türkiye de demokrasi

entry96 galeri4 video2
    46.
  1. başbakan recep tayyip erdoğan, mısır devlet başkanı hüsnü mübarek'e güvenlik ve istikrar sağlamak için halkın dileklerini dinlemek zorundasın. ilk önce mısır'ın iyiliği için adım atmalısın, halkı memnun etmek için adımlar atmalısın..! dedi. Diktatör mısır liderine ileri demokrasiye inanmış bir lider olarak ders verdi.!

    http://www.haberturk.com/dunya/haber/597069-basbakan-erdogan-mubareke-seslendi

    bu sözleri başbakanımızdan duyunca demek ki artık ülkemde de ileri demokrasi uygulanacak diye düşündüm ve aşağıdaki hayalleri kurdum.

    bundan böyle asla;
    cumhuriyet mitinglerine katılan milyonlara bindirilmiş kıtalar denmeyecek.

    hükümet politikalarını eleştirmek adına gösteri ve yürüyüş yapan öğrencilere provokatör gözüyle bakılmayacak.

    hükümet politikalarına karşı yapılan gösterilerde, vatandaşlara karşı devlet emriyle uygulanan sert ve kontrolsüz müdahale devri sona erecek, bu tür utançlar yaşanmayacak.

    artık gerçek demokrasi yaşanacak ülkemde yasalar çıkarılırken muhalif kesim yok sayılmayacak, onlarında sesine kulak verilerek, herkesi kucaklayan kararlar alınacak.

    hükümet aleyhine yayın yapan medya kuruluşlarını yıldırmak için her türlü baskı politikasından vazgeçilecek, ayrıca basınımız yandaşlıktan özgürlüğe geçiş yapacak. rtük bağımsız bir kuruluş gibi davranacak.

    benden olmayanlar ötekilerdir diye bir anlayış asla olmayacak.

    türkiye'de işçi hakları güvenceye alınacak, örneğin tekel işçilerine yapılan zulüm bir daha asla yaşanmayacak.

    ancak bir diktatörün sahip olabileceği beğenmediğini yok etme içgüdüsü artık yaşanmayacak ve ülkemde sanat eserleri ucube olarak görülmeyecek, sanata ve sanatçıya saygı gösterilecek.

    anayasamızda yer alan, - herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. maddesi herkes için bir güvence olacak ve uygulanabilecek.

    başbakan erdoğan'ın kendilerine muhalefet eden işadamlarını tehdit ederken kullandığı; taraf olmayan bertaraf olur sözü ile toplumda yaratılan korkunun sona ermesi için, yapılan bu açıklamadan dolayı halktan özür dilenecek.

    ıslıklı protestoların ileri demokrasilerde masum bir gösteri olduğu fikri benimsenerek savcılık soruşturması açılmayacak.

    muhalefette iken herkesin aleyhinde olduğu ve demokrasinin utancı olarak gördüğü yök kaldırılacak, üniversiteler özgür bir bilim yuvası haline gelecek.

    .......
    1 ...
  2. 45.
  3. kabız olan yönetim şekli. evet benim ülkemde her şey geç işlediği gibi demokraside kabızlıktan payına düşeni alır.
    0 ...
  4. 44.
  5. referandum sonuçlarına bakarak bu ülkede uygulanabilirliği ve ne kadar yarar sağladığı ne yazıkki tartışılması gereken yönetim sistemidir.
    0 ...
  6. 43.
  7. "Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır! Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir!" Nietzsche
    4 ...
  8. 42.
  9. yoktur.

    türkiye'de burjuva demokrasisi dahi yoktur. türkiye'de demokrasi adı altında bir oligarşi yaşanmaktadır her ne kadar burjuva demokrasisi de bir oligarşi olsa.
    1 ...
  10. 41.
  11. 40.
  12. demokrasi'nin olmazsa olmaz ayakları vardır. halk ve onun seçtiği yasama, yürütme ve yargı. halk her daim seçimlerle görüşünü bildiremeyeceği için devletin yasama, yürütme ve yargısını her gün denetleyici olarak basın vardır. basın halk adına denetleme yapar ve halkın yerine geçer. bu yüzden demokrasilerde 4. kuvvet olarak halk yerine basın vardır.

    şimdi sadeleştirme yaparsak halkın seçtiği üç kuvvet: yasama yürütme ve yargı. halkın tercihlerini seçim zamanı dışında göstererek halkın sözcüsü olması gereken basın.

    dünya bazı şeyleri değerlendirirken skorlama yani puanlama getirmiş. her ögeye puanlar veriyor ve bu puanlar toplanarak toplam skora bakılarak derecelendirme yapılıyor. biz mesela her ögeye 5 puan üzerinden puanlar verelim. 4 ögeye bakarak değerlendireceksek toplamı 20 yapar. her biri 3 olsa ve ortalama bir demokrasi var diye kabul etsek 3*4=12 yapar.

