En başta öğretmenlerdir. Büyük çoğunluğu kendisini güncellemekten aciz. Özellikle de üniversite hocaları. Hele hele dün karşılaştığım bir durumun üzerine bu düşüncem daha da güçlendi.
Arkadaşa bi tanıdığı bi ödev yollamış. Acil yetişecek diye. Hepimiz öğrenci olduk. Hangimiz bazı ödevleri sallamadık ki?
Neyse, ödev Visual Basicde bir program yazılacak. Arkadaşın programlama bilgisi yok benden rica etti. Ben de visual Basic bilmiyorum. Çok az Basic bilgim var pic programlamadan kalan.
Neyse araştırdım baya Bi, bi kaç saatte hallettim ödevi. Anlayan için 5-10 dakikada yapılabilecek bir ödev tabi. Bilmeyince uğraştırıyor. Neyse, ben tüm ödevi 45-50 satırlık bi kodda hallettim. Sonra gönderdik. Dosya açılmıyor dendi. Meğer hoca Visual Studio 6.0 kullanıyormuş. Yani 1998de yayınlanan versiyonu. Ben Visual Studio 2015de yazdım programı. Sonra ödevi yapan bi arkadaşının kodlarını attı bana. Çocuk 3 sayfa kod yazmış. Baştan aşağı amelelik. Hocaları öyle yapıyormuş. Öyle öğretmişmiş. Tek satırda halledilecek şeyleri 15-20 satırda bitirememiş. Düşün yaa,artık visual Studio beleş dağıtılıyor. Desteklenen en yüksek işletim sistemi Windows xp olan bir programı halen kullanmakta ısrar ediyor bir üniversite hocası. Bu durum teknoloji üzerine bir bölüm okuyan ve okumuş tüm yazarlarımızın başına gelmiştir eminim. 15-16 hatta 20 sene öncesinin teknolojisini öğretmek için çabalıyor hocalar. Bahaneleri de hazır,öğrenci temelini öğrenmezse gelişmişini öğrenemezmişmiş. Siktirsin gitsin ordan. Hep bu kafalar yüzünden dünya dokunmatik telefonları bile siktirederken biz tridentin tuşlu telefonlarıyla övünüyoruz. Elalem otomatik pilotlu araç üretirken biz halen yerli araç üretecez diye övünüyoruz. Bu türkiyede yerli araba üretilmesin, tuşlu telefon üretilmesin demek değil tabi ama öğrenci en az 16 yıl eğitim alıp bir üniversite mezunu oluyor, ama bi bok öğrenmemiş halde hayata atılıyor. kimse bana üniversitelerde yapılan bazı projeler üzerinden yorum yapmasın. o projelerin çoğu öğretmenin öğrettikleriyle değil, projeyi yapan güzel insanların merak ve araştırmalarıyla oluyor.
he diyeceksin ki, öğretmen temeli verir, öğrenci gerisini araştırarak öğrenir. abi sıkıntı burada zaten. temel demek hello world yazarak programlama yapmak olmamalı, robot teknolojisinin işlendiği derslerde led yakıp bırakmak olmamalı, işlemci kodlarken artık hazır kodlarla büyük büyük projeler yapılırken koca dönem hatta iki dönem boyunca assembly veya biraz gelişmiş bir hocaysa C dili ile işlemcide bir iki led yakmak olmamalı, elektronik mühendisi dediğin adam o koca koca kartları tasarlayabilecek kapasitede olması gerekirken, öğrendiği tek şey kirşofun akım yasaları olmamalı, vs vs vs...
üç beş gerizekalı öğrenci yüzünden yüz binlerce öğrenciyi aynı kefeye koyarak hoca savunması yapmamak lazım. öğretmesi gerekenleri öğretmeyen hoca, günümüz bilimine ayak uyduramamış hoca, o bilgileri almaya öğrencinin kapasitesinin yetmeyeceğini düşündüğünden değil, kendisini güncelleyememesinden veremiyor. bundan 20-30 sene önce lisede teknik bir bölümde veya üniversitede öğrendiklerinin üzerine tek bir tuğla koyamamış taş kafalı profesörler ordusu yüzünden gelişmiyor abi bilim türkiyede. ondan sonra da mühendislik diploması verdiğin adam bi bok bilmediğinden ve eğitim hayatında boş beleş işlerle uğraşmaya ve asalaklığa alıştığından fiziksel manada çalışacağı işi beğenmiyor. istediği tek şey bişeylere imza atıp maaş almak oluyor. çünkü geçmişte ne bi bok öğrenmiş ne de karşısında bölümünü sevdirecek bir hocayla karşılaşmış.
