eğitim öğrenmeyi ve düşünmeyi öğretmediği, ezbere olduğu içindir. işte bu yüzden vize ve finallerde hangi ders ya da bölüm olursa olsun, sınavdan çıkınca gencimizin zihninde konuya dair hiçbir bilgi kalmaz. gerçek anlamda öğrenmek için değil, sınavdan geçeyim diye ders çalışır. hangi bölüm olursa olsun, hiç fark yapmaz.
bir eğitim sistemi hiç mi düşünmeyi, hiç mi sorgulamayı öğretmez!
sorgulayabilmek için öncelikle içinde bulunduğun inan ve ideolojilerden kopman ve nötr olarak olaya bakabilmen gerekir. bunu yapmak dindar bir insan için kafirliktir. çünkü inancına nötr olmadan sorgulayamazsın, inancının dışına çıkmadan sorgulayamazsın. bunu yaparsan da sorgulama sürecin boyunca o dini terk etmişsin demektir. bu noktaya gelebilmek cesaret ister ve her babayiğidin de harcı değildir. diyelim ki nötr bakabilmeyi başardı, bu sefer de sorgulamanın ikinci aşamasına geçmesi gerek. bu da, genel soru işareti olan bütün konulara terazinin eşit birer kefesi gibi eşit yargılarla yaklaşması gerekir. ve verileri önyargılardan, bütün din ve ideolojilerden kurtularak hakkaniyetle sonuna kadar kovalaması gerekir. sonrasında zaten su akar yatağını bulur.
biz toplum olarak nasıl sorgulanacağınız hiç bilmiyoruz. çünkü düşünme tekniklerinin bir öğrenimi yok ülkemizde, çünkü felsefe eğitim yok. bizim ülkede felsefe eğitimi dünyadaki en kötü eğitimdir. felsefe yapmayı bilmek; kant ne demiş, hegel ne demiş, niçe ne demiş, şu akımlar bu akımlar nelermiş.. bu değildir arkadaşlar. bu, sadece o insanların ne dediğini öğrenmek ve ezberlemektir. felsefe yapmayı bilmek bu düşünürlerin düşünme yöntemini öğrenebilmektir. işte o düşünme yöntemini kavrayabilmek insanın gerçek anlamda bir odundan, bir koyundan insana dönüşünün tek yoludur. bu dönüşümü yaşayan insanlar arkada kalanların gerçekten de insan olmadığını görürler zaten. felsefi düşünceyi kavramak bilgi kirliliği olan bu dünyada doğru bilgi analizini otomatikman yapmamızı sağlayan en önemli şeydir.
bir de kendilerini kanıtlamak için zor ve gündelik hayatta kullanılmayan bir dil kullanan çevirmenler var ki, bu konuya girmek dahi istemiyorum. felsefe medeniyetin gelişmesini sağlayan en önemli şeydir ve bu olgudan toplumun her kesimi kolaylıkla faydalanmalı ve ulaşabilmelidir.
yaşama derdiniz varsa, geçim sıkıntınız varsa, emekli maaşımla nasıl geçinirim diye kaygılarınız varsa oturup “düşünmek nedir” diye düşünmek lükstür de ondan.
Bir de ülkemizde felsefe çok paradoksal bir konumda. Hem yerin dibine sokulur hem de gereksiz yüceltilir. felsefe yapmacılar bir tarafta, her şey felsefeyle öğrenilirciler diğer tarafta... Bu hususta felsefe bilmek ancak konuşulan ortamlarda birkaç laf edebilmek için kullanılan bir bilme etkinliğinden öteye gidemiyor.
en büyük sebebi insanların vakitlerinin olmamasıdır.
türkiyede insanların asgari ihtiyaçlarını karşılamaları için dahi saatlerce çalışmaları gerekiyor. çalışma saatleri çok yüksek, özellikle özel sektörde çalışanlar için.
tüm bu hayat meşgaleleri varken insan evinde oturup bir kitabı dahi okuyacak vakit bulamazken, felsefe üzerine düşünecek, akıl yoracak ne enerjisi oluyor ne motivasyonu ne de vakti.
felsefe yapmak için boş vakit gerekmektedir. aynı şekilde sanat ve mimaride de gelişmiş olmanın birincil unsuru boş vakittir. dünya tarihinde felsefe sanat ve mimaride ileri gitmiş toplumların bol vakti bulunuyor. güncel olarak batı avrupa ülkelerine bakabilirsiniz. buralardaki çalışma saatleri ile ülkemiz insanının çalışma saatlerini kıyaslayın. bizim insanımıın birşeylere ayıracak vakti yok. ömrünü bir patronu zengin etmenin peşinde 3 kuruş paraya ayırıyor. babanızı düşünün, kendine ne kadar vakit ayırabiliyordu ki?
1) Bu alanın matematik gibi çocukluktan itibaren öğretilmiyor olması. 16-17 yaşına kadar felsefe hakkında bilgi sahibi olmayan bir insanın lisede gördüğü felsefi düşünceyle ilgisi olmayan ezber bilgi ile düşünce gerçekleştirebilmesi ve bunu sevmesi mümkün değil. insanımız az çok hesap kitap yapabiliyor, çat pat ingilizce cümle kurabiliyor ama asla felsefi düşünce üretemiyor.
2) son 6 yüzyılı kapsayan felsefe-din, akıl-iman problemleri. felsefe ve dinin birbirine zıt kavranması ve sürekli bir alanın üstünlüğünün tartışılması. Felsefecilerin dinsiz algısına karşılık dindarların sorgulamadan uzak itaatkar tavırda olması gerektiği düşüncesinin empoze edilmesi.
3) toplumun okumaya alışık bir yapıda olmayışı. Kaç kişinin ailesinde çocukluktan itibaren oturup kitap okunuyor veya kitapçıya gidiliyor benim çevremde hiç yok maalesef. Çocukken de dünya klasikleri gibi ağır kitaplardan sıkılan çocuklar iyice okumadan uzaklaşıyorlar.
4) felsefenin dilinin zor olması. Yunanca felsefe kavramları bazen türkçede karşılık bulamıyor bu yüzden kavramada zorluk çıkabiliyor. Bir felsefe kitabındaki onlarca felsefi terim insanları baştan yıldırabiliyor. Bizden çıkan ve yaygın bir felsefi dil olsaydı insanları bu alanla tanıştırmak çok daha kolay olurdu
En basitinden refah seviyesi yüksek, demokratik, özgür düşünce ortamının oluşturulduğu, sorgulayan bireyleri barındıran bir toplulukta felsefenin gelişebileceği göz önünde bulundurulursa türkiye'de felsefenin gelişmeme sebepleri rahatlıkla anlaşılabilir niteliktedir.
bilimin ve sanatın ırzına geçildiği şu günlerde felsefenin ilerlememesini diye getirmek çok da yaratıcı bir şey olmazdı. zira gericiliği benimsemiş olan yöneticiler ve benimsetilmiş olan halk bilinen sanattan ve felsefeden bi halt anlamaz.
fakat şunu da söylemeden geçmeyelim, ülkemizde çok iyi felsefeciler de var.
(bkz: ahmet inam)
(bkz: proflarımıza sahip çıkalım)
dengesizlik, adaletsizlik, çelişki, sömürü ve haksızlık toplumun ve devletin yapısına girmişse insanlara felsefe öğretmek sistemin devamı açısından tehlikelidir.
saçma sapan bir eğitim sistemi ve saçma sapan bir müfredat ise sistemin kalıcılığını garantiler.