    şimdi tek tek ögelere bakıyoruz.

    yürütme; iktidar partisi her yönüyle tüm devlet kurumlarını yönetebiliyor mu? başkasına sormadan örneğin yaptığı kanunlar geçerli oluyor mu yoksa dış kuvvetler onun kararlarına ne kadar etki ediyor? mesela dış dünya onu kısıtlıyor mu, ordu veya yargı icra faaliyetlerini etkiliyor mu? çoğunluğun iktidarı mı? gibi sorularla kıyaslayıp her soruya 1 puan verebiliriz.

    yasama; özgürce seçilebilmişler mi, üzerlerinde bir baskı var mı, aldığı kararlar, çıkardığı kanunlar ne derece uygulanıyor. halkı gerçekten temsil edebiliyorlar mı?

    yargı; her suçlunun üzerine gidiyorlar mı, meclisin çıkardığı kanunları uyguluyorlar mı, seçilmesinde halkın ne derece etkisi var, tarafsızlıkları var mı?

    basın; iktidar ve muhalefeti, yasama ve yargıyı denetliyorlar mı, bunların yaptıklarını ifşa edip kamuoyu oluşturabiliyor mu? halkın isteklerini yansıtabiliyor mu? yoksa kendi çıkarları için veya siyasi görüşüne göre mi kişi ve kurumları ifşa edip istediği siyasi görüş için mi kamuoyu çalıştırmaya çalışıyor.

    yukarda ufak tefek bilgiler verdim. bunlar tüm dünyada olan şeyler ve bu yönleri kıyaslanıyor.

    türkiye de demokrasi ise bunlardan çok çok farklı yönleriyle demokrasi değil.

    örneğin hiçbir demokratik ülkede ordu siyas bir güce sahip değildir ve kanunlar çıkartılırken onlar ne diyecek diye bakılmaz, askerler rütbesi ne olursa olsun normal vatandaşlar gibi yargılanıp hapse girer. sadece ordu yukarda yazdığım tüm kurumlar olmasına rağmen demokratik olmadığımızın görüntüsüdür. tekrar söylüyorum; ordu siyasi bir kuvvet değildir. demokrasilerde bir kuvvet olarak kullanılamaz.

    şimdi türkiye'ye daha derin bakalım. ordu siyasetin içindeyken neden demokrasi olamayacağı daha iyi anlaşılır. tekrar demokraside kuvvet sahibi kurumları tek tek incelemek gerek. şimdiden uyarayım. içerisinde kendi siyasi fikirlerimi yazacağım için tarafsız yazmam beklenmesin. bu yazı taraflıdır.

    türkiye'de iktidar; tüm demokrasilerde olduğu gibi halkın çoğunluğunun oyunu alan partidir. fakat tüm demokrasilerde olduğu gibi devleti yönetmesi türkiye'de beklenmez, istenmez. maksat dostlar alışverişte görsün, bir iktidar var desinler. ülkeyi yönetmesi için gerekli kararnameleri çıkartır fakat bunu önce orduya sonra yargıya beğendirmek zorundadır. yargı; danıştay bağlamında iktidarın kararlarını, icraatlarını değerlendirir. yargı halkından bağımsız ve devletçi olduğundan devleti iktidardan bile koruma görevim var zanneder. dünyada ve eski türkiye'de danıştay adı üştünde danışılan bir mahkeme ve kararları tavsiye niteliğindeyken bizde dediğim dedik bir yapısı vardır. başka ülkelerde danıştay yerine uyuşmazlık mahkemeleri var ve hükümetle mahkeme arasında bir uyuşmazlık varsa konu anayasa mahkemesine taşınır. uzun bir yazı olacağından kısaltmak için yazayım. iktidar devleti yönetemez. sadece ıvır zıvır işlerle ilgilenir. devleti ordu ve yargı yönetir.

    türkiye'de yasama; ister muhalefet olsun, ister iktidar olsun milletvekilleri parti liderlerinin ağzına bakar. halkı değil liderlerini temsil
    eder. o yüzden hiçbiri meclise gelmese ve liderleri gelse veya bir memur koyup telefonla 300 oyumu evete, 60 oyumu hayıra veriyorum, diğeri 110 oyumu kullanmıyor ve oylamaya katılmıyorum dese yeterli olacak.

    yargı; devletin sahibi ve koruyucusu gibi vatandaşa, iktidara ve meclise karşı devleti korur, gerekirse partileri kapatır. ordu da aynı şeyi yapar. gerekirse tüm partileri kapatır.

    basın; halkın temsilcisi olması gereken basın devletçi yapının yanındadır. iktidarlar, muhalefetler gelip geçicidir ama devletçi ordu ve yargı gelip geçmez her zaman yerlerini korur. basın da sike sike devletçilerin yanında olur veya olmuyorsa zaten o basın da gelip geçici olur. yargı ve ordu o basını da kapatır. bu yüzden demokrasilerde bulunan basın bizde sevilmeyen basındır. halkın değil devletçilerin yanındadır.

    alternatif basın ise her daim şamar oğlanıdır. yandaş derler, irticacı derler, bölücü derler ve devletçilerle yok edilmeye çalışılır. çünkü halkın sesinin duyulması istenmez.

