eşşek olmaktır. denetimlerin eksikliğinden veya belediyelerin rüşvet babalarından dolayı denetlendi denilip geçilen yerlerde sigortası yapılmayan, iş güvenliği sağlanmamış ortamlarda çalıştırılan üç kuruşla susturulan o işçiyi de susmak zorunda bırakan bir devlete sahip olan ülkedir türkiye. çalışırken kulağı eli kolu bacağı gidenlerden birine baktığında kendini ne için feda ettiği sorulduğunda -nitekim bu feda etmektir- 600 liradır bazen daha az. insanları böyle yaşamaya mahkum eden bunu reva gören liberal ekonominin bereketlerinden bahsedip dış borçları bitiryoooz diye bağıranların kıçlarındaki pamukları, tabağındaki havyarı üretir işçi. samimidir çoğu. akşam götüreceği iki ekmeğin derdindedir. çocuklarıda ezilir bu insanların.
okul gezisindeydik o gün. gezi dönüşü starbucksa uğrayalım hojaaaaam diyen bir gençlik silsilesi vardı -hepsinin ailesi feci solcudur vesselam- müzik dinliyordum. arkadan biri dürttü fucuratmucurat bunlar starbuksa gidelim diyo pahalıdır di mi orası bilirsin dedi. babası inşaatlarda boya yapıyordu bu arkadaşımın. amaaan içmeyiz ne olacak dedim gülümsedim. servisten indik. kıçı büyük züppe bi tip yaklaştı ve o arkadaşıma xyzklsk sen ne içiceksin orda hehe dedi. gitti. yıkıldım. o da yıkılmıştı. isyan etti. evet babam işçi. evet paramız yok ama bunu bu şekilde yüzüme vurmaya hakkı yok dedi gözleri dolmuştu. içimden küfrediyordum dışımdan herkes zengin doğacak diye bi kaide mi var boşver o densizi dedim. sonra düşündüm. çok mu ütopya dedim. çok mu ütopya herkesin eşit olacağı bir toplumda yaşamak. evet dedim. hayal bunlar. eşitlikten ziyade insan yönünden eksik bir toplumda yaşarken eşitliği hayal etmek çok ütopik.
analarını inim inim ağlatan patrona hala "nasıl yalakalık yaparım", "arkadasımdan 3 kurus fazlayı nasıl kazanırım", "arkadasımın ayağını nasıl kaydırırım diye düşünmektir."
çoğu millet ne kadar kabul etse de eşşek yüküyle para almaktadır. ayrıca, bayramda seyranda ek primler almaktadırlar. fabrika sahiplerinin zam ve hak konusunda sendikalar boğazlarına yapışıp durmaktadır. **
çok çeşitli açılımlara maruz kalan saplamadır.
dünyada işçi olmaktan farksız demek burda yersiz bir tespit olucaktır çünkü modern dünyada gelişen kapitalist sistem (örneğin avrupa)işçi sınıfıyla 19 yüzyılın sonlarına dogru bir uzlaşma içine girmiştir.
bunun dogurduğu sonuç hem avrupa işçi sınıfının marksist çizgiden uzaklaşmasına hemde modern kapitalizmden haklar almasını sağlamıştır.
peki türkiyede durum aynımıdır?
1950 lerde yükselen sanayileşme beraberinde işçi hakları,marsist haraketle özdeşleme gibi kavramları ortaya çıkarmıştır.
ama türkiyede ki fark şuydu bu haraketler öğrenci haraketleri olup daha sonra işçi sınıfına yayılmayı hedef alan haraketlerdi.
öğreciler kadar olmasada ve avrupa kadar olmasada türkiyede ki işçi sınıfı 12 mart ve 12 eylül gibi askeri haraketlerden nasibini almıştır.
ve hiç bir zaman organize bir biçimde sesini yükseltemeyen bu sınıf:çeşitli yollardan sindirme politikalarıyla dünyanın en zor şartlarında çalışan,onurunu yitiren,karaktersizleştirilen ve nihayetinde liberal sağ partilere oy atan bir sınıf haline getirilmiştir.
bu hale getirilen türkiye işçi sınıfı uygulanan islami motifler ve milliyetçilik (içi boş) ile
tabii caiz ise kafasına vur ekmeğini al konumuna getirilmiştir.