çalışanlarının maaşları kendi statülerindeki diğer devlet memurlarından farklı değildir. sigorta primleri de buna göre yatırılır. ancak...
merkez bankası'ta olabilecek en ufak yolsuzluk kayıp trilyon davasını solda sıfır bırakacağı için tüm çalışanlara fazladan para verir ki bu az buz bir rakam değildir. asıl maaşın 3-4 katını bulur. bir de çift maaş uygulaması vardır ki anam anam! bugün ortalama bir memurun aylık kazancı 30 gün çeken aylarda 4000, 31 gün çeken aylarda 8000 lirayı rahatlıkla devirir.
memurlar küçükten büyüğe şu şekilde sıralanırlar:
memur
şef yardımcısı (istisnai olarak imza yetkili şef yardımcısı da vardır ama çok çok nadiren görülür.)
şef
kısım amiri
müdür yardımcısı
müdür
not: bunlar şubelerdeki memurlardır; yönetim kademesi, güvenlik ve gişelere bakanların kıdemleri v.s. farklıdır.
maaşlar ballıdır. özlük hakları her türlü devlet memurunu ezer geçer. lojman (ya da yüklü kira yardımı) vardır. kendilerine ait tatil köyleri mevcuttur ki buralarda fiyatlar çooooooook düşüktür. diğer bankalar gibi 5'te şubeyi kapatıp 1-2 saat hesap kitap yapmazlar. genelde gün içinde birkaç belgeyi okuyup imzalamak dışında da bir şey yapmazlar zaten. gazete okur; dedikodu ve sohbet ederler. bu nedenlerle hiçbir merkez bankası çalışanı kolay kolay emekli olmaz. emekli olunca kendi statülerindeki devlet memuruyla aynı ikramiye ve maaşlarla geçinmek zorunda kalırlar.
kadro her zaman fazlasıyla doludur. bunu azaltmak için zaman zaman fazladan emekli ikramiyesi ile çalışanlarını erken emekliliğe özendirirler. bunu çok az kişi kabûl eder. edenlere de ahmak gözüyle bakılır*.
merkez bankası sıradan kredilerle ilgilenmez. çok çok yüksek paralarla iş yaparlar. bu nedenle dönen rüşvet teklifleri de öyle böyle değildir. zamanında ankara-çankaya'nın yarısını alabailecek para teklif edilmiş tanıdıklarım(!) var. ki o para alınacak kredinin %1'i bile değilmiş.
döviz kurlarını bile sağlıklı bir şekilde kontrol edemeyen uluslar arası en zayıf merkez bankası yıllar geçmesine rağmen hala 2 milyar dolar rezerve sahip değiller.
yarı özel devlet bankasıdır. devlet bankası dediysek girdisi çıktısı devlete bağlı değildir. kendi başına bir devlettir aslında. kadrolu odacısının en düşük maaşı 2000 tl civarlarındadır. çalışanlar için vakıf emekliliği sistemi mevcuttur. yani banka sizden vakıf üyesi iseniz her ay belli bir miktar para keser ve bunu nemalandırır. lakin özel bankaların nemalandırma sistemlerinden farklıdır, daha fazla faiz işler. emekliliğiniz geldiğinde içeride biriken paranız eğer hiç vakıftan çıkmamış iseniz 500-700 bin lirayı bulur. ne işinize yarar peki? banka her ay içeride biriken paranızın yüzde 10'unu hesabınıza yatırır. şöyle ki bankadan emekli olana kadar içeride 500 bin liranız birikti diyelim. emekli maaşınız 5 bin lira + emekli sandığının bağladığı aylık şeklindedir. çalışmaktan iyidir. kesintiniz yok, cillop gibi emekli maaşı alır krallar gibi yaşarsınız. amma ve lakin şöyle de bir olay var, her ay matrah arttığı için vergi kesintisinin en düşüğünü ocakta en yükseğini aralıkta yaşarsınız. yani en yüksek maaşınızı ocak ayında alırsınız. aralığa kadar maaştaki kesinti had safhaya ulaşır. çalışılabilinecek tek bankadır.
amerika' da ki federal reserve banks * ise, bizimkisi ulusal revize bank' tır. zira öngördüğü enflasyon oranlarını revize etmekte üstüne yoktur. güya, reel sektör' ün yolunu aydınlatmalı, belirsizlikleri; enflasyon hedefini önceden belirleyip ve hedefi tutturmak yoluyla gidermeliymiş. herhalde gerçekleşen tek bir örneği bile yoktur! hedefi tutturamayınca yaptırımda yok! oh ne güzel. yok petrol fiyatları arttı, yok eğitim sezonuydu kırtasiye giderleri arttı, amdı, göttü hedef tutmadı! revize ettik. şeklinde yalandan bir açıklama yaparlar. o kadar.
