Türkiye'de belirli kitleleri vardır. Ne kadar çoklarsa söz sahibi olurlar. özellikle siyaset ve ticarette. içlerinde bir stk şeklinde çalışanları da vardır ama birçoğu zamanla amacından sapmaktadır.
Camiler ve minareler, islam'ın ve bağımsızlığımızın sembolüdür. izmir'de son birkaç gündür yapılan kışkırtmalar, vatanın ve milletin bütünlüğüne ve huzuruna yönelik bir saldırı olarak görülmelidir. Bunu yapmaya cesaret edebilenlerin bu cesareti nereden aldıkları iyi kovuşturulmalıdır. Yine son yıllarda adeta geliyorum diyen ve izmir'deki olayla aynı çerçevede değerlendirilmesi gereken bir başka tehlike de tüm Türkiye’de salgın tedbirlerini tanımadıklarını ilan ederek devleti, namazı ve bayramlaşmayı yasaklamakla suçlayan nevzuhur bir cemaatin yaptıklarıdır. Türkiye, dini temsil iddiasında bulunan bu ve benzeri cemaatlerin gerçek yüzü artık bütün çıplaklığıyla ortaya konulmalıdır. Nasıl mı? işte size küçük bir örnek vereyim ama önce şu soruları sorayım:
Türkiye'deki cemaatlerin önemli bir kısmının ana hareket noktasının Fetö'den bir farkı var mıdır? Bunların kaçı Türkiye'yi Darü'l-Harb kabul ediyor? Kaç tanesinin gizli ajandası var? Bu cemaatler hakkında 2016 öncesinde Diyanet, iSAM ve ilahiyatlarda yapılan çalışmalar var mı? Bunlar, cemaatlerin diliyle veya bizzat cemaatçilere mi yazdırılmış, yoksa tahlil niteliğindeki eserler mi? Yapılan çalışmalar söz konusu cemaatleri; dini, sosyolojik, psikolojik yönden ele almışlar mı?
Bu sorulara cevap vermek gerekiyor. Yoksa hiçbir cemaati anlayamazsınız. Peki anlamak istiyor muyuz? Bana göre hayır? Neden mi? işte örneğim çok basit ve sağlam delillerle ortada.
Diyanet'in çıkardığı islam Ansiklopedisi'ndeki Said Nursi maddesinde Fetö elebaşısı, Said Nursi hareketi ve Nurculuk hareketi içerisinde değerlendirilmekte, azımsanmayacak yer verilmekte ve genel olarak Nurculuk hareketi de Gülen de övülmektedir. Söz konusu ansiklopedi maddesi Said Nursi'yi de, Nurculuğu da tek yönlü anlatmaktadır. Hiçbir şekilde objektif ve eleştirel bir anlatım yolu da seçilmemiştir. Bu arada, boşuna internetten DiA'ya Said Nursi maddesine bakmayın sanal ortamda bahsettiğim bilgilerin hepsi çıkarılmıştır. Bunun için basılı nüshaya bakacaksınız. Basılı kitapların değeri bu bakımdan tartışılmazdır. Olay bitti mi, elbette hayır?
