halk arasında medya veya bazı çevrecelerce paranoya haline getirilen, petrol var mı yok mu sorusunun maalesef cevabı acı olan gerçekleridir.
birincisi; türkiye bir petrol denizinin üstünde değil. fakat denizlerimizin altında petrol olabilir ki karadeniz didik araştırılıyor.
ikincisi; bize komşu olan ülkelerde petrol olması ki sadece ırakta var o da bölge olarak sınırımıza oldukça uzak, bizde de olacağı anlamına gelmez. en yakın suriye sınırında çıkan petroldür. onunda api gravitesi 13-14 tür ve biz zaten o bölgeden yaklaşık 100 kuyudan petrol üretiyoruz.
bu güne kadar yaptığımız üretimin en büyük bölümünün, petrolün varil fiyatı ortalama 27 dolarken yaptığımız gerçeğidir ki elimizde zaten sınırlı olan kaynaklarımızı ne derece kötü kullandığımız gerçeğidir. siyasi iktidarların günü kurtarmak ve ithalat rakamlarının düşük görünmesi için yaptığı bu yanlış uygulamalar, petrol varil fiyatı 150 dolara fırladığında cari açığımızın büyümesine ve uzun vadede ne kadar zarar ettiğimize işarettir.
türkiye sadece petrol olarak değil birçok madeni rezervin yoğun olarak bulunduğu bir coğrafyadır. ülkemizin en eski ve belki de şu ana kadarki en kapsamlı petrol haritası 1900 lü yılların başında abdülhamit han devrinde hazırlanmıştır. doğu ve güney doğu anadolu nun neredeyse her ilinde belli miktarda petrol bulunmaktadır, zira şark bölgesi olarak adlandırılan iller ile musul ve kerkük ün üzerine oynanan oyunların asıl nedenidir bu petrol.
yalnız bir gerçek var ki petrol bulabilmek için çok derinlere inilmesi gerekmekte ve bu işlemin çok profesyonelce yapılması gerektiği bilinmektedir. gel gelelim her işte olduğu gibi bundan her şeyi elimize gözümüze bulaştırmışızdır. yanlış yapılan delme işlemleri sonucu "petrol yok" denilerek kapatılan onlarca kuyu vardır.
bir diğer gerçek te güney bölgemizin gerçekten dağlı oluşu ve işlemin zor olması. yalnız okyanustan bile çıkartılıp kar edilen, günümüzün en değerli kaynağı için bu bir mazaret olamaz. güneydoğu bölgesindeki bir diğer sorun ise sınırın diğer tarafından yıllar boyu çekilen petroldür. petrol değişik bir sıvıdır, yer altından damlalar halinde bulunur, belirli bir şiddette vurduğunuz zaman bir araya toplanır ve yeryüzüne çıkar. ilk çıktığındaki fışkırma da bu yüzdendir. yani musul ve kerkük ten çıkan petrolün bizim topraklarımızın altından çıktığı da tartışılabilir.
tüm bunlar bir yana petrol çıkarma konusundaki en büyük engel maddi değil siyasidir. açıp dünya petrol haritasına bakın; rusya da başlıyor hat, anadolu yu geçip ırak ta devam ediyor. bunu çizen tabiki ingilizler, daha doğrusu aslını saklayıp bunu bize yutturan. en son olarak mta nın türkiye nin yaklaşık %40 ını aradığını da belirtmek isterim.
petrol kuyularının beton ile kapatılması konusunda yeni alınan bir istihbarata* göre; kuyuları kapatanların vatansever kimseler olduğu, amerika ile yapılan aleyhte bir petrol anlaşmasının geçerlilik süresinin bitmesini beklemek için böyle bir şey yapıldığı söylenmektedir. *
bu güne kadar sondajı tamamlanmış ve üretim durumunda olan kuyularımızın, aslında normal bir kuyuya göre bakıldığında derin fakat bir petrol kuyusu olarak bakıldığında çok ta derin olmadığı, yani petrolün zaten normal şartlarda yaklaşık olarak olması gereken metrajda olduğudur. ayrıca bir petrol kuyusunun toplam derinliği petrolün bulunduğu yerin derinliği değildir. genelde kuyu içinde petrol üretim sistemlerinin daha rahat bir şekilde kurulup sökülebilmesi, olası arızalarda uygun müdahalenin sağlanması için bir pay bırakılır. ülkemizde petrolün normalden daha derin bir yerde bulunması demek 2500 metre ve sonrası derinliklerde olması demektir.ayrıca petrolün 2 kuyuda da aynı rezervuardan üretilip metraj farkının olması durumu da söz konusudur. bu da yeryüzü şekilleri ile ilgilidir.
petrol'ün dağlık bölgelerde çıkarılmasında henüz bir sorun yaşanmamıştır ki ilk petrol sahamız olan raman oldukça yüksek rakımlı bir dağdır. bu bölgeyi mütakip bulunan sahaların bir çoğu zaten arazi şartları çetin yerlerdir.