Orda calisanlarin diger bankacilardan mesleki yetenek olarak kat be kat ustun olmasi. Turkiyede faaliyet gosteren bankalarin kural belirleyicisidir. Onlar bildirim yApmadan diger bankalar kalem oynatamaz
5 mart 2012 tarihli duyurusunda teknik personel (inşaat müh, mimar, elektrik müh, makine müh vb.) alacağını açıklayan kurumdur. kpss'si ve dil sınavı olan atlamasın.
bağımsızlığının ırzına geçileli beri iyice taşak oğlanı hale gelen kurum...
bugün toplamda 3. döviz ihalesini açarak gene toplamda 350 milyon dolar satan mahalle bakkalı.
türk lirası son iki ayda yaklaşık yüzde 17 devalüe olduğu için tavan akınca altına leğen süren akılsızlar gibi dolar satıp türk lirasındaki düşüşü engellemeye çalışıyorlar.
neden?
nedeni belli korkunç bir dış ticaret açıı ve anormal bir borç ödemesi var buna karşılık sıfır üretim, büyük miktarda yolsuzluk ve kaynak israfı var.
dolayısıyla bakkala borç takıp, "bugün öderim yarın öderim sen ordan 2 ekmek bir paket de sigara ver" diyen adamın sözünün değeri gibi türk lirası da yokuş aşağı gidiyor. 8 senedir sokağı vuran krizi, semiren 3-5 holding ve derinliği mahalle parkındaki süs havuzu kadar olan borsa'nın 3-5 puanlık çıkışlarının arkasında görünmez kılan yandaş medya ve akp ekonomi yönetimi (ben onlara palyaçolar diyorum çünkü gerçekten komikler) son iki senedir kaçınılmaz sonu bir kaç ay daha ötelemeye çalışmaktan başka bir şey yapmadılar.
ithalata dayalı ve borçla dönen talebi kısamıyorlar çünkü bu sözde refah yanılsaması dışında ellerinde bir şey yok. oysa yapılması gereken dövizin ipini salmak ve ithalata dayalı tüketimi mümkün olduğunca azaltmak. böylece elde kalan üretim imkanlarıyla (ki ne yazık ki 10 yıl öncesine göre üretim gücü ve kaynakları çok azalmış bir ülkeyiz) ihracatı ve turizmi olabildiğince teşvik etmek.
peki neden yapmıyorlar?
avm yap içinde ithal mal sat, vergi toplama kdv, ötv ve salmalardan rüsum kes şeklinde özetlenebilecek akp ekonomi politikasının sacayaklarından en önemlisi sekteye uğrar da onun için. diğer iki ayaksa devlete yani halka ait ne varsa el altından satmak ve dış borç dilenmek.
satacak ciddi bir kaynak kalmadı. bunu maliye bakamayanı kürt mehmet kendi ağzıyla itiraf etti. en son kamuya ait sosyal tesisleri satmanın peşindeydiler. dış borçda ise her seferinde bir öncekinden daha kısa vadeli ve/veya yüksek faizli borç toplayarak artık çarkın dönemeyeceği noktaya geldiler. eskiler "con ahmet'in devr-i daim makinası" derdi öyle bir dalga dümendi sonu geldi.
