türkiye de klasik müzik

    1.
  1. bugün düşündümde hayatımın yarısından fazlasını şimdiden klasik müzik yoluna vermişim. daha okulum bitmedi bile. 24 yaşında 13 yıldır konservatuvarda okuyorum. ondan öncede bir çocuk korosu geçmişim var 3 yıllık. şunu demeye getiriyorum ki bu konu hakkında birşeyler yazmaya niyetliydim, ve çoğu insandan daha fazla söz hakkına sahibim. o zaman buyrun başlıyorum ;

    klasik müzik bir kere türkler için enstrumanlardan falso veriyor. daha ismini bile söylemedikleri, bilmedikleri enstrumanlar var bir kere. obua, korno, fagot, kontrabas, viyola... bu liste benim bile bilmediğim vurmalı enstrumanlara kadar uzar gider. ayrıca bildiğimiz enstrumanlar varda n'oluyor? keman, davul, klarnet, son dönemlerde çello. bunlarda hep eğlence müziklerinde var denilerek bir yabancılaşma, bir konu saptırma oluşuyor. son olarakta hafif kültürlü kitlede trombon, tuba, saksafon, trompet gibi enstrumanlarda jazz müziği ile adapte ediliyor. bir düşünün geriye ne kaldı? flüt! dimi hep o gelir klasik müzik denince aklımıza. ya keman ya flüt yada gitar dersleri verilmiyor mu ülkemizde en aptal yerlerde bile. sonra onlarda bu enstrumanlarla piyasa müziği yapmakta ve onlarda kendilerine türk müziğinde yer bulmaktalar.

    bu işin sadece enstruman analizi idi.

    klasik müziğin en büyük özelliği çok sesli olmasıdır. bir düşünün. en ufak orkestra olan oda orkestrasında bile en az 5 parti vardır. ki bu partilerde yer yer kendi içlerinde "duble" olur. yani yan yana oturan kişilerden biri (kemanlarda sağdaki, viyola-çello'da soldaki) üstü diğeri altı çalar. etti mi size 7+ parti. ve bu yetmezmiş gibi en büyük farklılıklardan birisi daha: nüans! türk müziğini bırakın, diğer müziklerde de yoktur böyle birşey. forte, piano, mezzo forte, çift piano vs... ve tonla eserin çalınma stilini, havasını, tekniğini belirten latince işaretler. kendi içinde işleyen matematiksel yapısı. (öyle her istediğiniz yere gitmez klasik müzikte akorlar, diziler. hepsinin belli bir formu, belli bir sistemi vardır.) peki bizim müziğimiz? bir düşünün bizim orkestraları. evet koro, ensturamnlar gırla gider ama herkes aynı şeyi çalar. aynı parti, aynı ses düzeyi... bizim tabii makamlarımız vardır. bunu unutmayalım. klasik akor dizisinden, major-minör gamlardan çok farklı olarak.

    bu da özetle işin müzik analiziydi.

    peki gelişimine ne demeli? klasik müzik kendi içinde dönemlere ayrılır. barok-klasik-romantik vs... her dönem kendi içinde onlarca yeniliği, onlarca besteciyi taşır. evet, aslında bir alman geleneğidir klasik müzik. klasik müziğin temel taşları alman bestecilerdir. bach, beethoven, mozart. yani avrupalı bir geçmişi vardır. ardından ülkeler kendi stillerini ortaya çıkarmak adına dallandırıp, budaklandırmışlardır . klasik formlara yep yeni açılımlar getirmişlerdir ama asla tamamen bozamamışlardır ana yapıyı. çünkü oturmuştur bir kere. türkiye ne yapmıştır? evine kadar gelen çağdaş müziğin en büyük ustalarından birisi béla bartok'u değerlendirememiş, bu yarışın içine girmemiş, türk klasik müzik yapısının oluşumunu bir bakıma engellemişlerdir. türkiye, kendi müziğini bile koruyamamaktadır aslında. hala eskileri yemekte, yeni birşeyler üretememektedir. haydi, şimdi çağdaşlığı, avrupa müziğini yakalayalım derken birbirine sokmuşlardır herşeyi.

    bunada kısaca tarihsel gelişimi yorumlama diyebiliriz.

    son olarak birkaç istisna anlatarak sonlandırmak istiyorum yazımı:
    türkiye son derece önemli bestecilere sahip olmuştur. adnan saygun, ulvi cemal erkin, cemal reşit rey, muammer sun... bu büyük besteciler klasik müziğin türkiye uzantısını yapmaya çalışmışlardır. ama devamı gelmediği gibi bu uğurda savaşanlarda yok gibidir. tamam, mozart mehteran takımından öyle etkilenmiş, öyle müzik fikri değişmiştir ki nice operalarında, senfonilerinde bu etkiler görülür. hatta türk marşı vardır. ama bu demek değildir ki bir esere mehteran takımı koyunca "alın işte.. türk klasik müziği!" diyelim. veya iki-üç komalı nota koyalım esere. bu kadar kolay değil maalesef.

    sanırım kabul etmek lazım artık. türkiye sevmemiştir klasik müziği. halada sevmemektedir. dinlemez, dinleyemez. sadece ders çalışırken, yorulduğunda, hava atmak için dinler. zevk almaz. çünkü nasıl ağır bir romandan zevk almak için o zamana kadar ufak kitaplar okumak, o dili daha iyi anlamış olmak gerekiyorsa, bu müziği anlamak, zevk almak için bu kültürden gelmek gerekir. bizde, en azından çoğunluğumuzda yok böyle bir kültür. çok seslilik anlayışı. o duyum. bu katiyen bir aşağılama, bir küçük görme değildir. olamaz!

    avrupalı değil miyiz yoksa?
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük