ismail cem’in, derin sosyolojik tespitler içeren çok kıymetli kitabı.
kitabın başında ismail cem, türkiye’nin osmanlı bakiyesi olduğunu, dolayısıyla türk halkının bugünkü halinin osmanlı anlaşılmadan yorumlanamayacağını anlatıyor.
şimdiki sol görünümlü züppe pkklılara inat gerçek bir sol duruşu sergiliyor. geçmişi küçümsemeden ama olması gerekenden daha yüksek de bir yere de koymadan gerçek aydın duruşu sergiliyor. örneğin 16 yy osmanlı köylüsüyle ilgili olarak:
‘’16 yy osmanli köylüsünün çağin koşullari çerçevesinde benzerleriyle kiyaslanamayacak kadar düzenli ve güvenli bir yaşama sahip olduğu konusunda tüm tarihçiler hemfikir.
köylünün bu durumu doğrudan doğruya mirî toprak rejiminin bir sonucu şeklinde belirmektedir. toprağin devletin mülkiyetinde ve memur-askerlerin denetiminde olmasi köylüyü doğal ve toplumsal tehlikelere karşi güvenceye almaktadir. sel baskini, kuraklik gibi afetler karşisinda köylü yalniz değildir. dirlik sahibi ona iyi bakmak, gereğince yardim etmekle yükümlüdür. ortak ambarlar her çeşit bireysel sikintiya karşi toplumun güvenlik unsurudur. ancak mirî bir rejimin mümkün kilabileceği sosyal içerikli yasalar, köylüyü çeşitli tehlikelere karşi adeta devlet tarafindan sigorta etmektedir. örneğin, bir köylü öldüğünde çocuklari topraği işlemeyecek kadar küçükse, onlarin bakimini yasalar uyarinca devlet yüklenmektedir: tarla bir başkasina işlettirilmekte, sağlanan gelirle yetimler bakilmakta, büyüdükleri zaman, bu toprak parçasi tekrar onlarin tasarrufuna verilmektedir.
osmanli köylüsünün özellikleri incelendiğinde, toprağin devlet mülkiyetinde olmasinin iki değişik açidan ona yarari dokunduğu söylenebilir:
1) vergi gelirini toplayan dirlik sahipleri bazi özel yetkilerine rağmen memur niteliğindedirler ve köylüyü derebeyleri gibi sömürmek imkânlari yoktur. toprağin devlet mülkiyetinde olmasi hem devletin otoritesini güçlendirmekte, hem de memurlarin denetlenmesini kolaylaştirmaktadir. dirlik sahiplerinin sik sik değiştirilmeleri, görevlerinin sürekli bir yöneticilik şekline girmesini ve köylüyü ezmelerini zorlaştirmaktadir. osmanli fetihlerinden önce, derebeylerine ait sayilan köylüler bundan böyle devletin mali olmakta ve kişilerin elinden kurtulmaktadirlar.
2) memur-askerlerin toprağin mülkiyetine sahip olmamalari derebeylik benzeri ilişkilerin kurulmasini önlemektedir. bu mülkiyetin köylüye de ait bulunmamasi ise, özel mülkiyetin bünyesinde var olan tehlikelerden ve belirsizlikten köylüyü sakinmaktadir. küçük tarimsal mülkiyet sahiplerinin dünyanin her yaninda (ve günümüzün türkiye'sinde) karşilaştiklari sorunlara mirî sistem ön vermemektedir: köylü, kurak bir mevsim sonucunda tarlasini alacaklisina kaptirarak irgatlaşmak tehlikesine hedef değildir. hayvanlarin bulaşici hastaliğa tutulup telef olmasi onu çiftini çubuğunu birakip iş arama zorunluğuna koşmamaktadir. tohumsuz kalmak gibi bir sorunu yoktur. mülkiyetten yoksun olmasi onun büyümesini, halkasini sömürmesini, kendi başina buyruk riskler alip belki de daha çok kazanmasini engellemektedir ama, hem kişi olarak onun, hem de bütün bir sosyal yapinin güvenliğini sağlamaktadir.
osmanli köylüsü günümüzün hayli soyut ve tartişma götürür ölçüleri çerçevesinde hür değildir. kendisine ayrilan topraği irsî ve ebedî bir kiraci sifatiyla işlemeye, toplumun belirli bir görevini yerine getirmeye mecburdur. hür olmamasi,
1) toprağini terk etmek hakkindan yoksun olmasindan,
2) timarli sipahiliğe yükselmesinin güçlüğünden,
3) bazi yasal yükümlerinden ileri gelmektedir.
osmanli kanunnamelerinde kesinlikle belirtildiğine göre köylü tarlasini terk ederse sipahinin onu bulmak, cezalandirmak, zarari ödetmek ve tekrar tarlasinda çaliştirmak yetkisi vardir. ancak on yil bulunmayan bir köylü, o da çift bozan akçesi denen tazminati ödedikten sonra serbest kalabilmektedir.
topraktan ayrilmanin bir başka yolu ise, köylünün kendine ait tasarruf hakkini devletin onayini almak şartiyla başkasina devretmesidir. pratikte bu yol kolayca uygulanmiştir.
