatsız, edebiyatsız bir toplumuz. Sanatçılarımıza değer vermiyor, kitap almayı lüks sayıyor, sergiye gitmeyi “entel dantel” işi olarak görüyor, sinemayı ise sadece eğlence zamanı olarak görüyoruz genelde. Üretmiyor, üretene gerekli desteği göstermiyoruz. 2013 yılında Avrupa’da kitap okuma oranı %21’ken, Türkiye’de, 74 milyon kişide, kitap okuma oranı ise on binde bir. Okuduğumuz kitaplar ise dışı süslü, içi kof aşk romanları veya dizüstü “edebiyat” kitapları. Sanata gelince de modern sanatı algılayabilecek kadar gelişmiş olmadığımız gibi, geleneksel sanata burun bükecek kadar da kibirliyiz.
    Ve en üzücüsü de, biat toplumuyuz. Padişah fermanı ile kural, düzen ve kanunun uygulanmasına alışık olduğumuz için yine bizim için bir düzenin kurulmasını ve buna uymayı bekliyoruz. Şu an herhangi bir Türkiye vatandaşının elindeki haklardan hangisini kendi, kendi savaşını vererek kazandı? Haklarımızın çoğu 1923 ve sonrası devlet tarafından bize bahşedilen haklar.
    Üzgünüm ama artık 1900’lerin başlarında değiliz. Kurulu dünya düzenine bakacak olursak da yeni bir Mustafa Kemal Atatürk’ün belirip de bizi kurtarması mümkün değil. Biz kendi alışkanlarımızı değiştirmedikçe, kendi haklarımıza sahip çıkmadıkça, haksızlıkların peşini sürmedikçe, attığımız oya değer biçmedikçe, oy attığımız sandığın başında durmadıkça, kendi algımızı sorgulamadıkça ve sorgulanmasına izin vermedikçe değişemeyiz.
    Antakya’da Ahmet Atakan Kütüphanesi kurulmak isteniyormuş, kurulsun. izmir’de Ali ismail Korkmaz Kütüphanesi kurulmak isteniyormuş, kurulsun. O çocukların bizden hiçbir farkı yoktu ve bizim özgürlüklerimizi savunmak için sokaklardayken öldürüldüler. Artık onlar gibi çocuklar terörist olarak damgalanmasın, toplum isimlerine sahip çıksın. Daha fazla kütüphane kurulsun, daha çok kitap okusun, medenileşebilmemiz ve gelişebilmemiz için ne gerekiyorsa yapılsın. Bunlar bizim önce kişisel, sonra da sosyal sorumluluğumuz.
    Araf coğrafyasında doğmuş ve yaşamış olmanın eziyetleri hep bunlar. Eleştirdiğim bunca özelliğimiz Avrupa’da yok mu? Belki var. Ama göze batmayacak kadar az.
    Avrupalı olmak mı istiyoruz? Gerçek bir medeniyet mi istiyoruz? insan hakları mı istiyoruz? Tüm bunları doğduğumuz topraklarda, sevdiğimiz insanlarla beraber yaşamak mı istiyoruz? Eleştirdiğim özelliklerimize bir bakın derim. Bunlardan en azından birkaçı hepimizde var. Var biliyorum; çünkü yıllardır algımı açmaya çalışıyor olsam da, bende de var. Biz kendimiz değişmediğimiz sürece, hiçbir ulu önder, hiçbir tepeden inme yasa veya düzen bizi değiştiremez. Bu nedenle, aynayı “devlet baba”ya tutmadan önce, kendimize tutmak gerekiyor.

    http://blog.radikal.com.t...ir-avrupa-ulkesi-mi-46613
    1 ...
  2. ?.
  3. 1.
  4. bir sike derman olamayan türk zihniyetinden çıkma kabuğunu beğenmeyen civciv sendromudur.

    aramızdaki fark bariz. yazıda söylenen her bok da doğru ama sorarlar sen ne yaptın çözmek için?
    öyle oturduğun yerden sallaması kolay.

    ister türkiye'de ol, ister oralarda yaşa. herkesin bu gidişatı durdurmak için yapması gerekenler vardır. benim tanıdığım avrupa'da yaşayan ancak ülkesinin tanıtımı için çalışan kişiler var. fakat azınlıktalar. çoğu orada sanki kralmış edasıyla takılan dalyarak gibi davranan tipler.

    bak arkadaşım temel kuraldır. dünyada 1. sınıf insan gibi karşılanacağın tek yer kendi ülkendir. burdan fransa'ya da gitsen amerika'ya da gitsen kimse sana fransız ya da amerikan muamelesi yapmaz. sen bildiğin ''turkish immigrant''sın, ötesi yok. orada da doğsan, 30 yaşında da gitsen aynıdır bu.