şimdi ise pis kıçlarıyla ısıttıkları koltukları terketmemek için merkez bankası rezervlerindeki "emanet" parayla döviz satıp, doların kurunu düşük tutarak gemiyi biraz daha yüzdürmeye çalışıyorlar. bunun için de hükümetlerüstü olması gereken merkez bankasına emir yağdırıp, dolar iki lirayı geçmesin, başımız ağrımasın diye zaten yaklaşmakta olan ekonomik felaketi iyice hızlandırıyorlar.
akp'nin merkez bankası'nın başına kondurduğu erdem başçı'nın bağımsız bir politika izlemeye ise ne cesareti yeter ne de bilgisi. yaptığı enflasyon tahminlerinde hep yanılan, rezerv dağılımları hakkında dahi bilgisi kıt bir dalkavuktan fazlası değil...
konu uzayacak bağlayalım...
bu gidiş gidiş değil...
asgari ücretin 200 - 250 dolar arasına düşeceği günler geliyor. nüfusun yüzde 90'ı hindistan standartlarına gerileyecek.
neo liberal ekonomi politikasının enkazı altında kalmış gariban kurumumuzdur. alın verin ekonomiye can verin diyerek tüketimi patlatarak ithalatı uçuran merkez bankası şimdi cari açık ve borç ödemelerinin yarattığı sıkıntılardan dolayı kıvranıyor. kullanılabilir düzeydeki 45 milyar dolarlık merkez bankası rezervlerini 2 haftada 3.5 milyar dolar azaltmayı başardıkları için tebrik etmek gerekir kendilerini.
Geçtiğimiz hafta doları düşürmek için sadece iki günde 4 milyar dolar sattığı iddia ediliyor (kesin rakamları 15 gün sonra açıklayacak). Yine iddiaya göre bu şekilde satabileceği tutar 31 milyar dolarmış. Yani iki günde bu paranın %12'ye yakınını çarçur etti çünkü dolar düşmediği gibi yükseldi. Dediklerine göre bütün rezervi bassa doları en fazla 15 kuruş düşürebilirmiş artık. Tüm Merkez Bankası ellerini açmış FED'in faiz yükseltmemesine dua ediyormuş yoksa türkiye olarak yandık. Durum böyleyse ulusça edelim o duayı.
Ali Babacan'ın kankası bir akp militanını mb'nin başına koyarsan böyle oluyor galiba. Alev alev yanan on katlı bir binayı maşrapayla söndürmeye çalışmak.
önce başkanı sonra inadıyla bu kadar saçmaladıktan sonra piyasaya boyun eğmesi gerçekten üzüntü verici.
dolar 2.10'u aşmadan yapması gerekenleri 2.40'a yaklaşırken yapmasına anlam vermek hakkaten ve hasseten zor. ekonomi bilmemekten değil bu yapılanlar. bu durumda bilip de yapmamalarının iki sebebi olabilir.
ya padişah korkusu daha doğrusu göt korkusu ya da kurların yükselişinden birilerinin çıkarı olması. her iki haldede sorumluluk sahibi olarak kendilerinden bunun hesabını kim soracak merak ediyorum doğrusu.
gece yarısı! çok sert faiz arttırımı yapmış olan kurum...
şimdi soruyorum;
diyelimki ben bu toplantıdan herhangi birisiyim ya da karardan bir şekilde haberim var ve kötü niyetliyim, iki gün önceden toplantıyı duyuruyorum/duyuyorum! ve gece yarısı ciddi oranda faizi arttımı yapılıp TL yi türkiye iç piyasası kapalı iken cazip hale getiriyorum/getiriliyor...
bu noktada, forex üzerinde hesaplarım varsa ve 800 kaldıraçla toplantıdan önce düşüşe oynadıysam bu kararı verdikten sonra cebime ne kadar girer?*
şimdi, gece yarısı bu kadar ciddi arttırım yapmanın amacı nedir?
bu arttırımı gece yapmanın amacı nedir?
gün içinde piyasalar açıkken neden yapılmadı?
tek dayanağımız! sizin forex oynamamış olmanızı ummak mı?
neden faiz lobisi diyerek, önceki dönem küçük küçük arttırım yapılıp piyasa rahatlatılmadı*
hiç mi aklınız yok?
şimdi başbakan çıkar "gece yarısı benden habersiz yapıdı, haberim yok der... *
arkadaş cebimizdeki tüm para size gidiyor zaten daha ne istiyorsunuz? yazık!
ne yaparsa yapsın başbakan'ı asla memnun edemeyen bağımsız banka. başbakan'ın ağır sözleri sonrası bugünkü 5n1k'da cüneyt özdemir tarafından boks torbasına benzetilmiştir.
adı neden türkiye cumhuriyeti merkez bankası değilde, türkiye cumhuriyet merkez bankasıdır ?
bu yazıyı okumazdan evvel ki cehaletim için nedamet duyduğum banka. hakikaten kim bun %12 ?