    şimdi geçmişe bakalım ve kim demokrasi uğruna ne yapmış kısaca bakalım.

    ordu arasıra, canı sıkıldıkça "rejim tehlike de" deyip kendi adamlarını iktidara getirmek için darbe yapmış. yardakçısı siyasi partiler, yargı ve basın desteklemiş. şimdi halk bu yardakçılara güvenir mi? her fırsatta darbe isteyen, darbe ortamı için insanları kışkırtan basını, darbe yapıp duran orduyu, darbe yapanları yargılamayı bir türlü akıl edemeyen gerizekalı yargıyı, hatta yargılamaya kalkanları meslekten atan hsyk'yı halk benimser mi? ulan gerizekalılar yaptıklarınızı kime karşı yapıyorsunuz? halkın beni temsil etsin diye gönderdiği temsilcisine değil mi? benim gönderdiğim elçinin boynunu vurmaya kalkan şerefsizlere ben neden güveneyim? bunların hepsi gerizekalı. halkın devletten korkup sindiğini sanıyorlar ve nereye sürersek giderler sanıyorlar. mesela bir parti darbeyi şerefsizce destekleyerek tam bir orospu çocukluğu yapıyor ki bana göre darbeyi destekleyen her insan için hakaret değii, normal bir isimdir, sonra gelmiş bana oy verin diyor, yav halk gerizekalı hala bana oy vermiyor diye ağlıyor. ulan baştan kaybediyorsun anla artık gerizekalı...

    onların anlayamadığını ben onlara anlatayım. bu ülkede darbe yapıldığı zaman halkın görüşleri birden bire değişiyor mu? aksine daha kuvvetleniyor. ama elinden gelen bir şey yok. çünkü birleşerek bir hareket yapsa ne bölücülüğü kalıyor, ne etnik isyanı, ne irtica ayaklanması. propaganda aletleri devlet elinde olunca bir türlü topluca bir kalkışma yaşanmıyor. zaten kalkışma yapsan ne olacak oy verdiğin adamlar ya öldürülmüş, öldürülmeyen de alıp şapkasını gitmiş, veya hapse atılmış. demirel'den nefret ederim ama bir keresinde üniversite öğrencileri darbecilerle bir oldunuz dediğinde bir söz etti ve haklıydı. "darbeye bir tek ben mi karşı çıkacaktım" dedi.

    haklıydı. basın, yargı, sivil toplum kuruluşları darbeden önce her gün sokaklara dökülürken, iktidarı kıyasıya eleştirirken darbe döneminde bir allah'ın kulu "ey ordu ne yapıyorsun" dememişti. o ikiyüzlüler çıkmış şimdi biz de darbe döneminde çok çektik diyor. ulan darbe döneminde kimsenin sesi çıkmadı a.q. herkes darbecileri övüyordu.

    fakat ülke çok değişti. 1980 darbesinde nüfusumuz 45 milyondu. kaç telefon vardı biliyor musunuz? koca bir şirketimiz vardı ve telefon bir taneydi. numarası 1661'di şimdi o numara 7 haneli. bu örnek neyi anlatır biliyor musunuz? kocaman şehirde 9999'dan az telefon var. eskiden ilçe kodları da vardı. ilçeler arası görüşmeniz de başka bir şekilde ücretlendirilirdi. toplam 45 milyonluk ülkede 1.3 milyon telefon vardı. bunun çoğunluğunun da işyeri veya resmi kurum telefonları olduğunu unutmayın. yurt dışı ile konuşma yapacağımızda şimdi numarasını hatırlayamadığım(galiba 031 di) bir operatörü arardık. bir kadın çıkardı. ona numarayı verirdik, bizi en erken yarım saat sonra arar ya görüşme yapabilirsiniz deyip bağlardı veya bağlanamadık veya tüm hatlar dolu sonra deneyin derdi. şimdi ki gençler ne bilsin yurtdışı aramanın bile imkansız olduğunu. yurtdışında akrabalarım vardı. telefonmuz olduğu halde bir kez bağlanabildik. onlar bizi ararsa görüşebiliyorduk anca. bir de araya giren olur aynı anda başkalarıyla da konuşurduk. özal'ı beğenmezler çünkü iktidara gelir gelmez herkesi telefonla tanıştırdı. ulan bir baktım, hayatımda hiç görmediğim kadar komik ufacık bir alet. üzerinde tuşlar var, basınca ötüyor falan. plastik, oyuncak gibi bir şey. başvurduk hemen gelip eve bağladılar. yurtdışında akrabalarımızı aradık, kolayca konuştuk. 1980 yılında telefon sayısı 45 milyon nüfusa göre 1,3 milyon telefon. yani % 2.8 kişi telefona ulaşabiliyor ki bunlar dediğim gibi resmi kurumlar çoğunlukla. günümüzde ise türkiye'de cep telefonu ve normal telefon sayısı 250 milyona yaklaşıyor ki elimizde iletişim için daha niceleri var. 1988 yılıydı sanırım ilk mobil telefonumuzu aldık. araç telefonu. uydudan bağlanıyordu. sonra çağı cihazları falan çıktı. 1994 veya 95' de ilk cep telefonlarımız aldık. 1998'de internetle tanıştık.