evet abi, bizim eğitim sistemimizde hocalarımız öğrencinin ilgisini çekmek için zerre kılını kıpırdatmıyor. salla başı al maaşı mantığı ülkeyi örümcek gibi sarmış durumda resmen. sonra da çine bok atarız çakma üretiyor diye. türk üretimi diyince dandiktir diyip çinin buram buram kanserojen kokan ürünlerini kullanırız ama çine bok atmaktan da geri duramayız. bu kafalar yüzünden işte çinin teknolojisinin yanına yaklaşamayacak kadar geri durumdayız biz. öğretmek yok, öğrenmek yok, kendini güncellemek yok, üretmek için çaba yok, yapana ise bok atmak çok....
Bu konunun kokleri gecmisten gelmektedir. Ilk andan beri hep istenen herkes ayni seyleri gorsun, verilenin ustune birsey konulmasin mantigidir. Bu mantiksizlikla birlikte en cok arastirilip, ugrasilmasi gereken bilime de gerekli zemin saglanmamis oluyor. Dolayisiyla onlar yapiyor, biz bakiyor.
üniversitelerde siyasete aşırı bel bağlanması.
siz hiç harvard ya da yale üniversitesi'nden "cumhuriyetçiler ve demokratlar birbirine girdi" haberi geldiğini duydunuz mu?
aramaya inanmadan başlık açmak. herkes tembel, herkes düşüncesiz. herkes bir işi ''ben bunu en basit nasıl yaparım, uşraşmadan nasıl yaparım?'' sorusunun peşinde koşuyor.
Zamanında namık Kemal'in de belirttiği gibidir. Geçmişte savaşlar, toprak hırsı bilimin önüne geçmiştir günümüzde de önüne geçen etmenler çoktur.
hükümet, ülke hangi durumda olursa olsun eğitime ve bilim ile ilgili her şeye gereken desteği vermeli ve gereken düzenlemeyi yapmalıdır.
En doğrusu eğitim bakanlığı siyasetten uzak tutulmalı(ülkemizde hiç bir siyasi partinin bunu başarabileceğine inanmıyorum) .
eğitim eksikliği ve akabinde gelen meraksızlıktır. bir insan bilmediği bir şey hakkında nasıl merak sahibi olsun ki. aslında bilmediğimiz şeyleri merak ederiz öyle değil mi? evet ama eksik olan bir şey var ki o da eğitim. çok şey yazmak istiyorum ama yazmayacağım. şöyle bir link buldum onu atayım bari:
istanbul'da bir lise öğrencisi ilayda ŞAMiLGiL, "Maddelerdeki su oranını mıknatısla ölçen" bilimsel bir proje üreterek TÜBiTAK'a teslim etti. Hayvanat Bahçesi müdürlüğünden gelen yöneticileri ile TÜBiTAK bu projeyi yararsız bularak reddetti.
Aynı TÜBiTAK geçen sene ayet okunmuş fasülyeyi birinci seçmişti..
kurumlara ilişkin derdimiz var öncelikle okul hayatı mesela mekanik seylere meraklı küçük bir cocuk okula başlasın bu merağı üzerine gitmesi uzun süre imkansız okulda. okula rağmen yapması gerekenler var. başka bir kurum teknik-finansal destek noktasında cocuğun güzel bir projesi olsun ama maddi kısımla ilgili kısmı çözemediğini varsayalım. mesela 80bin tl ihtiyacı varsa bu proje gelişmiş üretime dönük ülkelerde bankaya gittiğinde karşılaşacağı durum. projeyi dinleyip geri dönüşünü yaşam maliyetini hesaplayıp 8 ay sonra geri ödemeye başla derken ülkemizde 80bin tl önce banka masrafları düşülür sonra bankanın sigorta şirketine bir sürü yeni poliçeler yaptırılır ve izleyen ay ödemeye başlar. diğer açından teknik kısmı konusabileceğin bir muhatap yoktur. diğer yönden çeşitli devlet kurumlarının ayırdığı fonlar ve fonların başındakiler genelde niteliksizdir arkadaşlık-siyasi bağlantı imkanlardan faydalanmak için önemlidir.