Cebimdeki irili-ufaklı bütün banknotları çıkarıp, serdim masanın üzerine...
Ve bugüne kadar fark etmediğim, belki sizlerin de fark etmediği bir şeyi fark ettim.
Bütün kâğıt paraların üzerinde, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yazıyordu!.. Dikkat edin; Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası değil, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası!
ilk önce, bir baskı hatası olduğunu düşündüm!...
Ama, hepsi de hatalı olamazdı ya!..
Gerçekten hata değilmiş...
Bu durum, Merkez Bankasının tarihsel gelişimi ile ilgiliymiş...
Merkez Bankası, 1930 yılında çıkan bir kanunla karma yapıda bir anonim şirket olarak kurulmuş!.. Banka kurulduğunda devletin payı sadece yüzde 15 imiş ve ilk isminde Türkiye ibaresi de yokmuş.
Banka kurulduğunda, hisseleri halka ilân ile satılan, çok sayıda yerli ve yabancı ortağı olan karma yapıda bir anonim şirket görünümündeymiş!... Bankanın adına Cumhuriyet kelimesi, o zamana kadar para basma hakkını elinde bulunduran Osmanlı Bankasından farklı olduğunu ve Cumhuriyet döneminde kurulduğunu göstermek için konulmuş!..
Anlayacağınız; ilk kurulduğunda Cumhuriyet Merkez Bankası imiş!..
Türkiye ibaresi çok sonradan eklenmiş!
Ne var ki; devlet payının sadece yüzde 15 olması ve karma yapıda bir anonim şirket özelliği taşıması dolayısıyla, bankanın adında yer alan Cumhuriyet kelimesine devlete aidiyetini gösteren i harfi ilâve edilmemiş!..
Sizin anlayacağınız; Merkez Bankası, Türkiye Cumhuriyetine ait değil!.. Türk Liralarını basıyor ama Türkiye Cumhuriyetine ait değil!..
Karma yapıda, bir anonim şirket!..
iLK ORTAKLARI KiMDi?
1930 yılında devlet payının sadece yüzde 15 olduğu Merkez Bankasında, başka pay sahipleri de varmış!..
Merak ettim, geri kalan yüzde 85 pay acaba kimlere aitti?..
Hepsi yerli miydi, yoksa yabancılar da var mıydı aralarında?..
Eğer varsa;
Bu yabancılar hangi ülkenin vatandaşlarıydı ve hangi dine mensuptular?
Uzmanlar;
Orada kal demişlerdi.
Kalmıştım ama sormuştum:
Devlet payı, hâlâ aynı oranda mı?..
Öyle ya; hâlâ Cumhuriyeti değil, Cumhuriyet yazıyor banknotların üzerinde!
Hayır demişti uzmanlar;
Gerçi anonim şirket olma özelliği aynen devam ediyor ama, devletin payı epey yükseldi!
Yüzde 51i Hazinenin, yüzde 21i de Ziraat Bankasınınmış!..
Geri kalan yüzde 28 kimin?..
Dedik ya;
Anonim!
Yani, irili-ufaklı herkesin payı var!..
Ve de;
Merkez Bankasının kararlarında; az veya çok, bu ortaklar da söz sahibi!..
Dolayısıyla;
Yüzde 51 payı olmasına rağmen, tek başına Hazinenin sözü geçmiyor!..
Geçemiyor!.. Geçirtmiyorlar!..
HAZiNEYE KAPiK YOK!
Alın size bir ilginçlik daha...
1211 Sayılı Kanunla kurulan Merkez Bankasının görevleri arasında, ülke ve hükümet menfaatlerini gözetmek gibi bir ifade varmış!..
Ama, yakın bir zamanda çıkarılmış bu madde!..
Ne zaman mı?..
Kemal Derwish, ABDden ithal edildikten sonra!..
Hani, Mecliste IMFnin dayattığı 15 günde 15 yasa görüşmeleri vardı ya, işte o zaman!..