    avrupa birliğini sikeyim ama hem dert yanacaksın amı kıllı, götü kıllı gibi sonra çözüm deyince yan basacaksın. hasktir oradan.

    türkan saylan ülkede okuyamayan kız çocukları var deyip oturmayı bilmiyor muydu lan?

    bir siz akıllısınız ya. ayy burada yaşanmaz kaçayım ben. kaç, ebenin amcığına kadar yolun var. oralarda çok seveceker seni sanki.

    türksün olm, türksün kızım. istersen 80 sene fransa'da yaşa kalıbın türk gibi bir kere. neyin tribindesin?
    100 metre ileriden görse biri aynen tanır.

    sorunu söyle iyi güzel ama çözümde de parmağın olsun. yoksa aynı tas aynı hamam devam eder.
    2 ...
  5. 2.
  6. Bu konuda Türk halkını israill halkı ile çok benzetirim. Hem onlarda hem de bizde aşırı derecede bir Avrupa etkisi vardır, israilliler için durum biraz farklıdır tabi,onların kökenleri Avrupa ve SSCB ye dayanmaktadır. Bizim için ise, bir türlü Avrupa da kabul göremeyen bir toplum olmamızın verdiği bir daha da bir batılılaşma hastalığı artık kemiklerimize işlemiştir. Batılı müzikler dinlenir, batılı filmler izlenir, kısacası batılı bir yaşam tarzı sürdürmeye çalışırız. Çünkü uygar olanın bu olduğu bilinir. Ama sonuç olarak bizde israilliler gibi yanlızlaşmış,ortada kalmış,bir toprak parçası üzerinde aynı anda bir vücutta birden fazla kültür yaşatmaya çalışırız.

    Bu soruya cevabım ise şudur: Olabilir. Ama bu kişinin oryantalist yanını ne oranda bastırabildiğine bağlıdır.
    3 ...
  7. 3.
  8. olamaz olmamalı. tanzimatı hatırlayın ve olmak isteyip istemediğinizi, olunmalı mı olunmamalı mı'yı bir düşünün.

    başımızdaki tanzimatçıları düşünün. olsak nasıl oluruz ?
    0 ...
  9. 4.
  10. türk olmak, avrupalı olmak vs bu gibi kavramların tamamı izafi bir zaman türkler en medeni toplumlar,
    bir zaman ise avrupalılar en modern toplumlar olabilir.

    modernlik ilelebet kimsenin üzerine yapışmaz...

    bu aralar okumakta olduğum bir kitapta, osmanlı için fatih ve el koyucu tanımı yapılıyor.
    buna karşılık böyle olmaması gerektiğini buna karşılık avrupa toplumunun kapitalizm i geliştirdiğini anlatıyor.

    buradan osmanlının sürekli siyaset yaparak ayakta duran bir toplum olduğunu anlamaz zor değil.
    ama avrupa durumu kavramış ve kendisine bir yol çizmiş.

    bu konunun en can alıcı noktası eğitim ve çok çalışmaktır.

    bir zaman çok türk bilim insanının bu noktadan sonra tedbir alınmaz ise bundan sonra artık çok geç dediğine çok kere şahit olduk.

    bir insan bu hataya bir kez düşer iki kez düşer bunun telafisi mümkündür ama artık telafisi olmayan durumların
    içindeyiz.

    bu yapılan hatalarda türk insanının hatası vardır. bunun bedelini de yine kendisi ödeyecektir.

    kurtuluş savaşında bir bedel ödendi. bu yapılan hataların da bedeli ödetilir, kimin yaptığının nasıl yaptığının önemi yoktur.

    edit; başlık sahibi yazının içinde nickini barındırarak kendi reklamını yapmış bulunmakta...
    utanmadan birde entry nin başına yazının altına imzamı atarım demiştir tebrikler...

    bu ise büyük bir yalan:
    Kadınları özgüvensiz, gelişmemiş, okumamış ve bilinçlenmemiş bir toplumuz.

    toplumumuzda kadınlar öyle kitaplar okuyor ki aklınız hayaliniz durur.
    fakat toplum baskısından özgüvenlerini kaybediyor.

    iddia ediyorum türkiye de kitap okuma oranı en az %20 bunun yarısı entellektüel kesim okuyor diyebiliriz.
    0 ...
  11. 5.
  12. ekşi sözlükte beğenilen entryleri copy paste yapıp prim beklemektir.

    https://eksisozluk.com/entry/39792397
    2 ...
  13. 6.
  14. yazıyı hızlı okuma tekniği kullanarak okudum. anladığım şey "olay fransa'da geçiyor!"
    bu arkadaş acıkca avrupalı olmak için paris'e yerleştiğini söylüyor. secaat arz ederken merdi kipti sirkatin söylermiş. uğurlar olsun kendisine.
    0 ...
  15. 7.
  16. trakya bölgesi anadoluda olmadığına göre cevabı evet olacaktır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük