yöneticilerin de tam olarak istediği bu, insanların hem milletlere hem de dinlere tabii olmaları, böylece hem insanları millet adı altında damgalayıp çiftliklere koyuyorlar, hem de din ile zihniyetleri ele geçirip tanrı maskesi arkasından yönetiyorlar.
merhaba koyun çiftliği.
"türk ve müslüman devletlerin, önce en geniş sınırlarına ulaşmasına sonra giderek küçülmesine ve ortadan kalkmasına dair"
"devlet güçlenir, gelirleri çok çok artar, insanlar lüks ve sefahate dalarlar, yeni nesiller bu alışkanlık üzere yetişir, bu ise onlardaki yiğitlik gibi göçebelik özelliklerini yok eder, onları korkaklığa ve tembelliğe yöneltir.
devlet kuvvet kazanıp hükümdarlık özelliklerini almasıyla, başkanlık için çekişmeler ve birbirini öldürmeler başlar. bu amaçla hükümdar kendisine rakip olacağından korktuğu beyleri ve ileri gelenleri öldürür. böylece hükümdar ileri gelen üst seviyedeki adamlarını kaybeder. geriye emir dinleyen tebaa kalır. bu ise devletin hızını keser ve gücünü köreltir.
böylece devletteki ilk bozulma olan askerî bozulma başlar.
yukarıda bahsettiğimiz bozukluklar budur.
sonra masraf ve israf kat kat artar. insanlar en güzel yemekleri yemek, en güzel giyimleri giymek, ihtişamlı saraylar yaptırmak, süslü ve pahalı silâhlar kuşanıp, en güzel atlara binmek için birbiriyle yarışırlar. sonunda devletin gelirleri, giderleri karşılayamaz hâle gelir ve böylece devletteki ikinci bozulma olan malî bozulma başlar. bu iki bozulma devletin kendini savunmaktan âciz hâle gelmesine ve yıkılmasına sebep olur.
bazen devlet içindeki emirler birbirleriyle rekabete girip mücadele ettikleri için, dışarıdan gelen tehlikelere karşı koyamazlar. bazen de devletin içine düştüğü acziyeti gören uzak bölgelerdeki halk, bulundukları bölgelerde bağımsızlıklarını ilân ederler. hükümdarın bütün bu olanları engellemeye gücü yetmez ve devletin sınırları gittikçe küçülerek, başlangıçtaki hâline gelir. bundan sonra sadece elde kalan bu sınırların korunmasına önem verilir. ancak bir taraftan milletin içine gömüldüğü acizlik ve tembellik, diğer taraftan gelirlerin yetersizliği yüzünden, elde kalan topraklar da korunamaz ve sınırlar tekrar küçülür.
devlet idaresini üstlenmiş olan şahıs; asker, mal ve eyaletlerin sevk ve idare edilmesi bakımından hanedanlığın dayandığı kanunları değiştirme yönüne gider. maksadı, geliri, gideri, askerî durumu, eyaletlerin işlerini ve vergilerin maaşlara bölüştürülmesini denkleştirmek, mevcut durumu, her bakımdan hanedanlığın başlangıcındaki durumlarla mukayese etmektir. buna rağmen hanedanlıkta her yönden bozuklukların meydana gelmesi beklenir. bu yüzden hanedanlığın bu tavrında, bundan evvelki ve ıslahattan önceki tavrında ne meydana gelmişse yine o olur. ilk tavırda hanedanlığın başında bulunan hükümdar neleri nazar-ı itibara almışsa, ikinci safhada devletin başında bulunan hükümdar da aynen o yönde tedbirler alır. ikinci safhada ortaya çıkan hâlleri, ilk safhadaki ölçülerle değerlendirir. bundan maksadı her tavırda yenilenen ve her tarafı saran aksaklıkları ve bozuklukları devletin bünyesinden uzaklaştırmaktır. fakat yine de giderek hanedanlığın sahası bir kere daha daralır, bundan evvelki tavırdaki sınırların berisine çekilir. bundan evvelki tavırda ne olmuşsa, bu tavırda da o olur.
kendilerinden önce uygulanmakta olan kanunları değiştirenlerin hepsi, başka bir hanedanlık kurmuş ve devleti yenilemiş gibi olurlar. fakat hanedanlık giderek çöker, etraftaki milletler hanedanlığa göz diker. sonra hâkimiyeti altına alarak kendilerine ait diğer bir hanedanlık tesis ederler. bundan sonra, allah neyin vukua gelmesini takdir etmişse, o vâki olur."