15 Temmuz sonrasında yine islam Ansiklopedisi'ni neşreden iSAM'ın anlı şanlı araştırmacılara hazırlattığı Gülen Yapılanması (Temmuz 2017 baskılı) isimli kitap ile Diyanet Vakfı'nın ve Diyanet işleri Başkanlığı'nın isimleri belli olmayan bir komisyona hazırlattığı iki ayrı kitap; Fetö-Örgütlenmiş Din istismarının Tahlili (2017) ve Kendi Dilinden Fetö-Örgütlü Bir Din istismarı (2017) incelendiğinde ne göreceksiniz? Üç çalışma da bir araştırma ve inceleme değil dönem için kaleme alınmış gazeteci tarzı derlemelerdir. Bunlara göre; sanki ortada Gülen'e bağlı “dini bir cemaat” yoktur, yine bu grubun Nurculukla da Said Nursi ile de hiç ilişkisi bulunmamaktadır ve sadece "mesihçi bir kült hareketi (!!!)”dir. Gülen ve Nurculuk hareketinin mehdici yönünden veya cemaatin diğer dini cemaat ve tarikatlarla benzeştiği hatta aynîleştiği; Türkiyeyi Darü’l-Harb görme, kendi bağlıları dışındakileri sapkın belleme ve mevcut düzeni her türlü hile ve oyunla yıkıp yerine sözde islam devleti kurma, ayet ve hadisleri kendi istekleri doğrultusunda tahrif etme, kendi liderlerinin kitaplarının okunmasını yeni bir ibadet şekli haline getirme ve onun dışında bir yorumu asla kabullenmeme başta olmak üzere, birçok yön varken bunlardan bahsedilmiyor. Hâlbuki Gülen’in, yolundan gittiği Said Nursi’nin ve bütün Nurcuların tamamının ve de bugünkü dini yapılanmaların en çok öne çıktıkları husus Mehdici bir hareket oluşlarıdır. Said Nursi, kendini ve manen ehl-i beytten ve altın nesilden saydığı Nur talebelerini zamanın Mehdisi olarak görüyordu.
Gülen de bilhassa Nurculuğun ve diğer birçok dini hareketin kullandığı kavramları kullandı. Tek başına “altın nesil” kavramı bile onun Nurculukla fikrî bağını ortaya koymaya yeterlidir. Nitekim Diyanet’in hemen 15 Temmuz’un akabinde yaptığı toplantıda mehdi yoktur diyeceğine, bu adam, sahte mehdidir demesi de boşuna değildir. Ama nedense 15 Temmuz 2016’dan bu yana garip bir şekilde sanki Mars’tan gelmiş, diğer cemaatlere ve tarikatlara bulaştırmamak için insanüstü bir gayretle iyot gibi ayrıştırılmış bir Fetöcülük üretilmeye çalışılmakta, “Kült Hareketi, Mesihçi Hareket” vb. tanımlamalarla garip bir uzay tarikatından bahsedilmektedir.
Daha fazla detaya girmek istemiyorum. Pislikleri paspasın altına süpürdükçe ve kendimize yönelik eleştirel ve ilmî bir tanımlama içerisine girmedikçe bu belaların birisi gider, diğeri gelir. Akademik anlamda hazırlanmış olan dini grup ve cemaatler hakkındaki ilmi çalışmalar buradaki bahsettiğim örneklere oranla daha objektiftir. Elbette onların içerisinde de taraftarlık hissiyle yazılmış olanlar çoktur. Ama en azından elimde ilmi olarak bunları değerlendiren güzel bir literatür oluşmaya başladı. Bunları çoğaltmamız ve dini grup, cemaat ve tarikatların hakiki amaçlarını, görüşlerini, hedeflerini objektif bir şekilde görmemiz lazımdır. asla hemen diğer bütün cemaatleri de aynı kategoriye sokalım, bunlara savaş açalım falan da demiyorum. Dediğim şu; eğer Fetö’yü ve Türkiye’deki dini cemaatleri, tarikatları, kendi sosyal, tarihsel, ilmî gerçekliği içinde anlamazsanız ve bunların birbiriyle olan bağını anlayamazsanız daha pek çok yılan tarafından sokulursunuz. Her sakallı ve sarıklıyı “iyi niyetli”, “din öğretiyor”, “kime zararı var” diyerek önemsemeye devam ederiz, ta ki karşımıza devasa yıkıcı bir hareket olarak çıkana kadar...
“Türkiye’de ilk önce tarikatları, cemaatleri kapatacaklar. ‘Köpekleri toplatın’ diyenler neden tarikat ve cemaatleri kapatmıyorlar? ‘Hayvanlar haram’ diyen bir güruh oluştu 20 yıldır bu ülkede. Bunların temizlenmesi lazım.”
her biri ülke için ayrı bir tehlike arz etmektedir. ellerinde bulundurdukları cahil gücü ile her an rejimi yıkmak için bir iç savaş çıkarma potansiyeline sahiptirler.