mta petrol faaliyetlerini 1954 ten beri yine bir kamu kurumumuz olan tpaoya devretmiştir. o tarihten beri petrol arama ve üretim işlerini bu kurumumuz üstlenir. anca mta 1934 te ülkemizin ilk petrol kuyusu olan raman 8 in sondajı ve üretimini başarıyla tamamlamış, bugün hala sembolik olarakta olsa(günde 8-10 bbl) üretim yapmaktadır. bugüne kadar ki üretimi ise yaklaşık 1.5 milyon bbl dir.
bir diğer gerçek ise sondajı yapılıp petrol bulunmayan ve atıl durumda kalan kuyuların çoğunun aslında yeni bir saha keşfetmek amacıyla kazılmış olduğu, sondaj tekniğinde ki bir beceriksizlikten ziyade yeraltı ile ilgili bilgi yetersizliği olmasıdır. bunda yıllarca parasızlıktan dolayı yapılamayan arama işlemlerinin etkisi büyüktür. yine de kazılmış bu atıl kuyuların sayesinde o bölgelerle ilgili bir veritabanı oluşturalabilmiştir.
daha çok petrol bulmak demek daha çok çalışmak daha fazla maddi riski göze almak demektir. petrol üretimi olarak bizim gibi kötü durumda olan amerikada gün itibariyle 1000 in üstünde sondaj kulesi faaldir. bu 1000 adet kuyunun kazıldığı anlamına gelir. demek ki siyasi paranoyaların dışında da engel olan bazı şeyler var demektir.
sonuç olarak; türkiye bir petrol devi olmasa bile dünyada bir çok yerde petrol arama ve üretiminde başarılı olabilecek deneyime sahip olmak üzeredir. uzmanlaşan mühendisler, kurumlar vs. tpaonun yurt dışında aldığı işlere bakılırsa net olarak farkedilir.
özel sektör desteğine ihtiyaç olduğu gerçeğidir. kamu kuruluşları eliyle yaklaşık 50 yılda yapılan arama ve sondaj faaliyetlerini amerika gibi petrol rezervleri, ürettiği petrolün kalitesi ve üretimin sarfiyatı karşılama oranı bakımından bizden hiç te iyi durumda olmayan bir ülkenin bir yılda yaptığı kadardır. an itibariyle amerika da faal durumda 1000 tane nin üstünde petrol kuyusu sondajı yapılıyor.
1950'lere kadar ülkemizde petrol mühendisi olmadığı ve o tarihte ki ilk mühendislerimizin ülke dışında eğitim görerek ülkeye değer katmaya çalıştığı gerçeğidir. ilk aramalarda sadece bir jeoloji mühendisi türk idi.
1980 li yılların öncesinde akaryakıt ithalatçısı olan Türkiye, artık ithal ettiği ham petrolü kendi rafinerilerinde işlemektedir. Türkiye de ham petrol üretiminin yaklaşık %75 i TPAO tarafından gerçekleştirilmekte ve ikinci sırada Shell gelmektedir.
Üretim yapılan petrol sahalarının ortalama rezerv derinliği 2000-2500 metre dolaylarındadır. Keşfedilen rezervlerin derinlikleri en fazla 3500 metredir. Buna göre, Türkiye de petrol aramaları çok derin seviyelerde yapılmamaktadır. Ayrıca bu sahalardan üretilen petrollerin API graviteleri incelendiğinde; API gravitesi 30 ve daha yüksek hafif petrollerin üretildiği petrol sahalarının sayısı 53 dür ve bu sahalarda mevcut olan yerinde petrol miktarı da çok azdır. 10-25 API graviteli ağır ve orta petrollerin üretildiği saha sayısı 47 dir ve bu sahalarda mevcut üretilebilir petrol miktarı çok fazladır.
Sahalar ekonomik ömürlerini tamamlamaya başladıkları halde, % 70lere varan miktarlarda petrol rezervlerde üretilemeden kalmaktadır. Bu kalan petrolün ikinci ve üçüncül üretim yöntemleriyle üretilmesi gereklidir.
Toplam enerji tüketiminin önemli bir bölümünü kapsayan petrolün öncelikle, kendi öz kaynaklarımızdan sağlanması petrol arama stratejimizin ana hedefi olmalıdır. Bu hedefe ulaşmak için; petrol arama ve üretim yatırımlarının arttırılması, risk paylaşımı, know-how teknolojileri, yabancı sermaye transferi amaçlanmalı daha geniş ve derin alanlarda arama yapılmalı keşfi yapılmamış sahaların yanı sıra etrafımızı çevreleyen denizlerde de arama faaliyetlerinin devam ettirilmesi gereklidir.
Daha önceki yıllara keşfedilmiş petrol sahalarındaki üretimi arttırmak için, yeni üretim kuyularının açılması ve bunların üretim performanslarının arttırılması için çalışmalar yapılmalıdır.
Türkiye de halen üretim yapılan petrol sahalarının % 80& i orta ve ağır petrol içermekte ve bu petrollerin çoğu üretilmeden rezervde kalmaktadır. Üretimi arttırıcı yöntemlerin uygulanması ve varili 10-15 dolara mal olabilecek olan bu petrollerin üretimiyle ekonomimize büyük katkı sağlanmış olacaktır.