4. Maddenin, 25.4.2001 tarih ve 4651 Sayılı Kanunla değiştirilen şeklinde, öyle bir ifade konulmuş ki; gel de dokun, dokunabilirsen Merkeze!..
O madde, şöyleymiş:
Bankanın temel amacı fiyat istikrarını sağlamaktır. Banka, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacağı para politikasını ve kullanacağı para politikası araçlarını doğrudan kendisi belirler...
Duruun, daha bitmedi!..
Merkez Bankası Kanununda değişiklik yapılmasına dair 25 Nisan 2001 tarihli ve 4651 sayılı bu Kanunun 56. maddesi, 5 Kasım 2001 tarihinde yürürlüğe girmiş!.. Buna göre, Merkez Bankası, 5 Kasım 2001den itibaren Hazine ile kamu kurum ve kuruluşlarına avans veremeyecek, kredi açamayacak bir hüviyete büründürülmüş!
Düşünebiliyor musunuz;
Merkez Bankasındaki Hazinenin payı yüzde 51dir ama; Bankanın Hazineye avans vermesi, ya da kredi açması engellenmiş!..
Böylece; bir anlamda başına buyruk bir hüviyete büründürülmüş banka!..
Bunu öğrenince, merakla sordum uzmanlara:
Bu durumda hiç mi müdahale edilemez Merkez Bankasına?.. Ne yani, devletten bağımsız bir kuruluş mu bu?
işte dedi;
Olayın püf noktası, bu soruda!
Devam etti;
Evet, Merkez Bankası özerktir, ama bağımsız değildir!.. Türk Ticaret Kanununa tabidir!.. Hazine; büyük ortak olarak; eğer bir sakatlık görürse, hesaplarını ibra etmeyebilir!.. Ya da olağanüstü kongre talebinde bulunur ve hesap sorabilir!.. Ama, her ne hikmetse, her kongrede ibra edilir bu hesaplar!.. Yani, aklarlar Merkez Bankası yönetimini!..
Hesap sormazlar!..
HAZiNENiN PAYI YÜZDE 55
Haa, 1930 yılında, yani Atatürk döneminde kurulan ve o yıllarda Devletin payının sadece yüzde 15 olduğu Merkez Bankası, hep böyle mi kalmış?..
Elbette hayır!..
Devletin ana damarı olan Merkez Bankasında 1931den 1970e kadar Devletin yüzde 15, Devlet dışındakilerin yüzde 85 hissesi vardı... 1970de Devletin hissesi yüzde 51e çıkarıldı.
2002de iktidara gelen AK Parti Hükümeti ise, Devletin payını yüzde 55lere çıkardı!..
Merkez Bankasında, Hazine ve Ziraat Bankasının dışında, başka banka ve kuruluşların toplam yüzde 13 hisseleri var... Hazine ve Ziraatin toplam hisselerinin yüzde 74 olduğu düşünüldüğünde, geri kalan yüzde 12lik hissenin kimlere ait olduğu bir sır gibi saklanıyor ve asla açıklanmıyor!.. O hisseler, diğer bahsinde geçiyor ama o diğerler kimdir, belli değil!
YÜZDE 12 KiMLERiN?
Bu yüzde 12de; meselâ ingilizlerin, ya da Rotschild veya Rockefeller ailelerinin payı var mıdır?..
Yoksa niye açıklanmıyor?..
Varsa niye açıklanmıyor?.
Gördünüz ya; faizlerin yüksekliğinden ve cebimizdeki banknotlardan yola çıkıp, nerelere geldik?
Doğrusu, bu para denizinde kulaç ata ata yoruldum.
Ve sordum kendi kendime:
Merkez Bankası bizim mi?
Bizimse; paraların üzerinden niye Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası yazıyor?
Aidiyet eki olan i nerede?..
Ve ayrıca; yüzde 55 pay sahibi olmasına rağmen, Hazine, niye hesap soramıyor, faizleri niye düşürtemiyor?..
Sözün özü;
Özerkliğin de ötesinde, bağımsız mı bu banka?..
Ya da; kime, kimlere bağlı?
kaynak: Hasan KARAKAYA / YENi AKiT
facebookta gördüğüm yazı üzerine dikkatimi çeken hede. yazı epey ilginç olmuş.