    neden bu kadar iletişimden bahsettim belki anlamadınız. darbe yapılması için iletişimin kesilmesi lazım. darbeler birdenbire yapılan şeyler değildir. darbe yapılmadan önce darbe yapılacağını yukarda herkes bilir. fakat darbe yapılacağını bile bile siyasiler kuzu gibi beklemek zorunda kalmıştır. çünkü yapabilecekleri hiçbir şey yok. halkı nasıl yardıma çağırsınlar? şerefsiz medya devletçilerin elinde, polisi askerin üzerine yollasalar iç savaş çıkacak. yurtdışına kaçacak halleri yok. şimdi ise bir darbe planı yapılırken anında tüm dünya öğreniyor. bir kişi bile bu planları ifşa etmeye yeter. ne iletişim kesecek zaman kalıyor ne saklayacak durum var. basın da devletçilerin elinde olduğu kadar gerçekten halkı temsil eden cesur kesimlerin de elinde. daha darbe başlamadan önü kesliyor.

    28 şubat nasıl yaşandı diye sorabilirsiniz. yine darbe yardakçısı basın olmadık propagandalara başlayınca çoğu insan darbenin geleceğini gördü ve uyardı. fakat karşılarındaki iktidar erbakan gibi defalarca darbe görmüş ve sinmiş biri olunca harekete geçmedi. devamlı aydınlık için bir dakika karanlık eylemlerini düzenleyenlere, katılan darbeye destek veren şerefsizlere veya bilmeden destekleyen saf insanlara adam gibi cevap vermedi. açıkça bu darbe kışkırtmasıdır diyemedi. mum söndü oynuyorlar diye sinyal göndermeye çalışsa da basın zaten onun dediğinin geri kalanını da yayınlamayıp, o sözünün manasını da farklı yorumladı. alevilerle dalga geçiliyor, millete alevi diyor propagandası yaptılar. üniversitelerden darbeye destek verenler yürüyüşler yaptı. aslında her şey susurluk olayları içindi güya fakat iktidarla ilgisi yokken iktidarın başı yendi. muhtıra yedikten sonra aldı başını gitti. adam gibi dik dursaydı yanında çok insan yer alırdı. ama kendine güvenemeyip geri çekildi.

    türkiye'nin çok değiştiğini anlayamadı. aynı şekilde böyle bir başarı kucaklarına düşen darbeciler zafer sarhoşluğu ile olmadık şeylere imza attılar ve halk daha çok kinlendi. şimdi akp iktidardan inmiyorsa bu kinin sonucudur. darbeciler sandılar ki erbakan'a yaptıklarını akp'ye yaparlarsa sessiz sedasız çekilirler, halk da ses çıkarmaz. halk erbakan döneminde ses çıkarmadı diye başarı sayanların yanılgısı, erbakan mukavemet göstermedi ki, karşı çıkan olmadı ki halk onun arkasına düşsün.

    herkes şunu öğrensin. türkiye 1983'den sonra bir daha darbe yapamaz hale geldi. çünkü hepimizin toplanmamızı sağlayacak iletişim araçları ilk o zaman hepimizin evine girdi.

