aralarındaki farkı, fiilen aynı ama içerik olarak farklı iki haberle anlamak mümkündür.
her iki başbakan da tatile çıkar;
türkiye başbakanı recep tayyip erdoğan'ın haber özeti;
rte 14 haziran günü eşiyle birlikte bodrum'a tatile gider. ata uçağıyla yola çıkan rte, havaalanı vip salonundan geçerek karayoluyla otele ulaşır.
erdoğan'ın, çocukları ve torunlarının iki gün önce gittiği otel geniş güvenlik önlemleri altında korunmaktadır.
31 temmuz günü eşiyle birlikte italya'ya tatile giden david cameron, birer kahve içmek için oturdukları cafe de herhangi bir ingiliz turist gibi göründüklerinden kimse tarafından tanınmaz. bu da yetmezmiş gibi, garson'a sipariş veren david; garsonun yoğun olması sebebiyle kendisinin ve eşinin kahve servisini kendisi yapar.
alakasız gözükse de, avrupa ve türkiye siyaseti arasındaki fark budur.
avrupa'da politikacılar işini yapan birer memur, sade bir vatandaşken, türkiye'de ise padişah rolündedir...
ingiltere zaten "demokrasi" bile değildir. krallıktır olm. bilmiyorsanız öğrenin. türkiye ise halkın seçtiği padişah, üf aman ne padişahı başbakan tarafından yönetilmektedir. o cafe'ye ingiltere kraliçesi gitseydi, garsona "ananı da al git" der, bi de işten attırırdı. ingiltere nire türkiye nire? biri krallık, biri kapı gibi ileri demokrasi oglimmmm...
farka bak bee gözlerim yaşarmaktan yeşerdi ya. yapmayın bunu ne olur. ingiltere başbakanının karısı götünü açıp güneşleniyor. türkiye'de olsa ne dersiniz ey özürlüler? ingiltere ve türekiye'yi devlet geleneği ve siyaseti yönünden, kültürü ve insanı yönünden bizimle karşılaştırabilecek zihniyetlere şöyle diyorum; (bkz: hassiktir diyorum hassiktir)
aptalca bir karsilastirmadir, sanki tum basbakan baskan vb kisiler ayni sekilde tatil yapiyormus gibi algilamis bazi aptallar.
mesela barack obama'nin tatilini dusunun.
biri çiftçiye ananı da al git diyebilmiş, diğeri ise garsona tepki vermeden garsonun işini kendi görmeyi kendine gurur saymamıştır. varın farkı siz görün!
alamancı bir akrabam almanya'da otomobil üreten bir firmada çalışıyormuş. fabrikanın genel müdürünün de altında biraz eski bir araç varmış. bizim alamancı ise o fabrikada bir çalışan olmasına rağmen genel müdürün arabasından çok daha lüks bir araç biniyormuş. tabi genel müdür şaşırmış, "ben genel müdür olduğum halde eski bir araç kullanıyorum, senin araç benimkinden daha lüks buna gerek var mı sence?" diye sormuş bizim alamancıya. tabi verilecek bir cevap yok.
biz lükse, şatafata, gösterişe meraklı bir milletiz. tevazu bize göre değil. şimdi burada onlarca misal verebilirim ama sadece birini söyleyeyim; mesela kız istemeye gittiğinizde sizden neler neler istiyorlar? bu dünyanın hiçbir yerinde yok. maalesef buna ister alışkanlık deyin ister genetik deyin isterseniz zaman içinde oluşmuş toplumsal bir açgözlülük deyin, var böyle bir şey. yöneticilerimiz de buna uyum sağlıyor.
savcıya yamuk yapılmaz, hakim karşısında kıpırdanmaz, patron karşısında esas duruşta durulur. burası böyle, beş para etmez adamlar tanıdım, siyasete girdiler, makam kaptılar, altlarına araba çektiler, yemekleri çayları ayaklarına gidiyor.
türk başbakanına kendi çayını kendin al diyebilecek bir garson yoktur. Olsa da başbakanımız gerekeni yapar o fincanı garsona yedirir, altlığını da bahşiş olarak bırakır. Tersi çok pistir.
ingiltere krallıkla yönetiliyor diyenlerin hala akılları ilkokulda kalmış olmalı dedirten söylemdir bilindiği gibi ıngilterede krallık semboliktir herhangi bir yaptırımı yoktur ülkeyi başbakan yönetir.
-ingiltere başbakanı yabancı bir ülkede korumasız gezebilmektedir türkiye başbakanı kendi ülkesinde kendini seçen halktan koruyan korumaları vardır.
-ingiltere başbakanı içtiği çayın parasını kendi verir. türkiye başbakanı 7 sülalesini tatile götürür parasını devlet dolayısıyla halk öder.