beyoğlunda bir kitabevinin raflarına sıkıntıyla bakarken yanımda beliriveren bir adamın yaptığı, kinaye dozu yerinde bir tespittir. gerçekten de, çok eski zamanların her mahallede bir milyoner sloganının yerini bugün neredeyse her ailede bir yazar olgusu almaya başlamıştır.ne de olsa herkesde laptop var artık, aç önüne yaz bişeyler. yine de ülkemizin bu durumu ciddi bir bilimsel araştırma alanı oluşturuyor bana göre, özellikle romancı sayısında bir patlama yaşamaktayız son yıllarda. insanlar tuhaf bir biçimde kendilerini romana vermiş durumdalar. yayın masraflarını yazara yaptıran yayınevlerinin türemesi de, insancıkların kendilerine ait bir romanı raflarda görebilme heyecanına gaz veriyor anladığım kadarıyla. bütün bunları, insanın eksik bir yaratık olması, bütün yaşamın aslında insanın kendi tamlığına ulaşma çabası olduğu gibi düşüncelerle açıklamak mümkün tabii. ama neden romancılık bu hedefe varmanın en gözde yolu? evet, ilk maliyeti düşük,nasılsa bilgisayar önünde, kurgula birşeyler yaz. tamam da ya sonra? tanınmamış birinin romanını bir yayınevine kabul ettirmesi neredeyse imkansız, okumazlar bile. ancak belli güç ilişkileri olanlar, yayıncılık sektörüne bu yolla baskı yapabilecek olanlar yayınlatıyorlar romanlarını. peki ama insanların çok büyük bir bölümünün hayatında bir kitabevinden içeri girmediği bir ülkede bu roman sahibi olma şehveti niye? kim okuyacak onları? şimdi açık söylemek gerekirse dünya ve türk edebiyatının okunacak o kadar değerli klasiği var ki ben de gidip bu roman enflasyonunda çıkmış kitaplardan birini almam, kusura bakmasınlar. aslına bakarsanız yazma hastalığına yakalanmış bu arkadaşların da pek okuduğunu sanmıyorum, doğal olarak benim de çevremde birkaç roman yazarı var, deneme mahiyetinde kendilerine sorular sorduğumda bir yazarın mutlaka okumuş olması gereken yapıtlardan haberleri bile yok. iyi de kardeşim siz bunları okumuyorsanız sizi kim niye okusun? sonuçta bu yazma bağımlılığı kalıcı olma kaygısına dayanıyor elbette, insanlar hiç bir iz bırakmadan yok olup gidecekleri düşüncesine katlanamıyorlar, belirsiz bir gelecekte hatırlanma güdüsü sanıldığından daha etkili. o zaman ben biraz ironik bir çözüm öneriyorum, okurlara da yazarlar gibi ün kazandıracak bir yol bulunmalı, herkes bu konu üzerine kafa yorsun. sözgelimi en iyi tolstoy okuru, en iyi shakespeare okuru gibi yarışmalar düzenleyerek en iyi okurların ün kazanması sağlanabilir ve böylece insanlar yazmadan, salt birer okur olarak da şöhret olma imkanı bulabilirler, kötü romanlarıyla insanlığın başına dert olmaktan da vazgeçerler belki böylece.