    şimdi darbecilerin darbe yapmanın suç olduğunu öğrenme zamanı. ne kadar alanında başarılı olsa da darbe yapanlara destek vererek yök'ün başına geçmeye kalkan mehmet haberal'ı affedemem. çünkü o da ihsan doğramacı'Nın yerine kendini koyup darbe istedi. darbe çığırtkanlığıı yapmanın suç olduğunu bilmeyen ilhan selçuk'un 1980'deki darbe çığırtkanlığı yerine kendini koyan mustafa balbay'a acımam. kenan evren'in pozisyonuna aday olan çetin doğan'a da...

    bir de anayasa değişiklik paketi vesilesiyle darbeciler yargılansın diyen chp var. ulan bunlarda ne yüz var. darbe yapacakların yargılanmasını istemiyorlar, geçmiş darbelerin hesabı sorulsun diyorlar. varsayalım darbecilere hesap soracağız. önce şu an cinayet işlemeye kalkanı mı yakalayıp yargılarsınız, yoksa 30 yıl önce adam öldürenlerin mi peşine düşersiniz?

    varsayalım şimdi adam öldüren yani darbe hazırlayanları salıverdik ve eski darbecileri yargılamaya başladık. 28 şubat'ın baş aktörlerinden nur serter kimin partisinde? daha nice aklıma gelmeyen insan chp içinde ve 28 şubat'ın içinde aktif rol aldı. varsayalım 1980 darbesine döndük ve onları yargılayacağız. askeri göreve çağıran ilhan selçük tutuklandığında aşırı tepki verdiniz.aynı adam 1980 darbesinde de aynını yapıp darbe kışkırtıcılığı yapmıştı. yaşasaydı ve 980'de yaptıkları için yargılansaydı kabul eder miydiniz? ihsan doğramacı yök'ü kurup üniversitelerin ağzına sıçtı. 1980 darbesi mahsüllerinden yök'ü kurduğu için onun da yargılanmasını ister miydiniz? gece yarısı aklıma gelmeyen darbecilere değinmeyeyim. yargılansın dediğiniz sadece kenan evren mi? yoksa onu göreve çağırıp, ortamı hazırlayan yargı, üniversiteler ve basının hiç suçu yok mu?

    işin garibi hep bu olaylar bu şekilde. ortaya bir fikir atıyorlar. şu yapılsın, bu yapılsın. iktidar hadi yapalım deyince yan çiziyorlar. darbeciler yargılansın diyen birisi ben darbecilerin avukatıyım diyebilir mi? der ve ona göre oy alır.
    0 ...
  13. 39.
  14. memleketimizde adına yakışır bir biçimde çoğunluğun, bir diğer ifadeyle cehaletin aracı olandır.

    güneydoğu'da aşiret lideri misin? demokrasi gereği milletvekilisin. genel başkanın bafilediği bir sekreter ya da iş ortağının kardeşi misin? meclise hoş geldin, demokrasi seninledir. paran çok mu? partiye 3 ay boyunca 200 otobüs tahsis edebiliyor musun? mazbatan hazır, burada demokrasi işler. peki bir şekilde milletvekili oldun; ya özgür iraden? kapalı oylamada bile olamıyorsa?

    bu memleketin selametini ön koşul olarak düşünürsek; çobanın oyuyla aysun kayacı'nın oyu bir mi? işin içinden çıkamıyorum.
    1 ...
  15. 38.
  16. -"benim görüşlerimi savunuyorsa türkiye'de demokrasi var, benim görüşlerime karşı ise yok." diye düşünen insanların ülkede nüfusun çoğunluğunu oluşturmasından dolayı yerleşememiştir türkiye'de demokrasi.

    -elbette ülkeyi bölmeye çalışan * veya yönetim şeklini değiştirmeye çalışan partilerden * rahatsızlık duyarız.

    -.-.-.-.-

    -ben ilk okula gidiyordum, refah partisi başkanı necmettin erbakan söylemişti "bize oy vermeyen müslüman değildir" diye. annem-babam ve arkadaşlarının konuşmalarından anladığım kadarıyla böyle bir şey söylemeye hakkı yoktu, terbiyesiz adamın. ama zeki bir çocuk değildim, zaten hayatımın hiçbir döneminde zeki olduğum söylenemez o ayrı, neyse işte ben bunu ezberledim, "o adam kim olduğuu sanıyordu ki, bize bu şekilde hakaret ediyordu." ve bu cümleyi aynen okulda kullandım. ancak bu görüşüm pek benimsenmedi ve arkadaşlarım bana "elbette doğru söylemiş adam, o partiye oy vermeyenler müslüman değildir." diye cevap verdiler. şaşırdım.

    -bilindiği üzere defalarca kapatıldı bu parti, ve çeşitli isimler altında tekrar tekrar kuruldu. bana kızan o çocuklar şimdi koca koca adamlar oldular... akp'nin de her ne kadar inkar edilsede manen refah partisinin devamı olduğunu düşünüyorum. kapatılan o parti, korktuğumuz o görüşü bitirdi mi? o insanlar parti kapatılınca, "aaa parti kapatıldı, demek ki biz yanlış düşünüyormuşuz, hadi bi daha düşünelim" mi dediler? hayır o görüşün savunucuları çoğalarak arttı.

