--spoiler--
... 1 mayıs'ın işçi sınıfıyla bir alakası kalmadığını, bunun küçük burjuva hoşnutsuzluklarını ifade eden bir mecraya kaydığını...
--spoiler--
öğün, 20. yüzyılın geride kaldığını, artık medeniyetler kavgası leveline geçiş yaptığımızı, mücadele alanlarının da yeni bir muhtevaya evrildiğini ifade etmiştir.
bunun gibi birçok alan var. sadece kürt sorununda dahi, nasıl bir evrim yaşandığını gözlemlemek, birçok ipucu verecektir.
işçi sınıfı dünyada popüler kültür toplumunun oluşmasıyla zaten orta sınıfa kaynamıştır. bu türkiye'ye mahsus değildir. şu anki yapıda piramidin en tepesinde bulunan %1-2'lik sermaye, geri kalan çoğunluğu sömürmektedir.
lan olm en korkunç şey şu hayatta bir tepsi baklava yemiş çekik gözleri bu yüzden pörtlemiş çinli ile marksizmi götünden anlamış islamcı sosyolog yamultmaları. das kapitalin nasıl okunacağıan dair 1-2 kitap okuyunca e tamam dilime yakışıyo işte diyalektik işçi sınıfı küçük burjuva lafları süper oldu sikiiim das kapitali diyen eciş bücüş kara kanatlı vampirler.
küçük burjuva hoşnutsuzluğu; öyle kim siker ya denilecek bir şey değil. bir de şehirlileşti ise hiç değil.
fransız devrimini de yaratan o hoşnutsuzluk, sanayi devrimini liberal demokrasiye çeviren de o hoşnutsuzuk hitleri stalini yaratan da o hoşnutsuzluk. artı zaten tayyipin kendisi de tam ve eksiksiz bir küçük burjuva tatminsizi.
görüldüğü gibi bu tatminsizliğin ve hoşnutsuzluğun neye evrileceği hiç belli değil.
işçi sınıfı teori de pek faydası yok bu yüzden hep ve her zaman küçük burjuva liderliğine muhtaç. marx çoğu şeyde yanılıyordu ama bunda hiç yanılmadı.
1 mayıs da alanların dolmaması bu sınıfın bittiğine emare olamaz, bu bir, 'konjonktürel olarak türkiye'de hiç bir zaman işçi sınıfı olmadı' son derece yanlış bir söylemdir bu iki, türkiye'de her zaman bir işçi sınıfı mevcuttur, lakin, sınıf bilinci, örgütlenme anlayışı, ve sağlanamamış biraradalık gibi önemli eksiklikler nedeniyle etkisiz yığınlar haline dönüşüp yokluk noktasına gelmesine neden olmuştur.
büyük madenci yürüyüşünden* sonra, işçiden ve sendikalardan korkan egemen sınıfın yarattığı bir algı politikasıdır.
işçi sinifinin gücünü kırmak için, önce itibarsızlaştırma, sonraları ise, mevcut işsizikten faydalanarak taşeron denen sistemi kurdular. proleterya bu ülkede sistemli olarak ezilmektedir son 20 yıldır. yani işçi sınıfı bitti demektense,.bitirildi demek daha doğru.
ve bu ülkede işçi sınıfı uyanmadigi sürece haksızlık devam edecek. akp öncesi burjuva iktidarı, yerini tarikat cemaat iktidarina bıraktı ama bunların ortak özelliği, iki egemen kesimin de işçinin sırtında yükseliyor olmasıdır. ne zaman ışçiler silkinir, o zaman sırtlarındaki asalaklardan kurtulmaya başlar.
bir ülkede devrim olacaksa ( devrimden kasıt, iyi yönde değişim), bunda basrolu işçiler ve universiteler oynar. işçiyi taşeron sistemiyle ezen iktidarlar, her ile universite adı altında, mevcut universitelerde kaliteyi yerin dibine batirmis, okulların ve öğrencilerin itibarını, çoğunluğun gözünde yerle yeksan etmiştir.
işçi sınıfı bittiğine göre, fabrikalarda, madenlerde ter dökenler kilo verme derdindeki patronlar olsa gerek!
sayın profesörün demeye çalıştığı, işçi sınıfında sınıf bilinci kalmadığı ise doğrudur. hemen hepsi gırtlaklarına kadar kredi kartı borcuna batmış durumdalar ama büyük bölümü hala akp'ye oy veriyor.
aman patron kovmasın,aman 100 tl fazla alayım vs gibi cümleler sarf ettiği sürece işçinin bugünkü durumu haktır. işçi sınıfı örgütlenmediği sürece ayağa kalkamaz.ezilmeye mahkumdur.
üretimi azaltmayla başlıyor her şey. bunun için ekonomik kriz falan bahane edilir.
sonrasında özelleştirme başlar ki bu da çoğu durumda peşkeşten öteye geçmez.
özelleştirilen kurum ve kuruluşlar pazardaki tekellerine güvenerek işçi, memur demeden baskı altına alır; istihdam azaltır.
azalan istihdamla birlikte işsizlik yükselir.
yükselen işsizliği düşürme bahanesiyle taşeronlaşmaya gidilir. böylece kâğıt üstünde bile sosyal hakları olmayan bir güruh yaratılır. taşeron işçiler çoğu zaman eski iş yerlerinde, önceden aldıklarından çok daha azına ve hiçbir hakları olmadan işe girerler.
böylece mâliyetler düşer ve bu sayede kapitalistlerin ceplerine daha çok kâr kalır.
işte tam da bu noktada insan psikolojisinin nasıl kolay bozulduğu ortaya çıkar. bir zamanlar işçi olarak gayet güzel çalışan ve elden geldiğince kazanan günümüz taşeron işçisi uzun süreli işsizlikten kaynaklı olarak bulduğu bu kölelik benzeri işe bile sevinir. kendisini bu durumlara düşürenlere duacı olur ve onlara oy verir.