ayrıca ,köylü, devletin memur-askerler aracılığıyla ilettiği .emirlere ve üretimle ilgili hususlara uymak zorundadır. sipahinin göstereceği yerde ortak ambar yapmak, sipahiyi belirli durumlarda misafir etmek, atına bakmak zorundadır. ancak bu yükümlülükler, yasalarla düzenlenmiştir, keyfi değildir. örneğin, bir sipahi, köylünün evinde üç günden fazla kalamaz. köylünün gösterdiği yerde yatmak, onun verdiği yemekten başkasını istememek zorundadır. köylü, haksız muamele karşısında dirlik sahibini şikâyet edebilir, mahkemeye verebilir. köylüyü her zaman gözeten devlet, onu sipahiye ezdirmemek amacıyla hem idarî hem de hukukî önlemleri dikkatle almıştır.
toprak mülkiyetinin devlete ait olduğu, kişisel davranişlarin kisitlandiği bu düzende köylünün hürriyeti (yukarida belirtilen çerçevede) sinirlanmiştir. ancak bu sinirlama, her şeyden önce ferdin sosyal güvenliği doğrultusundadir: tabiatla tek başina savaşmaktan onu sakinmaktadir. ferdin mutluluğu çok düzenli bir mekanizma içinde ve cemaatin bir parçasi olarak gerçekleşmekte; günü ve geleceği hem tabiat kuvvetlerine, hem de başiboş ekonomik güçlere karşi güvenliğe alinmaktadir.’’ denmektedir.
siyasete ve sosyolojiye bütün bakış açınızı değiştirecek kült eser. ismail cem osmanlı'dan bağımsız türkiye'nin anlaşılamayacağını daha kitabın başında belirtmekte ve gerekli saygıyı osmanlıya göstermektedir. şimdi ise solcululuk ekseriyette pkk konsomasyonu yapmakla meşgul.
nerede o eski vatansever solcular... ismail cemler, uğur mumcular, necip hablemitoğulları, bahriye üçoklar...
türkiye'de yaşayan bir sosyal bilimcinin kesinlikle okuması gereken ismail cem kitabıdır. türk entelijansiyası dünya ve türkiye hakkında bilgi sahibi olmak istiyorsa, ekonomik, siyasi ve toplumsal olayları tarihin ilk zamanlarından ele alıp, daha sonra osmanlı üzerinde yoğunlaşan, ardından da 1970'ler türkiyesine kadar anlatan, büyük bir zahmetle yazıldığını hissettiren harikulade bir kitap. okunması gereken kitaplar listesinde yer almalı. üniversiteden mezun olmuş her türkiye gencinin (bence) okumuş olması gereken asgari iki kitap var; 1- türkiye'de geri kalmışlığın tarihi 2- üniversitenin misyonu- ortega gasset
hakkında 11 entry ise daha tuhaf. bir sosyoloji yahut ekonomi okuyan bir ögrencinin konu hakkında yazdığı denemeyi burada paylaşması gerekirdi. al işte ekşi ile uludağ arasındaki dağ gibi bir fark.hadi gidip am göt meme ekseninde trollerimize adanan bu sözlük vadisinde otlamaya devam edin.
basit olarak çözümler sorunlar ve tecrübeler üzerinden bulunur. osmanlının lonca sistemini bilmeyen kişi, neden sanayi devrimini kaçırdığını anlayamaz keza birikim yapacak kadar kazanmayanın da kapitalist olamayacağını.
ekonomik açıdan iyi olanın da paralelinde kullanacağı savaş gücüyle ingiltere ve amerika gibi olması da gayet normal.
geri kalmışlık nedir? ne değildir ? anlamak için herkesin okuması gerekli olan kitap. çok güzel bi' tespiti vardır ki; geri kalmışlığı tescilli olan ülkelerden, iyi durumda olmamız bizim gelişmiş olduğumuzu göstermez. en önemlisi türkiye kendi tarihi içinde geri kalmış bir ülkedir ve bu su götürmez bi' gerçektir. eğer butun halka bunu bi şekilde anlatabilirsek o zaman bi kurtuluş yolumuz olabilir. nasıl ileri gidebiliriz sorusunaysa katmer, katmer cevap veren bir kitaptir. zahmet edip, okursanız elbette, işkembe-i kübradan sallamayıp kitabın adına bakarak yorum yaparsanız, gülünecek halde bile olmazsanız.
tarihteki yaptığın hataların değerlendirmesini yapıp önüne koymazsan, nasıl başarılı olacağını da bilemezsin.. nasıl ileri gidebileceğini vahiy inerek bilemezsin..
çok değerli ve okunması gereken bir eserdir.. ismail cem gibi insanları maalesef kabullenemeyen bir devlet anlayışımıza sahip oldukça da geri gitmeye devam ederiz..
ismail cem in neden başarılı olmadığının kanıtıdır. nasıl ileri gidebilirizi araştırsaymış keşke...
Kendisini severdim, dürüst adamdı. Başka da bir özelliği yoktu...
osmanlı imparatorluğu'ndan başlayarak günümüze kadar olan tarihi değerlendiren; 'nerde hata yaptık?, nerde geri kalmaya başladık?' sorularına cevap arayan, mutlaka okunması gereken bir araştırma kitabı ve ismail cem'in türkiye'ye bıraktığı önemli miraslardan biridir.