    -.-.-.-.-.

    -teyzemler zamanında bülent ecevit'i o kadar çok seviyor, görüşlerini o kadar çok benimsiyorlarmış ki, çocuklarından birinin ismini bülent koymuşlar sırf bu sebepten.* şimdi ise fettullah gülen ve cemaatine mensuplar, şeriat gelecek olsa en önde halay çekeceklerden olurlar...

    -partiyi kapatmakla yok edilmek istenen görüş bitmiyor, o görüşü destekleyen insanların sayısında bir azalma olmuyor hatta malesef artıyor o görüşü destekleyen insanların sayısı. yani sözlükte terör örgütüne karşı duyulan nefret elbette anlaşılır, ancak açılan başlıkların "kürtler" denilerek açılması, her ne kadar sadece terör örgütünü destekleyen kürtlerden bahsedildiği belirtilse de rahatsız edicidir ve normalde terör örgütüne karşı bu başlıkları açan kişilerden daha çok nefret beslese de bu kişiler*, bu başlıklar yüzünden "bizi asla kabul etmeyecek insanların arasında yaşıyoruz" diye düşüneceklerdir...

    -yasakların, önüne geçilmek istenen durumları bitirmenin aksine, körüklediğini anlamalıyız. parti kapatmaya akp'nin kapatılması davasında karşı çıkıp şimdi alkış tutanlar, refah partisi kapatıldığında yas tutup şimdi lokum dağıtanlar, bir kez daha düşünmeliler.
    bu hikayeyi bilirsiniz...

    Naziler kendisini almaya geldiği zaman bir papaz:
    Önce Yahudileri götürdüler,
    Sesimi çıkarmadım, çünkü Ben Yahudi değildim.
    Arkasından aydınları götürdüler,
    Sesimi çıkarmadım, çünkü Aydın değildim.
    Sonra muhalefeti götürdüler,
    Sesimi çıkarmadım, çünkü Muhalefet değildim.
    Peşinden Çingeneleri götürdüler,
    Sesimi çıkarmadım, çünkü Çingene de değildim.
    Peş peşe demokratları, sosyalistleri, liberalleri götürdüler,
    Sesimi çıkarmadım, çünkü hiçbiri değildim.
    En sonunda beni götürmeye geldiklerinde etrafıma bakındım,
    Gördüm ki, Ses çıkaracak kimse kalmamıştı...

    -ne alakası var yaşanan durumla demeyin, yarın sizin savunduğunuz görüşün temsilcisi olan partinin kapatılmayacağının garantisi var mı? yok.

    bugün ortaya çıkıp,

    --> "evet, savundukları görüşü benimsemiyor, pkk ile olan kabul edilemez ilişkilerinin cezalandırılması gerektiğini düşünüyorum ancak bu ceza kesinlikle partinin kapatılması olmamalıdır. parti kapatılırsa pkk yaptığı canilikleri, bakın bize hiç değer vermiyorlar, biz de bize değer vermeleri için savaşıyoruz, diye yutturacaktır sizin kürt derken pkk yı kastederek aşağıladığınız halka."

    demeliyiz, diyebilmeliyiz...

    -hiç olmazsa, bunu diyen kişileri dinleyebilmeliyiz, küfür etmeden.

    işte o zaman türkiye'de demokrasi başlığına, türkiye'nin ne kadar demokrat bir ülke olduğunu açıklayan yazılar yazabiliriz büyük bir gururla.

    merak edenler için; http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=330576*

    not:düzeltmeler sadece imla hataları içindir. zeki biri olmadığımı söylemiştim zaten. bi de böyle uzun yazmış bulununca, olacak o kadar...
    1 ...
  17. 37.
  18. parti genel başkanlarının milletvekillerini kendi kafalarına göre seçmesinden ibarettir.
    0 ...
  19. 36.
  20. 35.
  21. birileri tarafından sık sık sıvanır. bok gibidir yani.
    0 ...
  22. 34.
  23. 33.
  24. şeyhlerin ağaların istediği partiye tulum oy çıkaran birey olamamış sürülerin olduğu yerde,
    demokrasiye çalışan üreten, az çocuk yapan, nüfusu %20 lik kesimin sahip çıkması yeterli olamamış, asker natonun da ititirmesi kaktırmasıyla müdahale etmek zorunda kalmıştır. asker olmasa türkiye çoktan padişahlığa geri dönerdi. osmanlının son hanedan üyesinin cenazesi bunun kanıtıdır.
    cumhuriyet tarihinde şeyhlerin ağaların istediği partiye tulum oy çıkaran birey olamamış sürüler mi sahip çıkmış demokrasiye.
    güldürmeyin adamı.