Ham petrol varil fiyatlarının günümüzde 50-60 dolar civarında olduğu göz önüne alınırsa, kendi öz kaynaklarımızdan üretilen petrolün ithal girdi maliyetlerinde önemli ölçülerde düşme yaratacaktır.
Türkiye de petrol üretimi 1993 döneminde 3.9 milyon ton iken, üretim değerleri 2003 yılına kadar geçen sürede azalma eğilimi göstererek 2.3 milyon ton olarak gerçekleşmiştir. Türkiye de ham petrolün büyük bir bölümü Güneydoğu Anadolu bölgesinde üretilmekte olup, bir miktar üretim de Trakya bölgesinden elde edilmektedir. Halen üretimde kullanılan rezervlerin tükenmesi nedeniyle, yeni rezerv sahalarının bulunmaması durumunda önümüzdeki yıllarda üretimin giderek düşmesi beklenmektedir.
Üretimin yaklaşık % 70 TPAO, geri kalanının büyük bir kısmı N.V.Turkse Perenco, Alaaddin Middle East ve Petroleum Exp. Med Şirketi olmak üzere, diğer Türk ve yabancı firmalar tarafından gerçekleştirilmektedir
~http://www.kimyaturk.net ten alıntıdır~
turkiye'nin petrol geleceginin karanlik oldugu gercegidir.
ismi lazim degil ozel bir petrol sirketi kuyulara petrol basip, "aaaa bakin biz petrol bulduk" diye ortalikta veryansin ettigi surece; hic bir ekonomik degeri olmayan termal kokenli petrolu ballandira ballandira millete anlatan bir baska sirketin bu sayede borsa da yukluce para kazandigi surece ya da yabancilarin gelip petrol arayip cikarirlarsa bize koklatmadan ulkelerine donmelerine izin veren kanun cikarilmak istendigi surece karanliklardan cikamayacak olan gercektir.
Dünya genelinde petrol sıkıntısı çekildiği bi gerçek. Sonuçta bundan en çok etkilenen ülkelerin başında gelmekteyiz. Ki dünya nın en pahalı petrolünü kullanmaktayız. Ülkemizde petrol bulunması olayına dönecek olursak, bunun ülkemize pek bişey katıcağını sanmıyorum. Çünki çıkartılan petrolü işliycek rafinerilerin büyük bir bölümü yabancılara ait. Dolayısıyla yine dışa bağlı bir politika izliycez.
tüpraşın özelleşmesinden sonra özel sektör mantığıyla çalışıp; başka ülkelerde şirketlerin arz fazlası ham petrolünü, o şirketlerin ait olduğu ülkelerin de teşviki sayesinde ucuza alıp türkiye de üretilen petrolü talep daralması var deyip satın almadığı gerçeğidir. an itibariyle kamu eliyle üretilen ham petrolümüzün tamamını satamıyoruz. ya depolama ya da üretim kısıtlaması yoluna gidilmesi muhtemel.
bu konuda fazla teknik bilgiye girmeden bir analiz yapmak gerekirse;
komşularımızda cayır cayır petrol çıkarken biz de nasıl olmaz sorusunun cevabı aslında çok basittir. petrol akışkan bir fosil yakıttır ve yer hareketlerinin fazla olduğu coğrafyalarda yaşanan sismik hareketler sonucunda dünya kabuğundaki zilyon çatlak arasından kaybolup gitmesi oldukça kolaydır.alp himalaya kıvrım kuşağı nda bulunan türkiye, anadolu yarımadasının yoğun levha hareketleri nedeniyle sürekli sallanmaktadır. sonuç itibariyle bu bölgede akışkan fosil yakıt rezervi olması hayalcilikten öte gidemez.
şimdi diyeceksiniz ki iran da bu deprem kuşağının göbeğinde ama varil varil petrol çıkartıyor. adamlar petrol çıkartıyor ama tebriz de değil yoğun olarak basra körfezi nde. dolayısıyla ellere var da bize yoh mi yaklaşımı bu noktada iflas ediyor.
bir de ülkenin çeşitli yerlerinde daha önce açılmış, ardından beton bloklarla kapatılmış yüzlerce kuyunun akibeti için amerikanın oyunu bunlar sığlığında bir yaklaşımla komplo teorisi üretme komedisi var ki evlere şenlik. bu uygulamanın nedeni; mevcut yerlerde açılan kuyularda petrolün olmaması, çıkartılmaya değecek miktarda rezerv i olmaması vb. dir. bunun sonucunda aynı yerde tekrar çalışma yapılmasının ve doğabilecek insan kaynaklı kazaların önüne geçmek için bu uygulamaya gidilmiştir.
yanlış bilinen bilgilerdir. aslında türkiyede petrol vardır ancak denildiği gibi şuan ki durumda kalitesiz işlenmeye değmez çıkartılması zarardır. ancak petrol rezervleri tüketildiğinde sondajlar oraya buraya vurulcak ve değerlenen petrollerin çıkarılması yapılcaktır.