    hem hilafet hayalleri kurmak, hem kula kulluk edilen padişahlığa özlem duymak , sonra da bu asker de halkın iradesine saygılı değil diye çamur atmak türk demokrasisinin en önemli özelliğidir.
    0 ...
  25. 32.
  26. ahmet türk halen millet vekili, osman baydemir belediye başkanı ise ve zübeyir aydar halen geçmiş dönemlerde yaptığı milletvekilliğinin imkanlarından faydalanıyorsa, bu ülkede üst düzey bir demokrasi vardır.
    ve ben ortalama bir insan ömrünün yarısını tamamlamama rağmen, halen demokrasiden haz etmemekten dolayı kendimle gurur duyuyorum.
    isteyeni çok diye bir şeyin seçilmesinin mantıksızlığı ortadayken, halen nedir bu demokrasi sevdası, anlayamadım ben.
    1 ...
  27. 31.
  28. evvela sivilleşmesi gerekmektedir. askerin üstüne vazife edindiği demokrasiye müdehale artık tarih olmalıdır. vatanı koruma ve kollama misyonunu yanlış anlayıp bağlı olduğu kurumlara müdahalelerde bulunmamalıdır asker. kendilerini demokrasinin olmazsa olmazı olarak gördükleri sürece demokrasi ülkede sadece kelime anlamıyla kullanılır.
    0 ...
  29. 30.
  30. demokrasi vatandaşın özgür iradesiyle bireysel tercih yapabileceği bir ortam demektir.

    birey olmayan yerde bireysel tercih de olmaz.

    fakir halkının yarısının tarikat ve aşiret mensubu olduğu,
    yani birey olamadığı bir ülkede demokrasi sadece tiyatrodur.
    2 ...
  31. 29.
  32. var olduğu söylenen birşeydir. ama gören olmamıştır hiç.
    2 ...
  33. 28.
  34. --spoiler--
    Genel olarak demokrasinin önemli problemleri, çıkmazları, çelişkileri, tutarsızlıkları vardır, ama diğer siyasi sistemlerle karşılaştırıldığında kötülerin en iyisi olarak kabul edilmiştir. Bugün dünyada uygulanan demokrasi mesela eski Yunan sitelerinde uygulanandan da, elli yıl öncekinden de farklıdır. Nasıl kapitalizm sosyalizm karşısında tavizler vererek kendini kısmen değiştirme yoluna gitmişse demokrasi de kendine yönelik eleştiriler doğrultusunda kavram ve uygulama olarak önemli değişimler geçirmiştir. Bugün biri çıkıp da demokrasiyi çoğunluğun azınlığa karşı egemenliği, çoğunluk hak ve taleplerinin azınlığa rağmen/ zararına olarak gerçekleşmesi, vatandaşların oy vermenin ötesinde yönetime katılmamaları... şeklinde anlayamaz. Elbette bir çoğunluk hakkı da vardır; oy çokluğuna dayanan iktidarlar seçmenlerinin talepleri ile onlara verilen sözleri öncelikle gerçekleştirmeye çalışırlar, ancak yeterli oyu alamamış siyasi gurupların ve muhalif vatandaşların da hak ve özgürlüklerini korumak, mümkün olduğu kadar onlarla da uzlaşarak iktidarı kullanmak durumundadırlar. Uzlaşma sağlanamayan noktalarda çoğunluğun (oyunu alan iktidarın) dediği olur, ama bunun da hukuka aykırı olmaması gerekir ve yapılanlar isabetli olmazsa bir sonraki seçimde iktidar değişir.
    Bugünün demokrasilerinde "oyu verme, sonra koyuverme (iktidarı kendi haline bırakma)" yoktur. Sivil toplum örgütlenir, örgütler hem denetim yaparlar hem de belli bir düzen ve sınırlar içinde yönetime katılırlar. Tabii bütün bunlar teorik olarak böyledir, uygulamada önemli aksaklıkların olduğunu inkar etmek mümkün değildir.
    Demokrasi ile laiklik arasındaki denge, mümkün olduğu ölçüde, azınlık ve çoğunluğa ait din ve düşünce özgürlüğünün korunması ilkesine göre kurulmuştur.
    Peki Türkiye'de demokrasi teoriye ne kadar uygun?
    Bir kere Batı'da ordunun yönetime katılması, siyaset yapması, hele hele darbe yapması mümkün değildir, düşünülemez. Bizde bugüne kadar bunlar olagelmiştir, bugünlerde "artık olmaz herhalde" noktasına gelinmiş gibidir.
    Batı'da sivil toplum örgütleri ve medya daha güçlüdür, yönetime katılma imkan ve uygulamaları daha geniştir. Bizde çocuk daha yeni doğmuştur, büyümektedir.
    Türkiye'de laiklik, demokrasinin önünde gitmekte, azınlığın hak ve özgürlüklerini koruma bahanesiyle çoğunluğun din özgürlüğü aşırı şekilde kısıtlanmaktadır.
    Batı'da yasama ile yargı ve yürütme arasındaki denge daha iyi kurulmuştur, demokrasinin olmazsa olmazı olan "halkın egemenliği" ilkesi etkilidir; sonuçta ülkeyi atanmışlar değil, seçilmişler yönetir.
    Bizde ise bu denge henüz kurulabilmiş değildir. Halka güvenmeyen jakobenler, kendilerince bazı tehlikeleri, olumsuz gelişmeleri engellemek için "halkın egemenliğini" sulandırmışlar, işlemez hale getirmişlerdir. Halkın seçmediği ve siyasi sorumluluğu da olmayan (halka hesap vermeyen, tekrar seçilmeme endişesi taşımayan...) bir cumhurbaşkanı, milyonlarca vatandaşın oyu ile iktidara gelmiş hükümetin (dolayısıyla milyonlarca vatandaşın) irade ve tasarruflarını veto ile çıkmaza sokmakta, çok kere onların (halkın) dediği değil, kendi dediği olmaktadır. idari yargı ve Anayasa mahkemesi (hatta bazen bu mahkeme üyelerinin yarıdan bir fazlası), halk çoğunluğunun iradesine uygun karar ve kanunların anayasaya aykırılığını iddia ederek iptal edebilmekte, başörtüsünde olduğu gibi halkın kahir ekseriyetinin dediği ve istediği değil, yedi hakimin dediği ve istediği olmaktadır; başka bir deyişle bırakın azınlıkta kalanları, çoğunluğun bile hak ve özgürlükleri korunamamaktadır.
    Bu dengelerin daha düzgün kurulabilmesi için üç tedbirin önemli olduğunu düşünüyorum:
    1. Cumhurbaşkanını da halk seçmelidir.
    2. Anayasa mahkemesi kararları halkın egemenliği (çoğunluğun iradesi ve talebi) ile çatıştığında halkın dediğinin olması için yeni düzenlemeler yapılmalıdır.
    3. Ülkeyi seçilmişler yönetmeli, bazı atanmışların egemenlik paylaşımında demokrasinin olmazsa olmazı korunmalıdır.
    --spoiler--

    `
    http://www.darulkitap.com...ih/v2/laikduzen4/0339.htm `
    1 ...
  35. 27.
  36. dıştan bakıldığında, temsili demokrasi standartlarına uyar görünmektedir lakin, derinlemesine bir analizle bizdeki sistemin; demokratik sistemlerin hiç biri ile bağdaşmadığı görülür.

    şöyle ki;

    - türkiye'de siyasi partilerin il ve ilçe teşkilat yöneticilerini, o partinin delegeleri seçer. buraya kadar iyi güzel! yalnız, bu delegeleri seçenler de o partinin ilçe teşkilatı yöneticileri veya onun önerisi ile mkyk'ya bağlı çalışan ilgili parti kurullarıdır. yani, yöneticileri seçenler, o yöneticiler tarafından seçilir.

    oysa, demokrasilerin hiç bir türünde; böyle bir şey yoktur!

    aslına bakarsanız;

    - resmi bir kurum sıfatı ile diyanet işleri başkanlığı'nın bulunduğu bir devletin, laik olduğunu iddia edebiliyor isek, bu koşullar altında aynı ülkenin demokratik bir ülke olduğunu neden iddia etmeyelim ki?
    2 ...
  37. 26.
  38. kızgın kumlardan serin sulara atlamak gibidir.dakikalar içinde başka bir hissiyata büründürülebilir.
    0 ...
  39. 25.
  40. demokrasi havarilerinin" genç kızları yakması, bebekleri alınlarından vurması, ekmek yediği kapıya hor bakması, insanlıklarını yitirmişlerin kancıkça pusu kurup insanları sırtından vurması ile oluşmuş yeni demokrasi anlayışı.
    0 ...
  41. 24.
  42. "evet abi öyle de bir şey vardı" deyip hakkınızı aramaya kalktığınızda başınıza gelecek talihsiz olaylar silsilesidir.
    (bkz: ayda su bulmuşlar doğru mu abi)
    0 ...
  43. 23.
  44. 22.
  45. standardının yükselmesi istenen kavramdır.

    hangi demokrasi?

    (bkz: katılımcı demokrasi)
    (bkz: doğrudan demokrasi)
    (bkz: temsili demokrasi)
    (bkz: vs.vs demokrasi)
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük